Yıllardır özellikle ülkemizde kadına şiddet der dururuz. Sadece “der dururuz” Hepsi budur aslında. Hiç birimiz sıcak koltuklarımızdan kalkma gereğini bile duymayız. Sosyal paylaşım sitelerinin revaçta olmadığı ergenlik yıllarımda, okuduklarımızı birbirimizle paylaşırdık. Kadına şiddeti okuduklarımızıpaylaşarak yok edebileceğimizi sanıyorduk . Daha sonra kimimiz yazmaya, çizmeye, boyamaya kalktık. Yine aynı sonuç çıkıyordu ortaya. Sadece yazdık, çizdik, boyadık.
Bize; asla, gerçekten kadına şiddetin nasıl yok edileceği öğretilmedi. Bizde kolay yolları denedik. Bunları denerken kimimizin ağzında lokmalar vardı. Yedik yuttuk. Sarhoş masalarında vatanı kurtarırken andık kadını. Ve “aman ayrılık”türküleriyle dağıldık masalardan.
Kimse bize "Eğer şiddete maruz kalmak istemiyorsanız, önce üretime omuz verin. Ekonomiye katkıda bulunun." demedi. Çocuk bakmayı, ve diğer ev işlerini “iş” olarak gördük. Bir kısmımız tüm bunları dışarıda çalışırken de yapabildiğini söylemek istediğinde, hemen sözlerimiz kesildi. “Biz de evde yan gelip yatmadık ya!” oldu tartışmaların son sözü. Sustuk.
Zordu sabah ayazında ,sokak köpeklerinin bile uyuduğu saatlerde işe gitmek üzere yola çıkmak. Zordu emzikteki bebeklerimizden ayrılmak. Memelerimizden süt akıyordu iş yerlerimize ulaştığımızda. Ama feryat hep evdeki kadından geliyordu. “kadın hakkı” , “ kadına şiddet var”. Sabah eşlerini yarım yamalak yolcu edip, güne kahveleri ve günlük gazeteleriyle başlayan kadın isyandaydı.”Ekonomik özgürlüğümüz yok.”
Pardon! Ne beklemiştiniz acaba? Kocalarınızın maaşlarını alıp tamamıyla size vermesi de mi yetmedi? Evde olduğunuz hâlde çocuklarınıza bakıcı tuttunuz, temizliğe kadın aldınız. Akşama doğru belli ki, okuduğunuz kitap yarım kalmasın diye yemek yapamadınız. Ve sarıldınız telefonlarınıza. “Gelirken hazır birşeyler al.”
Sizlere kadın hakkı böyle öğretildi, bize farklı. Ancak çalışarak ekmeğimizi kazanmamız gerektiği öğretildi bize. O zaman şiddeti önleyebilirdik. Hayatın içinde olmadığımız sürece, sadece sözde kalacaktı her şey. Sözde feminizm pek bir revaçta. Dün sevgili hikâyeleriyle basını meşgul edenlerin, bugün zengin kocalarının yanında kadına şiddeti protesto eden söylemleri pek bir moda.
Biz kimiz peki. Kıyıda köşede kalmış birkaç salak mıyız sizce?
Kimse kızmasın, herkes oturup aynadaki yüzlerine baksın. Ben feminist değilim. Ben kadından yana değilim. Çünkü ben insanım. Evrenin bir parçasıyım. Nasıl ki; bir tilki ekmek bulmak için şehre kadar iniyor ve doğada kendisini koruyorsa bende o durumdayım.
Sevgili feminist, cici arkadaşlar uykularından uyanmamışken yollara düşüyorum, ha bu arada işe gitmeden önce de mutlaka ailemle kahvaltı ediyorum. Akşam elim dolu olarak eve gelip aileme güler yüzle yemek hazırlıyorum. Ve bunlarıyaparken de asla "Bu benim görevim. Ben kadınım ." demiyorum. Bunun karşılığında ne mi oluyor? Şiddete sadece hepiniz kadar maruz kalıyorum. Tüm üretime katkıda bulunan, hayatın dinlenme kısmını erkekleriyle aynı paylaşan kadınları kutluyorum.
"İş alanı yok, biz de çalışmak istedik" diyen kadınlara ise; limon satsaydınız gibi basit bir mantıkla yaklaşmıyorum. Sadece diyorum ki, ben ve benim gibi iş hayatının içindeki arkadaşlarım kadar fırsatlarınız vardı. Sizler farklı yaşamayı seçtiyseniz bu bizlerin sorunu değildi.
Gerçekler her zaman en iyi sensin, sen en doğruyu yapıyorsun demek değildir. Düşündüklerimizi söyleyebildiğimiz kadar gerçeğiz. Eyleme geçtiğimiz kadar varız.
Kadına şiddete hayır demek istiyorsanız hala hepiniz için zaman var. Yeni nesle bırakacağımız tek miras; erkeklerin yanında omuz omuza çalışın demek olacaktır. Kadının yeri bu anlamda erkeğim yanıdır….
Gerek evinde, gerek bir başka çalışma alanında, ya da , yazarak , çizerek, boyalarıyla hayata renk veren tüm emekçi kadınların bayramı kutlu olsun.
Sevgimle,
Melekkk
|