Tut ki ben yoğum bu akşam
Hep gittiğimiz o meyhanede
Gölgemi bıraktım kadehinin en izbe yerinde
Son yudumunda buruk bir tat olayım dudaklarında diye.
Masalarında hep aynı akşamcılar
Gecelere ısmarlanmış zamanlarında
Masa örtüleri hep aynı… mavi beyaz kareli
Anason kokulu buğular sarmalamış kadehleri
Kimsesizliğin bedeli vurmuş meze donalı masalara
Ciğerlerinin köz köz olmuş en kuytu derinlikleri
Ah! ne umurunda dünya… ne umurunda.
Son yudumlarına gizlenmiş kimsesizliğim
…en ağır küfürler gibi ağulu sevdiceğim ah!
Buruk bir tat bıraksın dudaklarında diye.
Dışarıda tan yerine yatmış zaman
Akşamcının bağrı açık yakasında efkâr
Ve anason kokulu günahları
Ve omuzlarına yüklediği kimsesizlik ah!
Köprü altı çocuklarına eşit kimsesizlik…
Tut ki ben yoğum bu gece sevdiğim
Son yudumuna gizledim ağulu yalnızlığımı
Azat ettim kendimden seni… azat ettim
Azat ettim seni kendimden sevdiğim.
Haliç’in kıyısında yıkadım günahlarımı bir bir
Elimde kaldı eprimiş vicdanım… lime lime
Aktı gitti günahlarım karıştı bulanık sulara
Aktı gitti şehrin ılgın akan günah sularına…
Bak işte doğuyor güneş yine
Şehrin masum yüreklerine… oysa
Günahlar hep karanlık kuytulardadır
Ödenmesi gereken bedellerinde…
Ergül İLTER
|