Kilis Yardımlaşma derneği 
 

 

 

 

 

Sevgisiz dostluk olmaz!

Devamı  

 Türkiye'nin tek buz müzesi binlerce ziyaretçi ağırladı

 

 


  

 



 
14 MAYIS'TAKİ SEÇİMLER İÇİN 6 ADIMDA OY

KULLANMA REHBERİ



 
DEVAMI

 

magazin

NEVİN BALTA'NIN SON
KİTABI YAYINLANDI

 Devamı 

CACA OYUNU CADDEBOSTAN KÜLTÜR MERKEZİ'NDE


 

 

 

Milli Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Temel ile Röportaj 


Klasik Türk müziği sanatçısı, icracı ve bestekar, Prof. Dr. Alaeddin Yavaşca, vefatının birinci yılında yad ediliyor.


KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI FİLM ARŞİVİ

 
 
 
  AKPINAR Temmuz 2017 Sayısı
 
 
 AKPINAR Mart 2017 Sayısı
 
 
 
Bir insanlık dersi...
 
 

 Orhan SELEN

Devamı

 

  
Hava Durumu Bilgileri

 
Döviz Kurları

Anket
Anket Seçilmemiş
Diğer Anketler

Ziyaretçiler
Toplam Ziyaretçi :  29919407
Bugün Ziyaretçi :  10741
Aktif Ziyaretçiler :  10741

KAYBETME KORKUSU
 
Yıllardır kirada olduğumuz evden çıkıp, yeni evimize taşınalı henüz birkaç gün olmuştu. Eşimle ve çocuklarımızla el ele verip sonunda bu küçük ama şirin dairemize taşınmıştık. Çocuklarım ev taşımasında bize yardımcı olabilmek için, çalıştıkları işyerlerinden izin almışlardı. Evimize kabaca yerleştikten sonra, baba oğul tamirat işine girişmişlerdi. Onlar, birlikte evde tamir edilmesi gerekli her detayı gözden geçirip onarırlarken, biz de kızımla evdeki dekoratif ve süsleme işlerine girişmiştik. Benim yıllarca yaptığım yağlı boya tablolarım tek tek sarılıp sarmalanmış paketlerinden çıktı ve boş duvarlara asıldı. Yılların birikimi olan el işlerim de, vitrin içlerinde, sehpa ve masa üzerlerinde yerini aldılar. Böylece, eşimle yeni evimizde yeni hayatımıza başlamış olduk…
Çocuklarımız artık birer yetişkin oldukları için, evden çoktan kopmuşlardı. Kızım ve oğlum Üniversiteyi bitirdikten sonra, hayata atılıp çalışmaya başlamışlar ve günü geldiğinde de evlenip, başka başka şehirlerde kendi yuvalarını kurmuşlardı.
            Biz eşimle baş başa kalınca emekli ikramiyemizle bu küçük dairemize sahip olmuştuk ve çok da mutluyduk.
            Yerleştikten bir müddet sonra, eşimle etrafı tanıyabilmek amacıyla, yürüyüşümüzü her seferinde başka bir sokaktan geçerek yapıyorduk. Pazar sokağı bize çok yakındı. İlerde daha da yaşlanacağımızı düşünüp, Pazar yerinin bize yakın oluşuna sevinmiştik.
   
                                                                       ***
 
             Güzel, güneşli bir bahar günüydü. O gün eşimin kendisi gibi emekli olmuş arkadaşlarıyla Briç oynama günüydü; bu yüzden, semt pazarımıza bugün ben yalnız gidecektim. Nitekim, evdeki sabah işlerimi  bitirdikten sonra giyinip dışarı çıktım ve kapı önünde duran arabama bindim. Haftada bir gün kurulan bu semt pazarlarının her sokağı ve sokak başları, kaldırımlar da dahil trafik yoğunluğundan geçilmez olurdu. Ben de herkes gibi daha sonra alışveriş ettiğimde taşıyacağım poşetleri düşünüp, olabildiğince pazara en yakın sokakta, uygun bir yere park ettim. Nedense başım ağrıyor ve göğsüm sıkışıyordu. Bir gün evvel ev işlerinde fazlaca yorulmuştum; bundan dolayı olabileceğini düşünüyordum. Alışverişimi yaparken tansiyonum da epeyi çıkmış olmalı ki, çok halsizleşmiştim. Ben önüm sıra, sıralanmış tezgahlardan sebze ve meyveleri almayı düşünürken, birden genç bir kadının yüksek sesle konuşmasıyla ona baktım. Genç kadının o hali en küçük detaylarına kadar ömrüm boyunca bir daha hiç gözümün önünden gitmeyecekti. Kadın, uzun ince, hoş ve bakımlıydı. Üzerinde trençkot vardı ve omzuna büyükçe bir çanta asmıştı. Uzun dalgalı saçlarıyla zarif bir mankeni andırıyordu. Genç kadının yüksek sesle konuşmaları, saniyeler içinde artık ağlamaya ve çığlığa dönüşmüştü.
__ Çocuğum, çocuğum! Çocuğum yok! Derken dört bir yana bakınıyor, herkese yüksek sesle sesleniyordu.
__ Üstünde mavi montu vardı. Pantolonu kahverengiydi! Beş yaşında! Şimdi buradaydı! Şimdi!
Arada da hiç durmadan dört bir yana çocuğunun ismini sesleniyordu.
__ Muraaat! Muraaat! Nerdesin oğlum?! Muraaat! Allahım, Allahım! Onu bana bağışla Allahım! Yavrumu bana bağışla Allahım!
 
            Adeta çılgına dönmüştü genç kadın. Gözleri sonuna kadar açılmış, hem ağlıyor, hem de çığlık çığlığa yavrusuna sesleniyor, etraftan yardım istiyordu. Pazarcılar ve pazardaki insanlar şaşkınlık içindeydiler; kadını teselli eden sözleriyle yatıştırmaya, kolundan tutup çırpınmasına, koşuşturmasına çare olmaya çalışıyorlardı. Kadının sesini duyan insanlar hemen bağrışın olduğu yere gelmiş, yanaşmış, ne olup bittiğini anlamaya çalışıyorlardı. Bir anda ayağımın altından yer kaydı sanki ve ben yere, sebze tezgahlarının üzerine yığıldım kaldım. Her şeyi duyup görüyordum ama sanki canım çekilmişti. Üzerime eğilen insanlara beni taksiye bindirmelerini rica ettim. Çantamdan zorlukla çıkardığım ped şişeden bir iki yudum içmeye çalıştım. Evime geldiğimde, kendimi zar zor içeriye atabildim. Doktorumun, böyle günlerde kullanmam için verdiği dil altı ilacımı alıp kanepeye uzandım. Yüksek tansiyon hastası olduğumdan böyle durumları ben senede birkaç kez yaşardım. Bu sefer eşime dahi hiç haber vermedim…
             Kanepede uzanmış yatarken tansiyonuma nalet ettim. Sırf o an için iyi halimde olabilmeyi isterdim. Kadının bağırışlarında, kaybetme korkusunda onun yanında olmayı isterdim. Yere yığılmadan önce, olduğum yerde gözlerimle mavi montlu, kahverengi pantolunlu beş yaşlarındaki Murat’ı arıyordum…Ben de etrafa koşuşturup, çocuğu aramayı isterdim. İnsan olarak bunu yapabilmeyi isterdim. Nalet tansiyon! Bula bula o günü bulmuştu. Şimdi hayatım boyunca ben bu bilinmezlik içinde kalacaktım. Her nefesimde, cevabını bilmediğim sorular içinde kalacaktım. Ben oradan ayrıldıktan sonra neler olmuştu? Kadın çocuğunu bulabilmiş miydi? Yaşadığım sürece genç kadının o panik hali, şuuru gitmiş korku dolu yüzünün hali gözlerimin önünden hiç gitmeyecekti.
             Akşam eşim eve geldiğinde ben hala kanepede öylece yatıyordum. Yine tansiyonumun yükseldiğini anladı. Daha sonra ona durumu ağlayarak anlattığımda ise, üzüntüden ikimizin de içine sıkıntı bastı. Eşim de, ben de bir daha o pazara hiç gitmedik. Hiç sorup soruşturmadık. Biz korktuk. Çocuk bulunmuşsa bulunmuştur, her şey yolundadır zaten diye düşündük. Ama ya bulunmadıysa?! Sorduğumuzda pazarcılar çocuğun “Bulunamadığını” söylerlerse?! Semt karakolundaki kayıp bürosuna sorduğumuzda ya “Hala arıyoruz, bulmaya çalışıyoruz” Derlerse?! Ben bu üzüntüyle baş edemem? Ama…Sorup soruşturmaz, dolayısıyla da olabilecek kötü haberi almazsam eğer içimde hep sığındığım ümit duygusu kalır. “Belki bulunmuştur” Diye! Bu ümit duygusuyla yaşamak, olumsuz haber almaktan bin kere daha revaydı.
 
 
Ekleyen:  Ergül İlter
Tarih:  6.8.2011
İzlenme: 
Yazdır:Yazdır
Eklenen Yorumlar 
Ergül İlter Yazıları
ONUR YOKSUNLUĞUErgül İlter [ 17.4.2015 Devamı
BUZDOLABI KAPAĞINA TUTTURULAN HAYATLARErgül İlter [ 13.3.2015 Devamı
YIKIM EVLERİ Ergül İlter [ 17.1.2015 Devamı
SAKIZ SARDUNYALARIErgül İlter [ 8.1.2015 Devamı
SUYA DÜŞEN GÖLGELERErgül İlter [ 26.11.2014 Devamı
KORKUYU BEKLERKEN Ergül İlter [ 22.11.2014 Devamı
BUZDOLABI KAPAĞINA TUTTURULAN HAYATLAR Ergül İlter [ 14.11.2014 Devamı
10 KASIM’DA KORNA SESLERİ Ergül İlter [ 10.11.2014 Devamı
NİNELER VE DEDELER VE ONLARA EMANET TORUNLAR Ergül İlter [ 31.10.2014 Devamı
ŞİMDİ VEDA ZAMANI Ergül İlter [ 29.9.2014 Devamı
EĞER Ergül İlter [ 10.9.2014 Devamı
SON YUDUMDA Ergül İlter [ 14.8.2014 Devamı
KORKUYU BEKLERKEN Ergül İlter [ 1.8.2014 Devamı
EFENDİLİĞİN-İNSAN OLMANIN NESLİ Mİ TÜKENİYOR NE? Ergül İlter [ 13.1.2013 Devamı
TV LERDE Kİ EVLİLİK PROGRAMLARI Ergül İlter [ 5.1.2013 Devamı
YENİ YIL DA YENİ UMUTLAR Ergül İlter [ 31.12.2012 Devamı
SİLAH (Bireysel Silahlanma) Ergül İlter [ 24.12.2012 Devamı
YENİ YILA HAZIRLANIRKEN Ergül İlter [ 17.12.2012 Devamı
10 KASIM’DA KORNA SESLERİ Ergül İlter [ 9.11.2012 Devamı
AH ŞU S.P.S LERİN DİĞER YÜZLERİ Ergül İlter [ 3.11.2012 Devamı
SOSYAL PAYLAŞIM SİTELERİ VE PAYLAŞIMLAR Ergül İlter [ 21.10.2012 Devamı
İNSANIN İNSANA ETTİĞİNDEN – İNSANIN İNSANDAN ESİRGEDİĞİ Ergül İlter [ 14.10.2012 Devamı
VAHŞİLEŞTİRDİĞİMİZ HAYVANLAR Ergül İlter [ 7.10.2012 Devamı
SANAT VE UMUT Ergül İlter [ 29.9.2012 Devamı
SESSİZLİĞİ DİNLERKEN Ergül İlter [ 19.9.2012 Devamı
YILDIZ OLSAM GÖKYÜZÜNDE Ergül İlter [ 8.9.2012 Devamı
HİÇ İYİMSER DEĞİLİM Ergül İlter [ 2.9.2012 Devamı
HINÇ Ergül İlter [ 27.8.2012 Devamı
UYANIŞ Ergül İlter [ 19.8.2012 Devamı
MUTLULUK YOLLARI (3)Ergül İlter [ 12.8.2012 Devamı
MUTLULUK YOLLARI (2.Bölüm)Ergül İlter [ 5.8.2012 Devamı
MUTLULUK YOLLARI (1.Bölüm)Ergül İlter [ 30.7.2012 Devamı
YAŞLI ÇİFTErgül İlter [ 23.7.2012 Devamı
HAYAT DEVAM EDERKEN (2. ve son bölüm) Ergül İlter [ 20.7.2012 Devamı
HAYAT DEVAM EDERKEN (1)Ergül İlter [ 16.7.2012 Devamı
Sayfalar : 1  2  3  
Yazarlar
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN

HEM HER ŞEY DEĞİŞECEK HEMDE TÜRKİYE DEĞİŞMEYECEK
M. Yahya EFE

Dünya Engelliler Günü
Hüseyin TOPRAK

UYAN ŞAHİN UYAN GÖR NELER OLDU…
Harika ÖREN

İnsanlığın Kırmızı Çizgileri
Metin Mercimek

YAŞAM ANLAYIŞIMIZ SEVGİ OLSUN
Belma Demir AKDAĞ

BİR YIL DAHA GİTTİ
Ahmet GÖKSAN

GELECEĞİMİZİN YOLU
Sevgi Ünal

YAZMIŞ KIŞMIŞ
Münevver ÖZCAN

TANIK OL KARAR VER
Dr. İbrahim ATEŞ

ÂŞÛRÂ GÜNÜNÜN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Nevin BALTA

İzmir İktisat Kongresi 100 Yaşında
Şahika ÖNER

BENİM ANNEM!
Ayten YAVAŞÇA

Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok
Fevziye ŞİMDİ

UMUT
Günseli RUMELİOĞLU

EVRİMİN GÜNCELLENMESi
Yekta Güngör ÖZDEN

Ne günlere kaldık…
Oktay ZERRİN

Anadolu Mektebi Okul Paneli
Arzu KÖK

Gençler!...
Dr. Doğan KUŞMAN

Müslüman mısınız?
Alev YILDIRIMCI

Zaman yok
Handan ÇÖLAŞAN

Bu DÜNYA
Bekir COŞKUN

Yazı bilmem
Orhan SELEN

UNUTKANLIK SALGINI
Elveda TANIK

LEBALEB KONGRE...

>>>>>>>>>>>>>>>>>>
 



 

 


>>>>>>>>>>>>>>>>>
 

 

 

 

Her Hakkı Saklıdır. Efe'ce Haber Gazetesi © 2008 Tasarım : Linear Yazılım

Reklam