Kilis Yardımlaşma derneği 
 

 

 

 

 

Sevgisiz dostluk olmaz!

Devamı  

 Türkiye'nin tek buz müzesi binlerce ziyaretçi ağırladı

 

 


  

 



 
14 MAYIS'TAKİ SEÇİMLER İÇİN 6 ADIMDA OY

KULLANMA REHBERİ



 
DEVAMI

 

magazin

NEVİN BALTA'NIN SON
KİTABI YAYINLANDI

 Devamı 

CACA OYUNU CADDEBOSTAN KÜLTÜR MERKEZİ'NDE


 

 

 

Milli Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Temel ile Röportaj 


Klasik Türk müziği sanatçısı, icracı ve bestekar, Prof. Dr. Alaeddin Yavaşca, vefatının birinci yılında yad ediliyor.


KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI FİLM ARŞİVİ

 
 
 
  AKPINAR Temmuz 2017 Sayısı
 
 
 AKPINAR Mart 2017 Sayısı
 
 
 
Bir insanlık dersi...
 
 

 Orhan SELEN

Devamı

 

  
Hava Durumu Bilgileri

 
Döviz Kurları

Anket
Anket Seçilmemiş
Diğer Anketler

Ziyaretçiler
Toplam Ziyaretçi :  29919763
Bugün Ziyaretçi :  11123
Aktif Ziyaretçiler :  11123

ATIK KÖMÜRLER
 
Zeynep, ağabeysinin kendisine verdiği sarı lastik çizmeleri giydi. Kendi ayakları da küçük sayılmazdı, Arif ağabeyinin ayaklarından iki numara küçük giyiyordu. Genç irisiydi Zeynep, üstelik altı aylık hamileydi. Hamileliğinden dolayı şiş olan ayaklarına üç çift çorabı üst üste giyerken oldukça zorlanmıştı ama iki numara büyük çizmeler ayağına rahatça olmuştu.
            Kocası Cahit ile Arif ağabeyi, ondan az evvel çıkmışlardı evden. Henüz yeni işe girdikleri deri fabrikasında çalışmaya başladıklarında, tüm dünya ekonomisini etkileyen kriz onların da işyerini etkilemiş ve çalıştıkları fabrika ayakta kalabilmek için aylarca direnmesine rağmen, sonunda batmıştı; dolayısıyla çalışanlarını da bir anda işsiz bırakıvermişti. Her gün düzenli olarak ve umutla işyerlerine giden işçilerin de artık umutları kalmamıştı. Maddi yönden hiçbir birikimleri de olmadığı için, Zeynep’in ağabeysi ve kocası da diğer çalışanlar gibi tam manasıyla tükenmişlerdi. Umutların daha ne kadar süreceği ise hala belli değildi; Oysa ne umutlarla göç etmişlerdi memleketlerini bırakırken. Nasıl göç etme sinlerdi ki? Ellerinde ne tarla kalmıştı, ne bağ- bahçe. Her daim çorak ve verimsiz olan toprakları da artık dibine kadar kurumuştu sanki. Askerden yeni gelen Arif, kız kardeşi Zeynep, babalarından kalan ve her daim çorak olan topraklarını ne gübrelemekle, ne sulamakla, ne de tohumlamakla başa çıkabilmişlerdi bu hayat pahalılığında. Sonunda zar zor satabilmişler di topraklarını ve eski kerpiç evlerini. Yeni damat Cahit, iki kardeşin de aynı mahalleden çocukluk arkadaşıydı. Cahit’in babası öldüğün de ise geride oğluna ve karısına yaşarken tek sahip olabildiği üst katı ev, alt katı ise küçük bir bakkal dükkanı olan kerpiç binayı bırakmıştı. Gençler baş başa verip, anlaşıp karar vermişler ve ellerinde satılacak ne varsa satmışlardı. Ellerine geçen parayla Zeynep ve Cahit’in mütevazı düğünlerini yapmışlardı; böylece iki genç muradına ermiş ve sonunda nihayet evlenebilmişlerdi. Üç genç, köylerinde hayatlarını kazanacak bir geçim olanağı da bulamayınca, daha önce planladıkları gibi, yanlarına yaşlı annelerini de alıp, binlerce çaresiz insanların yaptığını yapmışlar, taşı toprağı altın denilen bu büyük şehre, İstanbul’a göç etmişlerdi.
 
                                                                    ***
 
                Evden dışarıya sıkı sıkı giyinmiş olarak çıktı Zeynep; içeride, iki yaşlı kadın, biri kayınvalidesi diğeri kendi annesi, sabah namazlarını kılmışlar, buz gibi odada üşütmemek için tekrar yorganlarının altına girmişlerdi. İçerisi daha fazla soğumasın diye kapıyı hemen örttü genç kadın. Hava oldukça ayazdı. Gece don yaptığı için her zaman balçık çamur olan yerler, bu sabah taş gibi sertleşmişti. Zeynep, kapı eşiğindeki kömür tozlu küfesini içindeki çapasıyla birlikte eğilip aldı ve küfenin, çaput sarılı sağlam urgan kolluklarını omuzlarına astı; daha sonra, duvara dayalı olduğu yerden uzun sopasını da alıp sessizce yola çıktı. Aslında, sopasını hem başıboş dolaşan köpeklerden korunmak için, hem de hamileliğinden dolayı baston gibi kullanmak, ayağının kaymasını önlemek için yanına alıyordu. Genç kadın, oturdukları gecekondudan ve yoldan uzaklaştıkça, gecekondular da seyrekleşmişti; zaten, birkaç evden sonra da derme çatma teneke barakalar görünmeye başlıyordu. Sonuncu barakada durdu Zeynep, tam kapıyı tıklatıp seslenecekti ki yaşlı kadın kapıya çıktı.
- Geldim gelinim! Geldim kızcağızım!
Yeni evli olduğundan Emine teyze öyle derdi Zeynep’e. Yaşlı kadın, uzun yıllardır annesinin en yakın arkadaşıydı ve ebelik yapardı gençliğinde. Ağabeysini de Emine Teyze doğurtturmuştu.
- Amanııın! Bu gün ne kadar da soğuk kızcağızım böyle!
- Gece don yapmış, her yer buz… Dikkat et de ayağın kaymasın Emine teyze!
- Tevekkeli gece üstüme ne örttüysem ısınamadıydım bir türlü! Sen de dikkat et gelin, gebesin bak ne de olsa!
 
                Yaşlı kadının da ayaklarında lastik çizmeler vardı. Kim bilir kimden almıştı? Deri fabrikalarında çalışan işçilere iş kıyafetleri verilirdi; bunlar, zamanı geldiğinde yenileriyle değiştirilirdi. İşçiler eskiyen, yıpranmış iş kıyafetlerini, çizmeleri de dahil, etraftaki kendilerinden daha kötü durumda olan yoksullara dağıtırlardı. Çizmelerin altı delinse de, yırtılsa da asla atılmazdı. Lastik çizmeler pek yama, yapıştırma tutmazdı ama ona da çare bulmuştu kullananlar. Birkaç kat çorap, üst üste giyildikten sonra, bir de naylon torbayı giyip sararlardı ayaklarına; böylece, delik çizmelerden dolayı çorapları ıslanmazdı; en son da, çizmeler giyilirdi. Çok patlaksa çizme altı, bir paçavrayla veya naylonla bağlanırdı, delik yerine rast getirip..
                Yaşlı kadın da çok sıkı giyinmişti; o da, yerden içinde çapası olan kömür tozlu küfesini aldı ve Zeynep’in koluna girdi, ona tutundu sımsıkı ve buz tutmuş yolda birbirlerine destek olarak yürümeye başladılar. İleride, önleri sıra sekiz-on kadın daha, belli yöne doğru gidiyorlardı; daha sonra, bu kafileye başka kadınlar ve çocuklar da katıldılar. Hepsinin önlerinde muşambadan veya kat kat paçavradan yapılma büyük önlükleriyle, sırtlarında küfeleri vardı. Kadınlar, sabahın çok erken saatlerinde evlerinden çıkarlar, epey bir yürüdükten sonra kömür çöplüğüne gelirlerdi; işte, bu gün de bu atık kömürlerin boşaltıldığı yere gelmişlerdi. Akşamdan donan kömür tozları ve kömür parçacıkları biraz olsun çözülmeye başlamıştı.
 
                                                                       ***
 
                Her gün çeşitli fabrikalardan, büyük fırınlardan, sitelerdeki binalardan toplanan atık kömürler, bu boş araziye kamyonlarla getirilir ve taşıyla, tozuyla, külüyle damperlerden boşaltılırdı. Bu atık kömürlerin içinde bazen yanmamış kömür parçacıkları olurdu; işte oraya gelen kadınlar bu kömür çöplüğünün içinde var güçleriyle küle, toza bata çıka bu yığınlara girerler ve çapalarıyla, ucu kancalı sopalarıyla eşeleyip, yanmamış, sağlamca kalmış kömür parçacıklarını arar, bulur küfelerine atarlardı.
                Orada, kadınlar arası sohbet dururdu. Kadınlar, kendilerini kömür aramaya o kadar kaptırırlardı ki, ne donan ellerini, ne soğuktan moraran yüzlerini, ne de toz topraktan yaşaran gözlerini hissederlerdi; adeta hedefe kilitlenirlerdi. Bulabildikleri ve küfelerine atabildikleri her kömür parçası, evlerinde mangalda yanan ateş demekti; üzerinde pişecek aş, demlenecek çay, külüne yatırılacak patates demekti. Lokantalardan, fırınlardan toplanan bayat ekmeklerin ısıtılıp yenebilecek hale gelmesi demekti; evdekilerin ise, biraz olsun ısınabilmesi demekti. Kömür atıklarındaki sağlamları aramak bazen gün bitimine kadar sürerdi, bazen de, kendileri tükeninceye kadar ararlardı da ararlardı kadınlar. Yığınları ayıklayıp bitirdiklerinde, kara kömür tozuna, kömür külüne bulanmış bir halde, yorgun argın dönerlerdi evlerine.
 
                                                                      ***
 
                Yine bir sabah Zeynep, atık kömür toplamak için Emine teyzesinin barakasının önüne geldiğinde, gördükleri karşısında durakladı. Hava ayaz olmasına rağmen yaşlı kadının kapısı yarı açıktı ve eşikte ayakkabılar vardı. Eski birkaç valiz, içleri tıkış tıkış doldurulmuş naylon torbalar kapı önünde duruyordu. Zeynep, tedirgin bir merak içinde, kapıya yaklaşıp, sırtından küfesini hiç çıkarmadan eğildi ve aralık kapıdan içeriye baktı. Yaşlı kadını gördü ilkin; bembeyaz olmuş yüzüyle, yerdeki şiltesine oturmuştu ve sanki ağlamıştı az önce. Üzgün ve şaşkın haliyle, karşısındaki sedirde oturan oğluna ve kucağında bebeğiyle oturan gelinine bakıyordu öylece. Zeynep’in de tanıdığı bu iki genç, yüzlerine vuran utanmayla karışık eziklik içinde, yaşlı kadının karşısında, sabah çiğinin sindiği üstleri başlarıyla, emanet gibi oturuyorlardı. Sanki az önce birkaç kelimeyle her şey konuşulmuş ve bitmişti. Zeynep de dahil, o an, sözün bittiği andı. İçeridekiler, yaşadıkları şaşkınlıktan dolayı soğuğun farkında bile değillerdi. Kapı önündeki eşyaları, Emine Teyzenin az evvel yaşadığı apansız şaşkınlığının, uğradığı sabah şokunun geçmesini bekliyordu. Zeynep’in gözünden iki damla yaş aktı; anlamıştı, oğul işinden olmuş ve kaçınılmaz olarak evden atılmışlardı. Annesinin teneke kaplı barakası, şimdilik onların tek sığınağıydı. Onlar da suçlu gibi Zeynep’e baktılar; hiç birinin söyleyecek bir sözü yoktu, her şey apaçık ortadaydı. Bebek annesinin kucağında, sımsıkı sarıldığı battaniyesinin içinde kıpırdanmaya başlamıştı. Arkasını dönüp kapıdan uzaklaştı Zeynep, sokak kapısına yakın duran yaşlı kadının küfesini de aldı ve yürümeye başladı. Mevsimin ilk karı toz gibi yağmaya başlamıştı.
 
Ekleyen:  Ergül İlter
Tarih:  1.8.2011
İzlenme: 
Yazdır:Yazdır
Eklenen Yorumlar 
Ergül İlter Yazıları
ONUR YOKSUNLUĞUErgül İlter [ 17.4.2015 Devamı
BUZDOLABI KAPAĞINA TUTTURULAN HAYATLARErgül İlter [ 13.3.2015 Devamı
YIKIM EVLERİ Ergül İlter [ 17.1.2015 Devamı
SAKIZ SARDUNYALARIErgül İlter [ 8.1.2015 Devamı
SUYA DÜŞEN GÖLGELERErgül İlter [ 26.11.2014 Devamı
KORKUYU BEKLERKEN Ergül İlter [ 22.11.2014 Devamı
BUZDOLABI KAPAĞINA TUTTURULAN HAYATLAR Ergül İlter [ 14.11.2014 Devamı
10 KASIM’DA KORNA SESLERİ Ergül İlter [ 10.11.2014 Devamı
NİNELER VE DEDELER VE ONLARA EMANET TORUNLAR Ergül İlter [ 31.10.2014 Devamı
ŞİMDİ VEDA ZAMANI Ergül İlter [ 29.9.2014 Devamı
EĞER Ergül İlter [ 10.9.2014 Devamı
SON YUDUMDA Ergül İlter [ 14.8.2014 Devamı
KORKUYU BEKLERKEN Ergül İlter [ 1.8.2014 Devamı
EFENDİLİĞİN-İNSAN OLMANIN NESLİ Mİ TÜKENİYOR NE? Ergül İlter [ 13.1.2013 Devamı
TV LERDE Kİ EVLİLİK PROGRAMLARI Ergül İlter [ 5.1.2013 Devamı
YENİ YIL DA YENİ UMUTLAR Ergül İlter [ 31.12.2012 Devamı
SİLAH (Bireysel Silahlanma) Ergül İlter [ 24.12.2012 Devamı
YENİ YILA HAZIRLANIRKEN Ergül İlter [ 17.12.2012 Devamı
10 KASIM’DA KORNA SESLERİ Ergül İlter [ 9.11.2012 Devamı
AH ŞU S.P.S LERİN DİĞER YÜZLERİ Ergül İlter [ 3.11.2012 Devamı
SOSYAL PAYLAŞIM SİTELERİ VE PAYLAŞIMLAR Ergül İlter [ 21.10.2012 Devamı
İNSANIN İNSANA ETTİĞİNDEN – İNSANIN İNSANDAN ESİRGEDİĞİ Ergül İlter [ 14.10.2012 Devamı
VAHŞİLEŞTİRDİĞİMİZ HAYVANLAR Ergül İlter [ 7.10.2012 Devamı
SANAT VE UMUT Ergül İlter [ 29.9.2012 Devamı
SESSİZLİĞİ DİNLERKEN Ergül İlter [ 19.9.2012 Devamı
YILDIZ OLSAM GÖKYÜZÜNDE Ergül İlter [ 8.9.2012 Devamı
HİÇ İYİMSER DEĞİLİM Ergül İlter [ 2.9.2012 Devamı
HINÇ Ergül İlter [ 27.8.2012 Devamı
UYANIŞ Ergül İlter [ 19.8.2012 Devamı
MUTLULUK YOLLARI (3)Ergül İlter [ 12.8.2012 Devamı
MUTLULUK YOLLARI (2.Bölüm)Ergül İlter [ 5.8.2012 Devamı
MUTLULUK YOLLARI (1.Bölüm)Ergül İlter [ 30.7.2012 Devamı
YAŞLI ÇİFTErgül İlter [ 23.7.2012 Devamı
HAYAT DEVAM EDERKEN (2. ve son bölüm) Ergül İlter [ 20.7.2012 Devamı
HAYAT DEVAM EDERKEN (1)Ergül İlter [ 16.7.2012 Devamı
Sayfalar : 1  2  3  
Yazarlar
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN

HEM HER ŞEY DEĞİŞECEK HEMDE TÜRKİYE DEĞİŞMEYECEK
M. Yahya EFE

Dünya Engelliler Günü
Hüseyin TOPRAK

UYAN ŞAHİN UYAN GÖR NELER OLDU…
Harika ÖREN

İnsanlığın Kırmızı Çizgileri
Metin Mercimek

YAŞAM ANLAYIŞIMIZ SEVGİ OLSUN
Belma Demir AKDAĞ

BİR YIL DAHA GİTTİ
Ahmet GÖKSAN

GELECEĞİMİZİN YOLU
Sevgi Ünal

YAZMIŞ KIŞMIŞ
Münevver ÖZCAN

TANIK OL KARAR VER
Dr. İbrahim ATEŞ

ÂŞÛRÂ GÜNÜNÜN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Nevin BALTA

İzmir İktisat Kongresi 100 Yaşında
Şahika ÖNER

BENİM ANNEM!
Ayten YAVAŞÇA

Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok
Fevziye ŞİMDİ

UMUT
Günseli RUMELİOĞLU

EVRİMİN GÜNCELLENMESi
Yekta Güngör ÖZDEN

Ne günlere kaldık…
Oktay ZERRİN

Anadolu Mektebi Okul Paneli
Arzu KÖK

Gençler!...
Dr. Doğan KUŞMAN

Müslüman mısınız?
Alev YILDIRIMCI

Zaman yok
Handan ÇÖLAŞAN

Bu DÜNYA
Bekir COŞKUN

Yazı bilmem
Orhan SELEN

UNUTKANLIK SALGINI
Elveda TANIK

LEBALEB KONGRE...

>>>>>>>>>>>>>>>>>>
 



 

 


>>>>>>>>>>>>>>>>>
 

 

 

 

Her Hakkı Saklıdır. Efe'ce Haber Gazetesi © 2008 Tasarım : Linear Yazılım

Reklam