Kokusunu anımsamadığım mimozaların zamanıdır, mevsim. İçimden, bir sarı hüzün geçer. Dallarında bulurum tomurcuk, tomurcuk umudu.
Yol boyu koşarım sabah. Evimin biraz ilerisi Mimoza Sokağı. Kıyamam. Hani; uzanıversem ya, ellerimde olacaklar. Dokunamam. Narin ve nazlı. Bakarım uzun, uzun. Yarın olmayacaklardır bilirim.
Kısacık bir mevsimi var. Hayat gibi.!
Yaşananları mimozaya benzetirim kimi zaman. Bir bakarsız, pıtrak gibi açmış, bir bakarsınız sarıtomurcukların yerini kuru dallar almış.
O kuru dalda , çiçeği düşlemekle geçer ömür.
Kaç erguvan , kaç mimoza kaldı ki şunun şurasında? Doya doya seyretmeli. Tuhaf bir şey bu. Hem ; yaz gelmiş hissi uyandırır insan da, hem de; kışın hala sürdüğünü söyler. Tam sıkıca sarılmış, üşüye üşüye yol alırken rastlar, gülümsersiniz. Ne zaman mimoza ağaçlarını görsem, içimi bir sevinç kaplar, coşarım.
İnsan, o narin çiçeğin bir ağaç olduğunu unutur zaman, zaman. İleride hiç kalmayacak besbelli.
Çocukluğumun Mimoza bahçeleri, kuyu kenarı Hünnap ağaçları ve Erguvanları ; öyle azaldıki. Istanbul eskiden mimozalarla anılırdı. Sokak boyunca sarı bir yol. Zaman içinde hepsinin yerini yapay peyzaj ve mimari aldı.
Şimdi ; bakıyorum da bahçeler dolusu güller, eskiden evlerimizde zorla yetiştirilen sıklamenler sokakları süslerken, o güzel mimoza ağaçlarının neredeyse tümü kayboldu.
Haydi ; adı bahar olsun mimoza nın. Erken gelen yazı anımsatan , kışa has bir bahar.
Bir sarı hüzün kapladı yine sokağın başındaki köhne evi. Ha yıkıldım, ha yıkılıcam durumundaki binaya can vermiş bir mimoza çiçeği. Sarmış bedenini o eski binanın. Ve “sakın ha yıkılma sana sarılıyorum işte ! ” der gibi.
Bir sonraki bahar da görür müyüm bilmem? Ya ben olmayacağım ya da mimoza ! Sabah, çok erken uyanıp çıkmalı yine o sokağa. Ve görüntüsünü gönlüne doldurmalı insan.
Ya bir daha hiç bulamazsam.?
Geciktirmeden, hemen… hayat beklemiyor bizi çoğu zaman....
hayata.
melekkk
|