Değerli arkadaşlar, nerdeyse yirmi senedir Göztepe’deki bu evimizde oturuyoruz. Bu zaman zarfında apartman komşuluklarımız bir yana, karşı binalardaki dairelerde oturanlarla da göz aşinalığına dayanan komşuluklar yaşıyorsunuz. Mutfakta yemeğinizi yaparken, odalarınızda işlerinizi yaparken, balkonunuzda çayınızı içerken, toz bezlerinizi silkelerken, konuğunuzu, eşinizi geçirirken onlara camlardan el salladığınızda vb. pencerenizin ötesinde gördüğünüz evlerdeki insanlarla ister istemez göz aşinalığı komşulukları yaşıyorsunuz. Biz burada yaşıyoruz, yolun karşısısndaki dairelerde de onlar. Çoğunluğu eski Göztepe evleri. Kırk – elli senelik bahçe içinde az katlı binalar. Şimdi şehir yenilenmesiyle hepsi yıkılmaya başlayan bu az daireli bahçeli apartmanlar. Sonradan yapılan binalarda dahi hala eski çam ağaçlarının gölgesi mevcut. Ama şimdi bu binaları “ eski çamlar bardak oldu” misali yıkıma başladılar tek tek, malum şehir yenilenmesi adına…
Evler beni oldum olası çok etkilemiştir. Özellikle taşınıp çıktığımız, başkalarının kiraladığı veya satınaldığı evler. Yazımın başında da belirttiğim gibi halen yaşadığımız bu apartman dairemizde nerdeyse yirmi senedir oturmaktayız. Satın aldığımızda binaya ilk taşınanlardanız. O zaman sıfır yepyeni bir binaydı. Bizler, eşim ve ben yirmi sen daha gençtik. Şimdiki yetişkin çocuklarımda malum baharlarındaydılar. Ve değerli okurlarım, çoktandır yerleşmiş oturmuş yerli Göztepe’lilerin oturduğu binalar da gayet düzgün, bahçelerinde hala fıstık çamlarının olduğu gayet güzel bahçeli birkaç katlı binalardı.
Gel zaman, git zaman derken, benim çocuklarım henüz okulluyken karşı binalardaki komşularımın yaşadığı bir çok önemli önemsiz olaylara da şahit olmuştuk. Sırf göz aşinalığına dayanan, tesadüfen baktığımızda gördüğümüz durumlara şahit olmuştuk. Nedir bunlar derseniz eğer, kutlamalar olduğunu hepimiz biliriz. Balkonlara taşan çiçek çelenkleri, sepetleri, güzel havalarda daire içindeki perdeleri ve camları açık pencerelerden taşan coşkun müzik sesleri, el çırpan mutlu eller, dans eden mutlu çiftler, oynaşan çocuklar, kaldırılan kadehler… Doğum günleri, kına geceleri, aile arası nişanlanmalar gibi. Bazen de gelin çıkan daireden, gelinliğinle, yakınlarıyla, komşularıyla, davul zurna eşliğinde, çekilen halaylarla, alkışlarla uğurlanan gelin-damatlar; yani yuvalarından uçan yavrular; yine aynı şekilde evlatların askere gitmelerinin coşkusunu yaşandığı asker uğurlamaları…
En acısı da apartman kapısın önüne yanaşmış ambulans telaşları. Sedyeyle taşınan yaşlılar. Bazısının geri dönmediği. Acımasızca su gibi akan zaman içinde çok yaşlandıkları için evlerinden çıkan bir daha da dönmeyen çok yaşlı komşularımız. Kimin çocuklarının yanına sığınmışlığı, kiminin bakımevlerine, huzurevlerine sığınmışlığı yüzünden. Apartman kapılarının önüne yanaşan cenaze arabaları, yaslı kalabalık, yaslı telaşlı, saygılı yakınlar, komşular. Hep bu olanların yaşandığı, göz aşinalığı yaşadığımız karşı apartman komşularımız… Güzellikler yaşandığında tebessüm ettiğimiz, uzaktan da olsa içimizden gelen hayır dualarımızla katıldığımız…Bir daha evine dönemeyenleri, hayattan yitip gidenleri hüzün içinde seyredişlerimiz. Çoğu kez gözlerimizde yaşla, dualarımızla…
İşte şimdi pencereden bu yıkılan binalara bakıyorum. İçimde tarifsiz bir hüzünle. Artık karşı binalar yok, göz aşinalığı yaşadığımız yaşlı komşularımız yok… Her şey, tüm iyi-kötü anılar buldozerlerle yerle bir ediliyor. Kamyonlarla taşınan molozlar apartman döküntüleri içimi buruyor. Penceremin önünden yavaşça ayrılıyorum, içeride duvarda asılan aynada kendime bakıyorum. Karşımda yorgun, yaşlı karamsar, hüzün yüklü bir kadın. Tıpkı yirmi sene evvelki karşı apartman komşularım gibiyim. Oysa buraya taşındığımızda her şey ne kadar yeniydi, canlıydı güzeldi… Şimdi sıra bize mi geldi? Elbette sıra bize geldi. Tarih tekerrürden ibaret değil midir? Ne diyelim, Allah gecinden versin… Sevgiyle esen kalın efendim…
Ergül İLTER
17. 1. 2015
|