Kaç kat fazla sever insan, arş- ı ala dan ? Kaç kat fazla giyer aşk hırkasını ?
Kimin elini tutar; sen gibi. Kimin kokusunu çeker içine, buram buram !!!.
Kime sarılır insan, sana sarıldığı gibi ve kimin dudakları, “beyaz leblebi” kokar bu kadar güzel.
Hangi tanrı yaratmıştır sen gibi güzeli, hangi ana çekmiştir senin geliş sancılarını ?
Ve hangi el, saçlarında oynayandan daha güzel ? Gel sevgili, yamacımda dinlen !!!
Gidelim; şehri dolaşalım, bir baştan, bir başa. Bunca acı içinde, tek biz mutlu olmuşcasına.
Bardağın aynı tarafından içiyorum suyumu; yudum, yudum. Senin dudakların değdi diye ! . Yastığı saklıyorum koynumda. Kokun var üzerinde.
Yanındayken de özler mi insan bir insanı . özlüyorum işte. !!! Hiç görmemişgibi yıllarca.
Özlemin kaç türlüsüydü bizim bildiğimiz, kavuşmanın kaç tarifini yazmıştık şehirlerce. Kaç gece el ele uyuyup, göz göze uyanmıştık sabaha.?
Ve en çok kavuşmaya inanmıştık, biliyorsun. Sonsuza dek inanacağız yine.
Bahaneleri yoktur özleyenlerin, ve hiçbir duvar “istiyorum ama olmuyor” dan daha sert değildir. Olmuyorsa istemiyorsundur zaten. Bahanelere sığınarak yaşanmaz.
Sen, benim en güzel bahanemsin yine de. her kokladığımda; portakal çiçeklerinin kokusu. Her baktığım da sonsuz okyanus.
Bırak, bu gece aksın sabah a.! Bırak, odamıza dolsun yine tüm çiçeklerin kokusu. Ve yine özleyelim diz dize olduğumuz halde.
Bir şarkı sarhoşluğunda kadehime geceyi doldur. Ve uzat parmak uçlarından; bir sarı sonbahar.
Değsin dudaklarıma. Hece hece adın. Sevgili; biz bu geceyi de sevdalardan sayalım.
Sevgiliye,
Melekkk
|