Kilis Yardımlaşma derneği 
 

 

 

 

 

Sevgisiz dostluk olmaz!

Devamı  

 Türkiye'nin tek buz müzesi binlerce ziyaretçi ağırladı

 

 


  

 



 
14 MAYIS'TAKİ SEÇİMLER İÇİN 6 ADIMDA OY

KULLANMA REHBERİ



 
DEVAMI

 

magazin

NEVİN BALTA'NIN SON
KİTABI YAYINLANDI

 Devamı 

CACA OYUNU CADDEBOSTAN KÜLTÜR MERKEZİ'NDE


 

 

 

Milli Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Temel ile Röportaj 


Klasik Türk müziği sanatçısı, icracı ve bestekar, Prof. Dr. Alaeddin Yavaşca, vefatının birinci yılında yad ediliyor.


KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI FİLM ARŞİVİ

 
 
 
  AKPINAR Temmuz 2017 Sayısı
 
 
 AKPINAR Mart 2017 Sayısı
 
 
 
Bir insanlık dersi...
 
 

 Orhan SELEN

Devamı

 

  
Hava Durumu Bilgileri

 
Döviz Kurları

Anket
Anket Seçilmemiş
Diğer Anketler

Ziyaretçiler
Toplam Ziyaretçi :  29944483
Bugün Ziyaretçi :  18417
Aktif Ziyaretçiler :  12891

KORKUYU BEKLERKEN
 
Akşamın geç bir saati olmasına rağmen, gündüz yaşanan amansız sıcak havanın bunaltısı bir nebze olsun azalmış değildi. Kerpiçten yapılma evin duvarlarına sinen gündüz sıcaklığı, içerisini adeta hamam gibi yapmıştı. İçerisinin bunaltısından dışarıya çıkan Fato kadın, başındaki mor yazmayı çıkarıp onunla yüzünün ve ensesinin terini sildi. Daha sonra da sırtını yaslamış sedire başını dayamış, oturduğu yerde uyuklamakta olan kocası Hasan’a baktı. Sekiz yaşındaki kızı Fidan, gaz lambasının ölü ışığında yerdeki şiltede oturmuş, defterine eğilmiş, hevesle bir şeyler yazıyor dersini yapıyordu. On dört yaşındaki oğlu Mahmut ise, her zamanki gibi elindeki kör çakıyla önüne yaydığı yaygının üstünde yine çatal kesilmiş bir ağaç dalından sapan yapmaya çalışıyordu. Çocuğun, dalın kabuk kısımlarını çakısıyla yontup temizlemesiyle ağacın kendine has beyaz iç dokusu ortaya çıkıyordu. Kocası Haso, iri hantal bedeniyle sonunda oturduğu yerde horlamaya başlamıştı bile. Fato kadın, penceresiz evin havasızlığından iyice bunalınca, içindeki korkuları bir nebze olsun boş verip, sürgülü ahşap kapıyı açıp araladı. Dışarıdaki akşam serinliğinin temiz havası içeriye doldu. Çocuklar, ellerindeki işten başlarını kaldırıp, tedirginlik içinde annelerine baktılar. Fato kadın, kafasını yarı yarıya dışarıya çıkarıp etrafı dinledi. Bu gece ay da olmadığından etraf zifir karanlıktı ve temiz, serin havaya karşın, sanki ortalığa uğursuz, sinsi bir sessizlik hâkimdi. Kadın, her şeye rağmen kapıyı açıp dışarıya çıktı. Hafif bir esinti onun ter içindeki yanan yüzüne, boynuna iyi geldi. Kadın ürkek bir tavşan gibi kulağı dinlemede, yüreği tetikte olduğu halde kapı önündeki plastik ibrikten eline su döküp yüzünü ensesini ıslattı. Daha sonra ise uçsuz bucaksız gibi görünen karanlıklardan gelen çakal sesleriyle huzursuz oldu ve yeterince hava aldığını düşünüp, hemen yine içeriye girdi; aynı anda arkasından kapıyı yine sıkıca kapattı. Kapıya sağlamca çivilenmiş, odundan yapılma iki ayrı sürgüyü de sürgüleyip kendince içerideki ailesini sağlama almıştı…
 
Fato kadınla, kocasının tam altı oğulları, iki de kızları olmuştu. Onlar daha çocuk yaştayken evlenmişlerdi. Büyük kızları komşu köyden bir adamla evlenmiş çoktan çoluk çocuğa karışmıştı. Küçük kızları ben okuyacağım diye tutturunca onlarda hevesini alsın bari şimdilik diye onu köyün okuluna yazdırmışlardı. Oğullarının dördü de Güneydoğunun bu kurak kırsalında kalmayıp, birer birer büyük şehirlere göç etmişlerdi. Bir oğulları da hâlihazırda dağlarda komando olarak askerliğini yapmaktaydı. Ahmet, onlara askerliğini yaptığı yerde komanda kıyafetleriyle bir fotoğrafını göndermişti. Hasan, karısının da isteği ile fotoğrafı büyüttürüp duvara asmıştı. Ana baba ve kardeşler bu fotoğrafa baktıkça içleri gururla dolardı. Haso elindeki fotoğrafı da köyde eşine dostuna gururla gösterir, oğluyla övünç duyardı. Küçük oğulları Mahmut, hevesle başladığı okulunu yarım bırakmıştı, evde başıboş vakit geçiriyordu. Köyde olsun, kırsalda olsun, bulundukları yerlerde sık sık evlere baskın, adam kaçırma, kız kaçırma olayları olmaktaydı. Mahmut, bu yüzden okula gitmeyi bile bırakıp çocuk korkularına yenilmişti. Nerdeyse hemen hiç evden dışarıya çıkmıyor, her an her dakika kendisinin de kaçırılacağından korkuyordu…
 
Fatma kadın odanın bir köşesindeki yüklükten katlanmış yatağı kaldırıp yere yaydı. Kocasını dürtüp uyandırdı. Adam iri cüssesiyle uyku sersemi sendeleyerek kalktı. Onun yatmadan önce ihtiyaç gidereceğini bilen oğlu da babasının yanına seğirtti. Hasan, sürgülenmiş kapıyı açtı ve oğluyla beraber karanlıkta kendilerine aşina olan yoldan evin az ötesindeki etrafı çerçöple çit çekilmiş çukura doğru gittiler. Mahmut yürürken duyduğu korkudan dolayı adeta babasına yapışık gibi yürüyordu. Onlar sırasıyla ihtiyaçlarını görürken yakınlarda bir yerlerde de yine çakal ulumaları duyuluyordu. Çocuk dönüşte de babasının koluna yapışmıştı. İkisi beraber sessizce yürürlerken tam da kapı önüne geldiklerinde karanlıkta aniden karşılarına elleri tüfekli başları örtülü adamlar çıkıvermişti. Sesleri, bağırışları duyan Fatma kadın kapıyı açıp dışarı baktığında, kocasını kapıya yığılmış buldu. Kızı gaz lambasını getirip karanlığa doğru tutmuştu. Hasan’ın başı yediği dipçik darbelerinden dolayı kan içindeydi. Fatma kadın oğlunu göremeyince feryat figan, ayakları çıplak kendini karanlık yollara attı. Kadın hem koşuyor hem de avaz avaz oğlunun adını bağırıyordu. Önü sıra giden, oğlunu alıp kaçıran adamların nefes seslerini, konuşmalarını duyuyor, karanlıkta o yöne doğru hem koşuyor, hem kaçırılan oğluna ağıtlar yakıyordu. Kah saçlarını yoluyor, kah dizlerini dövüyordu. Adamlara hem naletler yağdırıyor, hem oğlunu bırakmaları için yalvarıyordu. Kızı da anasının arkasından karanlıkta kadının sesine doğru gidiyordu. Gaz lambasını babasının yanına yere bırakmıştı. Daha sonra karanlıktan korkup eve dönmüştü. Sesleri duyan komşular korku içinde Hasan’ın yanına gelmişlerdi.
 
Kadın hiç durmadan bağırıp, çığlıklar atıp nereye doğru gittiğini bilmeden, o can havliyle oğlunu kurtarabilmek için koşuyordu. Koştu, koştu, koştu…
 
Ortalık ağardığında onu bulabildiler. Kadın artık bir adım atacak gücü kalmayınca, çalıların arasına yığılıp kalmıştı. Üstü, başı, eli, yüzü çalı çırpı sıyrıkları içindeydi. Gece boyu koşmaktan ayaklarının altı patlamıştı, topukları kanıyordu. Kurumuş, çatlamış dudaklarından artık oğlunun adını haykıramıyordu. Henüz on dört yaşındaki oğlunun giderken ona “Anaaa” diye haykırması, kendisini kaçıranlara ha bire “Anamı istereeem, bırakın beni” diye yalvarmaları, ağlamaları kadının kulaklarından hiç gitmeyecekti. Fato kadın, düşüp kaldığı yerde gözleri kapalı hala ağlıyordu. Gözyaşları tozlu yanaklarından süzülüp boynuna akıyordu. Onu bulduklarında kadın gözlerini açıp gelenlere baktı. Acı gözlerine oturmuştu sanki. Evlat acısı bakışlarındaki boşluğa gelip oturmuştu. Tıpkı yüreğine de oturduğu gibi…
 
Ergül İLTER
 
Ekleyen:  Ergül İlter
Tarih:  1.8.2014
İzlenme: 
Yazdır:Yazdır
Eklenen Yorumlar 
Ergül İlter Yazıları
ONUR YOKSUNLUĞUErgül İlter [ 17.4.2015 Devamı
BUZDOLABI KAPAĞINA TUTTURULAN HAYATLARErgül İlter [ 13.3.2015 Devamı
YIKIM EVLERİ Ergül İlter [ 17.1.2015 Devamı
SAKIZ SARDUNYALARIErgül İlter [ 8.1.2015 Devamı
SUYA DÜŞEN GÖLGELERErgül İlter [ 26.11.2014 Devamı
KORKUYU BEKLERKEN Ergül İlter [ 22.11.2014 Devamı
BUZDOLABI KAPAĞINA TUTTURULAN HAYATLAR Ergül İlter [ 14.11.2014 Devamı
10 KASIM’DA KORNA SESLERİ Ergül İlter [ 10.11.2014 Devamı
NİNELER VE DEDELER VE ONLARA EMANET TORUNLAR Ergül İlter [ 31.10.2014 Devamı
ŞİMDİ VEDA ZAMANI Ergül İlter [ 29.9.2014 Devamı
EĞER Ergül İlter [ 10.9.2014 Devamı
SON YUDUMDA Ergül İlter [ 14.8.2014 Devamı
EFENDİLİĞİN-İNSAN OLMANIN NESLİ Mİ TÜKENİYOR NE? Ergül İlter [ 13.1.2013 Devamı
TV LERDE Kİ EVLİLİK PROGRAMLARI Ergül İlter [ 5.1.2013 Devamı
YENİ YIL DA YENİ UMUTLAR Ergül İlter [ 31.12.2012 Devamı
SİLAH (Bireysel Silahlanma) Ergül İlter [ 24.12.2012 Devamı
YENİ YILA HAZIRLANIRKEN Ergül İlter [ 17.12.2012 Devamı
10 KASIM’DA KORNA SESLERİ Ergül İlter [ 9.11.2012 Devamı
AH ŞU S.P.S LERİN DİĞER YÜZLERİ Ergül İlter [ 3.11.2012 Devamı
SOSYAL PAYLAŞIM SİTELERİ VE PAYLAŞIMLAR Ergül İlter [ 21.10.2012 Devamı
İNSANIN İNSANA ETTİĞİNDEN – İNSANIN İNSANDAN ESİRGEDİĞİ Ergül İlter [ 14.10.2012 Devamı
VAHŞİLEŞTİRDİĞİMİZ HAYVANLAR Ergül İlter [ 7.10.2012 Devamı
SANAT VE UMUT Ergül İlter [ 29.9.2012 Devamı
SESSİZLİĞİ DİNLERKEN Ergül İlter [ 19.9.2012 Devamı
YILDIZ OLSAM GÖKYÜZÜNDE Ergül İlter [ 8.9.2012 Devamı
HİÇ İYİMSER DEĞİLİM Ergül İlter [ 2.9.2012 Devamı
HINÇ Ergül İlter [ 27.8.2012 Devamı
UYANIŞ Ergül İlter [ 19.8.2012 Devamı
MUTLULUK YOLLARI (3)Ergül İlter [ 12.8.2012 Devamı
MUTLULUK YOLLARI (2.Bölüm)Ergül İlter [ 5.8.2012 Devamı
MUTLULUK YOLLARI (1.Bölüm)Ergül İlter [ 30.7.2012 Devamı
YAŞLI ÇİFTErgül İlter [ 23.7.2012 Devamı
HAYAT DEVAM EDERKEN (2. ve son bölüm) Ergül İlter [ 20.7.2012 Devamı
HAYAT DEVAM EDERKEN (1)Ergül İlter [ 16.7.2012 Devamı
SALÇA KAVANOZU VE ÇOCUKErgül İlter [ 9.7.2012 Devamı
Sayfalar : 1  2  3  
Yazarlar
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN

HEM HER ŞEY DEĞİŞECEK HEMDE TÜRKİYE DEĞİŞMEYECEK
M. Yahya EFE

Dünya Engelliler Günü
Hüseyin TOPRAK

UYAN ŞAHİN UYAN GÖR NELER OLDU…
Harika ÖREN

İnsanlığın Kırmızı Çizgileri
Metin Mercimek

YAŞAM ANLAYIŞIMIZ SEVGİ OLSUN
Belma Demir AKDAĞ

BİR YIL DAHA GİTTİ
Ahmet GÖKSAN

GELECEĞİMİZİN YOLU
Sevgi Ünal

YAZMIŞ KIŞMIŞ
Münevver ÖZCAN

TANIK OL KARAR VER
Dr. İbrahim ATEŞ

ÂŞÛRÂ GÜNÜNÜN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Nevin BALTA

İzmir İktisat Kongresi 100 Yaşında
Şahika ÖNER

BENİM ANNEM!
Ayten YAVAŞÇA

Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok
Fevziye ŞİMDİ

UMUT
Günseli RUMELİOĞLU

EVRİMİN GÜNCELLENMESi
Yekta Güngör ÖZDEN

Ne günlere kaldık…
Oktay ZERRİN

Anadolu Mektebi Okul Paneli
Arzu KÖK

Gençler!...
Dr. Doğan KUŞMAN

Müslüman mısınız?
Alev YILDIRIMCI

Zaman yok
Handan ÇÖLAŞAN

Bu DÜNYA
Bekir COŞKUN

Yazı bilmem
Orhan SELEN

UNUTKANLIK SALGINI
Elveda TANIK

LEBALEB KONGRE...

>>>>>>>>>>>>>>>>>>
 



 

 


>>>>>>>>>>>>>>>>>
 

 

 

 

Her Hakkı Saklıdır. Efe'ce Haber Gazetesi © 2008 Tasarım : Linear Yazılım

Reklam