Vakit bulup da televizyonun başına oturabildiğim de, bana uysun uymasın, her programla ilgilenip, benim dışımdaki vatandaşları da ilgilendiren konulara da göz atarım. Bu programlardan biri de “Evlilikle Programları”dır. Şahsen ben, bu programa katılan hanımları ve beyleri cesur buluyorum. Ve buralarda yapılan evlilikleri, sıradan, şaibeli tanışmalardaki evliliklere yeğliyorum. Çünkü herhangi bir yer de tanışıp da, ne olduğunu, kim olduğunu tam bilmeden, hiç tanışıksız, aracısız, bildik kimse olmadan yapılan kişilerle yapılan evliliklerden pek bir hayır gelmiyor gibi. Nitekim bu programlara tekrar eş bulmak için gelenlerin çoğundan, ilk evliliklerine, hatta birkaç evlilik geçirmiş olanların boşanma durumlarına dair hikâyelerini görüyoruz, dinliyoruz. Ha diyeceksiniz ki, “bu boşanmalar için de, çok iyi bildikleriyle de evlenip ayrılanlar yok mu?” Var elbet. Belki de bunun için, bu bayanlar veya beyler bir televizyon programın da evlenmeyi tercih ediyorlar. Çünkü bu sefer evleneceği insanı programı izleyen onca insan da tanısın, bilsin, görsün, şahit olsun istiyorlar. Evlenecek kişiler de bir sorun, tekin olmayan bir şey varsa, duyulsun istiyorlar. Nitekim sorunlu kısmetler için stüdyoya gelen telefonlarla, evlenmek isteyen şahsın bütün kirli çamaşırları ortaya dökülüyor. Halen evli olduğu veya dolandırıcı vb. olduğu ortaya çıkıyor. Bazı kısmetlerin ise psikolojik rahatsızlıklarının olduğunu stüdyodakiler kadar, kendimiz de görüyor, anlıyoruz.
Bu programın tamamını seyreden, hatta sıkı bir takipçisi olan hanımlardan ve beylerden de duyduğuma göre, bazen kısmetlerden maddi isteklerin de tavan yaptığını duyuyoruz. Olumlu veya olumsuz eleştiriler kişilere göre değişiyor tabii ki. Allah, bekârların bahtını açık etsin diyelim. Allah onlara hayırlı evlilikler kısmet etsin.
Bu programları izleyen seyirciler ne düşünür bilmem ama benim en baştan beri hiç de doğru bulmadığım ise, yaşı çok genç olan kızlarımızın her şeyden vazgeçip de, evlenmeyi düşünmeleri. İstisna durumlar da olanlar vardır elbet ama başta program sunucusunun da, locadakilerin ve konuk seyircilerin de dâhil olduğu genç yaş meselesini yadırgayanları ve uyaranları da görüyoruz. Ama nereye kadar? Çünkü stüdyoya evlenmek için gelen genç kızımız zaten bu konuma son derece kararlı olarak gelmiş olduğunu sözleriyle olsun, tavırlarıyla olsun, görüntüsüyle olsun, konuya hâkim oluveriyor; dolayısıyla da uyarılara hemen oracıkta cevabını veriyor.
Son derece kınıyorum. Henüz reşit olmuş, yaşı henüz on dokuz, yirmi, yirmi bir gibi ki bu yaş yirmi beşlere kadar da çıkabilir, hayatta kendisi için yapabileceği onca iyilikler ve güzellikler varken evlenmek istemesini çoğu insan gibi ben de yadırgıyorum. Kabaca düşünecek olursak resmen koca aramaya, bulmaya gelmesi bence son derece yanlış. Her gün değişen saç modelleriyle, onlarca ekli, ilaveli saçlarla, yelpaze gibi takma kirpiklerle, en ağır makyaj tarzlarıyla, cafcaflı ojeli tırnaklarla, locaya kurulmalarındaki duruşlarından bir anne olarak ben şahsen üzüntü duyuyorum. Şimdi bu yüzyıl da, bu zaman da ve bu yaşta niye kendilerine koca derdine düşerler anlamıyorum.
Niye kendilerini her bakımdan geliştirmezler, okumaya devam etmezler, çalışmazlar, kurslara gitmezler vb. En önemlisi de niye çalışmazlar? Niye çalışmazlar? Hayata kocasının sırtından geçinerek atılırlar. Ki şimdi bu zamanda böyle bir demodeliği nasıl kabullenirler hiç aklım almıyor doğrusu. Zaman yirmi sene evvelki, otuz sene, kırk sene evvelki eski zaman değil ki. Kurslara gitmek, kendini geliştirmek için paran ve imkânın mı yok; ya çalış be kızım, çalış. Bir iş yetmiyorsa iki işte çalış. Gece okullarına git, halk eğitim merkezlerinin lisan vb. kurslarına git. Biraz olsun eğitimli ol, biraz olsun kendi ayaklarının üzerinde durmayı öğren. Eee, ne yapıyor bu genç bayanlar peki? En süslü, en ağır makyajlı, en burnu havada halleriyle, en burnundan kıl aldırmaz halleriyle locada oturup koca bekliyorlar. Yaşları 19, 20, 21 henüz. Yazık, çok yazık…
|