Annem; peki gidebilirsin dediğinde ayaklarım yerden kesildi. An gibi aklımda. Kocaman açtım o tatar gözlerimi, böyle açtım mı anlardı hemen rahmetli. Gene bir muzurluk var bu işte derdi. Ve ardından kırmızı olurdu yanaklarım. Kaçardım.
Yalan söylemeyi denerdim, inatla. Ben söylerdim söylemesine de rahmetli inanamazdı nedense. Sonrasında, yani kocaman olduğumda da zaten. Ne zaman bir yalan söylemeye kalksam. Birileri anlardı, yanaklarımdaki kırmızılardan.
Hadi diyordu annem, geç kalma. Birazdan sönecek ışıklar. Ve jandarma geri getirecek seni. Hızla ablamın çantasından aşırdığım kırmızı bir ruju cebime atarak. Bir arka sokağımızdaki o muhteşem eve yollandım. Yolda durdum. Cebimden çıkardığım kırmızı rujumu sürüp, ergenleşen memelerime dar gelen bluzumu aşağı çekiştirmeyi denedim
Zaten açık olan kapıdan içeri girdim. İşte… o ordaydı. Benim kocaman adamım.
fark en fazla 5 yaş olmalıydı. Büyükler öyle derdi o senden büyük abi diyeceksin.
Büyüklerin yanında abi kısmını ezer. Ve adını söylerdim yüksek sesle.
Ama bir de yalnızsam, hele de yanımda tek bir tanıdık yoksa. Kocaman kocaman adını söylemeye bayılırdım.
Ben geldim dedim. Döndü. Gel bakalım dedi. Beni kaldırdı. Ve her zaman yaptığım gibi kapının aralığına getirdi. Ayaklarımın birini bir pervaza, diğerini öbür pervaza dayadım. Hala eli belimdeydi. Allahım. Uçmak bu olsa gerek. Ben tırmanmaya başladıkça elleri uzaklaştı. Ve tekrar tekrar o pervazda birkaç kez aynı şeyleri yapmamı gülerek izledi.
Yeter artık dedi. Ve kucağına alarak yere indirdiğinde. Başım dönmekteydi. Yok yok. Başım o kapıya tırmanmaktan değil. O’ nun varlığından dönüyordu.
Evde bir koku vardı o akşam. Nedense ondan başkası ilgilenmedi bu akşam hareketlerimle. Yavaş yavaş ışıklar söndürüldü. Ve camlardaki gramofon kağıtları kondu.
Birazdan siren çalardı ve yasak başlardı.
Annesi ağlamaktaydı. Ablası bana sarılarak. Abi n gidiyor dedi. Askere gidiyor. Bunu çok duymuştum. Hatta bir daha dönmeyeceğini, o aklımla biliyordum.
O umarsızca beni çekti, kapının bir kanadında o, bir kanadında ben duruyordum. Söyle bakalım dedi. Bu mevsim de kiraz mı yedin sen. Utandım. Neden büyüdüğümü inatla görmemekteydi. Öyle uzun du ki. Yüzüne bakabilmek için, hele de bu isli lambaların ışığında onu görebilmek için boynumu zorlamam gerekiyordu. Bu akşam böyle duralım dedim. Neden demedi. Biliyor musun dedim. Annem izin verdi. Gün aydınlanıp ta seni yolcu edene dek buradayım.
Sevindi mi bilmiyorum. Ama zor da olsa yakaladığım o bakışları ömrümün sonuna dek unutmayacaktım.
Bir daha kim öyle bakardı bana acaba. Bir daha beni kapı pervazlarından kim indirecekti. Kim gülecekti katıla katıla, pazarda küfecilerin küfesine binerek eve geldiğime. Peki ya Cuma günleri su satıp ta, parası ile Vijdan Teyze ye aldığım lokum için kim öpecekti beni.
Sabah çok çabuk oldu sanki o gece. Evdeki ağır ayrılık kokusuna, varlığım hiçbir katkı yapamıyordu. Zaten uyumamıştık. Kalkmamız zor olmadı. Büyük bir kahvaltı sofrasında hüzünle yendi zeytinler. Ve benim ilk aşkım, hüzünle uğurlandı kapıdan. Mahalleli çoktan dolmuştu kapıya. Zaten bir sürüydü giden.
Kaç zaman geçti bilmiyorum. Ergen le çocuk arasındaydı aklım. Sadece artık hiç sevemem sanıyordum, hepsi bu.
Karatma gecelerinden birinin sabahında geldi haber….. hala çocuktum. İnanamıyordum. Annem görmesin istiyordum ağladığımı. Öyle çok aktıki gözlerimden yaşlar… çünkü o benim ilk aşkım dı.
Bir daha asla olamaz denilen
Sevgimle.
Melekkk.
|