Efe, okulun son gününün olduğu bu sabahın oldukça erken bir saatinde uyandı. Sessizce kalktığı yatağından, yine sessizce yürüyüp banyoya girdi. Tekrar odasına geri döndüğünde ise kararlı bir şekilde yatağının altına eğilip orada duran ve akşamdan hazırlayıp saklamış olduğu okul çantasını çekip aldı. Çocuk ses yapmamak için çok dikkatli davranıyordu; zira aynı odadaki ranzada altlı üstlü yatmakta olduğu ikiz erkek kardeşleri uyumaktaydı. Çıkaracağı ufacık bir sesle kardeşlerini uyandırabilirdi; işte o zaman yapmış olduğu bütün planları alt üst olurdu…
Efe, bir gün evvelden, odada yalnız kaldığı bir anında okul çantasına en sevdiği giyimlerini tıka basa tepip doldurmuştu. Kendisinden sadece bir yaş küçük olan ikiz kardeşleri uyuduktan sonra, kendisi giyinik olarak yatağına yatmıştı; zira sabah erkenden kalkıp, evi terk edeceği için giyinmeye fırsat bulamayabileceğini düşünmüştü.
Çocuk, okuduğu beşinci sınıfın ilk karne alışındaki bu sömestr tatilinden beri, kendisine verilen harçlıkların tümünü biriktirmişti ve biriktirdiği bu paraların kuruşuna dahi dokunmamıştı. Ders aralarında, beslenme saatlerinde evden götürdüğü kuru yiyeceklerle idare etmişti; ona göre şimdi bu para evden ayrıldığında onu epeyi bir idare edecekti…
Efe, yatağının altından çekip aldığı büyükçe okul çantasını sırtlayıp çanta kolluklarını omuzlarına astı. Odadan çıkmadan önce durup son kez odasına ve uyumakta olan kardeşlerine baktı; daha sonra üzgün fakat kararlı bir halde parmaklarının ucuna basarak, adeta bir kedi yürüyüşündeki sessizlikle odadan çıkıp antreye geçti. Anne ve babasının yatak odasının kapısı her zaman kapalı olurdu. Çocuk zaten son kez de olsa çok sevdiği anne ve babasına bakmaya dayanamazdı. Daha evvel de kaç kez evden kaçmaya niyet ettiği halde, anne babasının ona gösterdiği aşırı sevgi ve şefkatten dolayı bu düşüncelerinden vazgeçmişti. Ama artık bu sefer kararı kesindi; onları daha fazla üzmeye hiç hakkı olmadığını düşünüyordu…
Ona göre kendisi, derslerinde tembel haylazın tekiydi, bu yüzden çok kızıyordu kendisine. Ne kadar kendisini zorlasa da derslerinde bir türlü başarılı olamıyordu. İlkokul birinci sınıftan beri bu böyleydi. Ders yapmak ona son derece sıkıcı geliyordu. Anlamadığı derslerden dolayı da çok fazla zorlanıyordu. İkiz kardeşleri ise onun aksine derslerinde çok başarılıydılar. Eve her zaman takdirnameyle geliyorlardı. Sınavlarında olsun, yaptıkları ödevlerde olsun hep yıldızlı pekiyi alıyorlardı. Ama kendisi öyle miydi ya? Anne ve babası ondan ilgilerini bir kez dahi esirgememişlerdi, onu asla zorlamamışlardı ama o kendi kendisini için için yiyip bitiriyordu adeta.
Çocuk, çok iyi biliyordu ki, bu karnesi yine kırıklarla dolu olacaktı; çünkü son günlerde ders çalışmayı nerdeyse bırakmıştı. Kitabını okur gibi yapıyor, defterine bir şeyler yazar gibi yapıyordu ama bunlar sadece anne ve babasını yanıltmak, kandırmak için, çalışıyor görünmek için yaptığı aldatıcı durumlardı. Çalışsa da çalışmasa da nasıl olsa sonuçta bir şey değişmeyecekti; karnesi her zaman olduğu gibi kırıklarla dolu gelecekti. Onlar kendisi yüzünden ailece yine uzun bir tatile çıkamayacaklardı ve bu yaz da ailece yapılan kısacık tatillerle geçiştir ilecekti. Onun zayıf derslerini kuvvetlendirmek için, onu sınavlara hazırlamaya gelen hocalar yüzünden, koca bir yaz tatili boyunca ailece yine eve bağlanacaklardı…
Efe, sabah saatlerinin evdeki loş ışığında yüzüne vuran hüzünle, son derece isteksiz olarak evinden dışarıya çıktı. Yolda otobüs durağına doğru yürümeye başladığında tutamadığı gözyaşları yanaklarından süzülüyor, mavi gömlek yakasını ıslatıyordu. Gün ağarmaya başlamıştı. Epeyi bir yürüdükten sonra otobüs durağına vardı ve duraktaki metal oturmalığa çöker gibi oturdu. Sırtındaki çantası oldukça ağırdı. O da diğer yolcular gibi gelecek olan otobüsü beklemeye başladı. Aslında nereye gideceğine de tam karar vermemişti. Biraz sonra gelen otobüse yolcularla birlikte binen çocuk, en arka sıradaki boş bir koltuğa oturdu ve camdan dışarıya bakınmaya başladı. Otobüs şimdi onların evinin önünden geçiyordu. Efe, tarif edilmez bir özlemle evlerine baktı. Şu anda kardeşleri gibi odasında huzurla uyuyor olmayı, anne ve babasına ve kardeşlerine sarılmayı ne çok isterdi. Babasının güven veren omzuna başını dayamayı, annesinin sıcacık anaç bağrına sığınmış olmayı ne kadar çok isterdi. Kardeşlerinin pijamalı halleri gözünün önüne geldi. Sabah uyanır uyanmaz illa da onun üstüne atlayıp güreş tutmaları, güne böyle şakalarla başlamayı ne çok severlerdi. Üstüne çöken ağır hüzünle birlikte otobüsteki yolculuğuna devam eden çocuk nihayet son durağa geldiğinde otobüsten indi. Geldiği yer, şehirler arası yolcu otobüslerinin durup kalktığı otobüs terminaliydi. Buraya daha evvel hiç gelmemişti ama o epeyidir bilgisayarında araştırıp bulduğu adres bilgileriyle buraya kolayca gelebilmişti…
Efe, ailesinin onu bir daha hiç bulamaması için, planlamış olduğu gibi, en uzak İle gitmek üzere, terminaldeki bilet gişelerinin olduğu yazıhanelere bakınmaya başladı. Türkiye’nin bir ucundaki şehre giden yazıhanenin önüne geldiğinde verdiği kararla kalbi çok hızlı atmaya başlamıştı. Bütün vücudunu daha o anda ter basmıştı. O haliyle yazıhaneden içeriye girip bilet almak istemedi zira dikkat çekmek istemiyordu. Biraz sakinleşmek için etrafta dolaşmaya karar verdi. Kendisine en yakın büfeden bir simitle su aldı ve terminale en uzak olan, kuytu bir yerde bulunan bir banka oturdu. Duyduğu heyecandan dolayı birden çok karnı acıkmıştı…
***
Adam, pek fazla ortalıkta görünmek istemediği için, Terminalin girişine yakın kuytu bir yerde yine sabırla avını beklemeye başlamıştı. Çınar ağacının kalın gövdesine dayanmış, ellerini kirli pantolon ceplerine sokmuştu. Yüzünün yarısını örtecek şekilde kafasına geçirdiği kara şapkasının altından en az üç günlük uzamış sakalıyla esmer yüzü görünüyordu ama hiç kimse onun şapkasının siperliğinin gölgesinde kalan ve fıldır fıldır avını arayan, kötücül bakan gözlerini göremezdi…Adam, sigarasından son bir nefes çekip, yere attığı izmariti ayakkabısının topuğuyla ezdi. O biraz evvel otobüsten inen çocuğu görmüş ve ikinci adama telefonunu bir kez çaldırarak parolalı mesajını vermişti. Adam çok dikkatli olması gerektiğini biliyordu. Terminal, sivil polis kaynıyordu; ayrıca terminalin hemen her yerinde bulunan kameraları da unutmaması gerekiyordu. Kirli sakallı, hırpani görünümlü adam, ağacın arkasında durmaya devam ederken, Efe hiçbir şeyden habersiz simidini yemeye devam ediyordu. Karnı doyunca biraz toparlanan çocuk, elindeki plastik şişeden bir iki yudum suyunu da içtikten sonra yerinden kalkıp yine yazıhanelerin tarafına doğru yürümeye başladı. Erkete, yine hemen diğer adama mesajını iletti. Biletini alan çocuk, tekrar yazıhaneden çıktığında, ne yapacağını bilmez bir halde tekrar gidip biraz evvel oturmuş olduğu banka doğru yöneldi. Ama bu sefer bankta genç bir adamla kadının oturduğunu gördü. Biraz tereddüt ettiyse de etrafta hiç boş bir bank göremediğinden o da boş kalan yere oturmaya karar verdi. Yolcu oldukları her hallerinden belli olan adamla kadın onun gelişini görünce, oturmuş oldukları bankta daha uca ilerleyip ona yer açtılar. Ufak valizlerini de kendilerine doğru çektiler. Biraz sonra ise bu güler yüzlü sevecen davranışlı çiftle çocuk arasında samimi sohbet içine girmişlerdi.
- Senin biletin saat kaçta yavrum? Diye sordu kadın çocuğa.
- Daha çok var teyze. Gece yarısına bilet bulabildim. Sabaha doğru.
Kocasına dönen kadın,
- Aaa! Bak görüyor musun Yaşar. İyi ki otelde yer bulduk.
Tekrar çocuğa dönen kadın elindeki bileti çocuğa gösterir gibi yapıp.
- Evladım, daha sabah saatleri bak. Öğlen bile olmadı daha. Sen bu kadar saat nasıl kalacaksın burada ha? Akşam vakti tehlikeli olur buraları çok. Biz daha evvelden de bildiğimiz için otelde yer ayırttık. Gel sen de istersen bizle. Nasıl olsa aynı otobüsle, aynı saatte, aynı yere gidiyoruz bak. Ne diye bekleyeceksin ki buralarda. Biz otelimize gidip dinleniriz şimdi. Akşam da yatar uyuruz, saatimizi kurarız. Geliriz o saatte beraberce buraya. Sen de gel bizimle çocuğum, aklım kalır benim sende şimdi. Benim de çocuklarım var. Maazallah, oturulmaz ki burada sabaha kadar.
Adam söze girdi
- Tabii canım. Uyur kalırsın bankta, çantanı da çalarlar, paranı da. Polis dolu etraf sorarlar sana şimdi. Yalnız olduğunu görünce de haydiii emniyete. Biletin yanar. Aileni de arayıp telaşa verirler değil mi. Hadi koçum hadi, gel sen bizle. Bizim de senin yaşlarında üç çocuğumuz var. Yok olmaz, bırakamayız biz seni buralarda.
Zaten, canı sıkkın, kafası karışık olan çocuk, bu sözlerle iyice tedirgin olmuştu. “Öyle ya, polisler sorguya çekebilirdi onu; hem o kadar saat nerede vakit geçirebilirdi ki. Bu çift de çok iyi insanlara benziyordu. Onların da çocukları varmış üç tane”. Diye düşünen çocuk, sonunda sabırsızca gözlerinin içine bakıp cevap bekleyen karı kocaya döndü ve nihayet onların beklediği cevabı verdi.
- Evet amca haklısınız galiba. Hem ben gece korkarım burada. Uykum da çok ağırdır. Çaldırırım çantamı filan. Ama benim otele verecek fazla param yok.
- Ah evladım düşündüğün şeye bak. Kim senden para istiyor ki? Bizim kaldığımız odada boş kanepe var. Yatarsın, uyursun bir güzel. Saati gelince uyanır geliriz buraya.
- Çocuğun aklı yatmıştı. Kendisini şanslı buldu. Bu iyi insanlarla tekrar Terminale döner, böylece hiç sorunsuz evden kaçışına devam edebilirdi.
Efe ve beraberindeki kadınla adam ayağa kalktıklarında, ilerideki ağacın arkasında beklemekte olan erkete de işini görmenin verdiği rahatlıkla elleri cebinde olduğu halde hiç belli etmeden onların ardı sıra yürümeye başlamıştı. Karı- koca görünümlü çiftle çocuk Terminal dışına çıkıp sözde taksi beklemeye başladılar. Terminaldeki taksi durağını ve önlerinden boş geçen birkaç taksiyi görmezliğe gelen çift, sonunda kendilerine yaklaşan bildik taksiye bindiler. Taksi şoförü erkete arabasına binenlere arkasını dönüp sordu.
- Nereye abi?
- oteline çek kardeşim.
Erkete şoförün ve çocuğun yanındakilerin yüzlerinde zafer kazanmanın sevinci vardı. Şoförün dikiz aynasından kaş göz işaretleriyle arkadakilerle anlaşmasını çocuk hiç göremedi ve anlayamadı. O saf ve temiz dünyasında, daha şimdiden içine düşen, onu yoğun bir şekilde sarıp sarmalayan aile özlemiyle içinde kopan fırtınalarla oturduğu takside camdan dışarıya bakınıyordu. Üzgünlüğüne kendisini o kadar çok kaptırmıştı ki, şehirden oldukça uzaklaşan ve hiçbir ışığın olmadığı, hiçbir insanın görünmediği bozuk, izbe yollara giren taksinin farkında bile değildi. Çocuk daha o anda bu evden kaçışı yapamayacağını, ailesinden asla ayrılamayacağını anladı.O anda pişmanlığını yaşamaya başladı. Fakat yanındaki çifte bu pişmanlığını belli etmemeye karar verdi. Nasılsa artık otele gitmek için yola çıkmışlardı. Sabah olduğunda ise bir yolunu bulup bu çiftten ayrılıp ve yine geldiği yoldan evine geri dönmeyi düşünüyordu…Kafasında bu düşüncelerle camdan dışarıya bakan çocuk, saatler süren yolculuğunun farkında bile değildi. Dışarıdaki karanlığı görmüyordu bile. Kendi kendisine verdiği kararla mücadele ederken yorgun düşmüştü. İçinden bir an evvel otele varmayı ve sabahı etmeyi istedi…
Taksi içindeki yolcularla uzaklara, çok uzaklara gitmeye devam ediyordu…
|