Kilis Yardımlaşma derneği 
 

 

 

 

 

Sevgisiz dostluk olmaz!

Devamı  

 Türkiye'nin tek buz müzesi binlerce ziyaretçi ağırladı

 

 


  

 



 
14 MAYIS'TAKİ SEÇİMLER İÇİN 6 ADIMDA OY

KULLANMA REHBERİ



 
DEVAMI

 

magazin

NEVİN BALTA'NIN SON
KİTABI YAYINLANDI

 Devamı 

CACA OYUNU CADDEBOSTAN KÜLTÜR MERKEZİ'NDE


 

 

 

Milli Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Temel ile Röportaj 


Klasik Türk müziği sanatçısı, icracı ve bestekar, Prof. Dr. Alaeddin Yavaşca, vefatının birinci yılında yad ediliyor.


KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI FİLM ARŞİVİ

 
 
 
  AKPINAR Temmuz 2017 Sayısı
 
 
 AKPINAR Mart 2017 Sayısı
 
 
 
Bir insanlık dersi...
 
 

 Orhan SELEN

Devamı

 

  
Hava Durumu Bilgileri

 
Döviz Kurları

Anket
Anket Seçilmemiş
Diğer Anketler

Ziyaretçiler
Toplam Ziyaretçi :  29916951
Bugün Ziyaretçi :  8122
Aktif Ziyaretçiler :  8122

EV HALİ – EVLİLİK HALİ
 
                Evler, evler, evler… İçinde neler yaşanır neler…
 
                Evlenmeden önce kardeşlerle paylaşılan odalar, dolaplar, çekmeceler. Ailece yenilen yemekler, özel kutlamalar, doğum günleri, bayramlar, misafir ağırlamalar. Kısa tatiller, uzun tatiller. Sonra “Hem ağlarım, hem giderim” misali, aileden ve evden uzaklaşmalar.
Önceleri tahsil için, lisan öğrenmek için, arkadaşlarla yapılacak tatil için, çalışmak için ama en önemlisi de, evlenmek için.
                Müstesna hayatların dışında, doğduğumuz günden beri çoook uzun seneler beraber yaşadığımız ailemizden kopup, onlardan uzak veya yakın ayrılmalar; bu bir karşı daire de olabilir, bir sokak ötesi de olabilir, dünyanın bir ucu da olabilir.
                İster mutlu bir ortamda, ister mutsuz bir ortamda geçen uzun bir dönemden sonra en çok özlenen, istenen, hayalleri kurulan, esas da ise büyük ihtimalle aşk la birlikte özgürlük temasına dayalı o büyük istek, en doğal istek, insanın kendi hayatını kendi yuvasında kurması…
   Balayı tatili, maddi yönden ve zaman yönünden hep ölçülüdür ve de malumunuz işte, nereye giderseniz gidin sonuçta evinize dönersiniz. Kısıtlı balayı tatili aslında evinize geldiğinizde sizi daha bir rahatlatır. Kendi evinizde istediğiniz kadar sevişirsiniz özgürce; eş sizin eşiniz, hormonlar sizin hormonlarınız, ev sizin eviniz, kime ne?…
                Evinizde istediğiniz kadar kavga edersiniz; efendice, buz gibi soğuk, fazla sıcak soslu küfür ve hakaret, mesafeli ama dişler sıkılarak, tırnaklar gösterilerek, parmağım gözüne tehditler savrularak; sonuçta efendiiim gelsin küsmeler, sitemler, kavgalar. Kavga ederken ortama katkıda bulunan fırlatılan tabaklar, bardaklar, vazolar, 7.0 şiddetindeki depremle eş sarsıntıdaki kapı çarpmalar… Zarar sizin ziyan sizin, yarılan kafa, moraran göz, patlayan kaş sizin, kırılan kalp sizin, kime ne?…
                Ev işleriniz size kalmış, birikince altından kalkamayan sizsiniz; ister pasaklı, ister titiz olursunuz. Varsa gümüşlerinizi ister ovarsınız ister ovmazsınız. Kütüphanenize, koleksiyonlarınıza ister bakar, ister bakmazsınız. Bahçenizdeki veya balkonunuzdaki çiçeklerinizi ister sular, ister sulamazsınız; kime ne?
                Sonra çocuklar olur efendim, çocuklarınız olur... olur olur; ister bir tane olsun, ister beş tane ama unutmayın, bir çocuk dahi, kaç kişinin emeğine bedeldir! Tabii ki onlar büyürlerken efendim, çoook tatlı anlar yaşatırlar bizlere çoook; ama yaşatılanlar unutmayın hep artıyla eksidir. Dolayısıyla çocuklar büyürken siz sevecen, şefkatli, fedakar, duygusal olabilirsiniz; tabii asabi, öfkeli, agresif hatta beş kardeşi gösteren tehditkar veya cennetten çıkmanın an meselesi girdabına kapılıverecekmiş gibi de olabilirsiniz ama en önemlisi, daha anne karnına düştüklerinden itibaren, hiç yakanızı bırakmayacak bir duygunun esiri olursunuz. Bu duygunun ismi endişedir efendim. Endişe
                Daha sonra onlar hızla büyürken, duygusallığınız da had safhaya varır; birde bakarsınız ki siz menopoza, eşiniz ise andropoza girivermişsiniz. Bu durumda, isteseniz de istemeseniz de sizi, yoğun bir uyku hali ve de yorgunluk basar; artı, mahmurluk sarar sarmalar pufuduk yorganlar gibi; uyku hali ve isteği seks isteğinizi sollar. Kaldı ki, kırk yıllık evliliğinizde, artık haliyle eşinizden de baymışınızdır. Eşinize dünyalar güzeli, size de dünya yakışıklısı gelse, üstelik de diz çöküp yalvar yakar yapsa, ne yazar…iyi de bundan kime ne?
Haydi, buyurun bakalım, bu yaşlılık da neyin nesi şimdi; hem hep o gördüğümüz yaşlılar yaşlıdır, onlar öyle oldu diye şimdi siz de mi???… Neyse efendim neyse, bu konuyu hızlı geçelim; almayalım.
                Tabii efendim tabii ki…evlilik vaaar, evlilik var. Anlaşıyorsanız eğer, kırk yıllık evliliğiniz size, çok yoğun saygı ve sevgi getirir ve adeta birbirinizin çocuğu gibi olursunuz; bu da sizde alışkanlık ve bağımlılık yaratır. Eşinizle siz, sonsuz güven içinde, taş gibi sağlam oluşunuzdan dolayı, birbirinizle her bakımdan gurur duyarsınız. Yüzünüz, gözleriniz mutluluktan ışık saçar; e sonuçta bir elin nesi var, iki elin sesi var olursunuz…Pencere kenarındaki rahat koltuğunuzda beraberce içtiğiniz köpüklü kahvenin tadını, televizyonun karşısında omuz omuza izlediğiniz filmlerin heyecanını, atıştırdığınız kurabiyelerin yanında içtiğiniz çayın tadını hiçbir yerde bulamazsınız sanki…Tam da filmin ortasında elinizde yarısı içilmiş çayla uyuya kalıverirseniz…Kalır kalırsınız efendim…kime ne?
                Çocuklarınız bir zamanlar sizin de yaptığınız gibi, çoktan evden uzaklaşmışlar, kendi evlerinde kendi hayatlarını kurmuşlardır. Arada size ziyarete geldiklerinde artık yalnız değillerdir; onlar da artık bir ailedir. Siz daha ne olduğunu anlamadan birde bakarsınız açtığınız kapıdan içeriye arka arkaya geliverirler. Onlar damatlar, gelinler, torunlardır; üstelik beraberlerinde getirdikleri kedileri, köpekleri, kuşları vardır; hatta kavanozda balıklarıyla, kaplumbağalarıyla gelirler. O sessiz sakin evinize bomba düşmüş gibi filan olur. Üç günde didişip yaptığınız caanım yemekler, bir öğünde bitiverir; birazcık kalanları da “Sandviç yaparım, torunlar yer” demeye falan kalmadan, gelinler onları kedi ve köpeklerine verirler. Size bir hafta sonu diye iki geceliğine gelmeleri, onlar gittiklerinde bir hafta belinizi doğrultamamanızla eşdeğerdir. Nevresimler, çarşaflar, havlular, masa örtüleri dağ taş yığılı çamaşır oluverir. Sırf ayrılık gününün son kahvaltı sofrasından dahi çıkan bulaşık kaplar, üç kerede bulaşık makinesini doldurur. Kırılan sandalye ayakları, karalanan duvarlar, yağlı ellerle tutulan kapı ve pencerelerdeki el izleri, bahçede devrilen saksılar, ezilen çiçekler… Eh bütün bunlar bazılarınız için kâbus olabilir; olabilir yani, gayet normal ama inanın bazılarınız için de bütün bunlar müthiş mutluluk duygusu verebilir!
                Onlar gittiğinde birden boşlukta kalırsınız, birden dünyanız sessizleşir ve sanki onların sesleri duvarlarınızda öylece asılı kalmıştır. Daha birkaç dakika önce size sarılmaları, durmadan teşekkür etmeleri, sevgi sözcükleri, kahkahaları, koltuklarınıza, perdelerinize, yalnızlığınıza sinmiş kokularıyla evinizde öylece kalmıştır. Henüz onlar gideli bir çeyrek saat bile olmamıştır ama özlem duygusu yakanıza yapışmıştır bile. Onlara el sallayıp yolcu ettikten sonra eşinizle birbirinize hüzünle bakarsınız; bu yoğun duyguyu biraz dağıtmak için etrafınıza bakınıp işe nereden başlasam diye düşünürken, artan ağrılarınız ve sızılarınız yüzünden sık sık mola verip dinlenirsiniz, çay içer kalan kurabiyelerden atıştırırsınız. Genç olsanız bir günde yapacağınız işi siz öyle böyle bir haftada ancak toparlarsınız. Evet ama ev sizin, bahçe sizin, dağınıklık sizin, özlem sizin kime ne?
                Arada kalbiniz tekler, yorulunca renginiz gider,gözleriniz kararır, kulaklarınız uğultuyla dolar; böyle anlarda eşinizle birbirinize bakarsınız ve omuz silkelersiniz “Adaaam sen de, gittiği yere kadar” dersiniz, muzip ve hınzırca bir gülüşle içeriye el ele girersiniz. Sağlık sizin, can sizin, ömür sizin, kime ne?…
                Yıllardır belirlenmiş günlerde gelen temizlikçi kadın nedense, çocuklarınızın kalabalık gelip kaldığı o iki günden sonra, hep önemli bir mazeret bulur ve gelemez ama bir hafta sonra, siz işlerinizi iyi kötü yapıp, evi toparladığınızda nihayet gelir. Eh bu da onun taktiği işte ne yaparsınız, buna da şükür dersiniz, siz de ona acı sürprizinizi yapar biriktirdiğiniz dağ taş ütü işini verirsiniz; böylece hiç olmazsa bu sefer erkenden kaçıp gitmesini önlemiş olursunuz.
                Öyle veya böyle, ıhlıya mıhlıya işler nasıl olsa yapılır, mühim olan çok çok çok sevdiğiniz en yakınlarınızın giderken sizde bıraktıkları iki günlük sevgi dolu sohbet, neşe ve heyecandır.
                Akşam olup da can yoldaşınız eşinizle yorgun argın yatağınıza girdiğinizde, yüreğinize şimdiden çökmüş yoğun hasretlikle uyursunuz; onlar sizin canlarınız, ciğerleriniz, her şeyinizdir; siz evinizde bu kadar mutluyken yaşlanmışsınız, kime ne?
 
 
Ekleyen:  Ergül İlter
Tarih:  23.8.2011
İzlenme: 
Yazdır:Yazdır
Eklenen Yorumlar 
Ergül İlter Yazıları
ONUR YOKSUNLUĞUErgül İlter [ 17.4.2015 Devamı
BUZDOLABI KAPAĞINA TUTTURULAN HAYATLARErgül İlter [ 13.3.2015 Devamı
YIKIM EVLERİ Ergül İlter [ 17.1.2015 Devamı
SAKIZ SARDUNYALARIErgül İlter [ 8.1.2015 Devamı
SUYA DÜŞEN GÖLGELERErgül İlter [ 26.11.2014 Devamı
KORKUYU BEKLERKEN Ergül İlter [ 22.11.2014 Devamı
BUZDOLABI KAPAĞINA TUTTURULAN HAYATLAR Ergül İlter [ 14.11.2014 Devamı
10 KASIM’DA KORNA SESLERİ Ergül İlter [ 10.11.2014 Devamı
NİNELER VE DEDELER VE ONLARA EMANET TORUNLAR Ergül İlter [ 31.10.2014 Devamı
ŞİMDİ VEDA ZAMANI Ergül İlter [ 29.9.2014 Devamı
EĞER Ergül İlter [ 10.9.2014 Devamı
SON YUDUMDA Ergül İlter [ 14.8.2014 Devamı
KORKUYU BEKLERKEN Ergül İlter [ 1.8.2014 Devamı
EFENDİLİĞİN-İNSAN OLMANIN NESLİ Mİ TÜKENİYOR NE? Ergül İlter [ 13.1.2013 Devamı
TV LERDE Kİ EVLİLİK PROGRAMLARI Ergül İlter [ 5.1.2013 Devamı
YENİ YIL DA YENİ UMUTLAR Ergül İlter [ 31.12.2012 Devamı
SİLAH (Bireysel Silahlanma) Ergül İlter [ 24.12.2012 Devamı
YENİ YILA HAZIRLANIRKEN Ergül İlter [ 17.12.2012 Devamı
10 KASIM’DA KORNA SESLERİ Ergül İlter [ 9.11.2012 Devamı
AH ŞU S.P.S LERİN DİĞER YÜZLERİ Ergül İlter [ 3.11.2012 Devamı
SOSYAL PAYLAŞIM SİTELERİ VE PAYLAŞIMLAR Ergül İlter [ 21.10.2012 Devamı
İNSANIN İNSANA ETTİĞİNDEN – İNSANIN İNSANDAN ESİRGEDİĞİ Ergül İlter [ 14.10.2012 Devamı
VAHŞİLEŞTİRDİĞİMİZ HAYVANLAR Ergül İlter [ 7.10.2012 Devamı
SANAT VE UMUT Ergül İlter [ 29.9.2012 Devamı
SESSİZLİĞİ DİNLERKEN Ergül İlter [ 19.9.2012 Devamı
YILDIZ OLSAM GÖKYÜZÜNDE Ergül İlter [ 8.9.2012 Devamı
HİÇ İYİMSER DEĞİLİM Ergül İlter [ 2.9.2012 Devamı
HINÇ Ergül İlter [ 27.8.2012 Devamı
UYANIŞ Ergül İlter [ 19.8.2012 Devamı
MUTLULUK YOLLARI (3)Ergül İlter [ 12.8.2012 Devamı
MUTLULUK YOLLARI (2.Bölüm)Ergül İlter [ 5.8.2012 Devamı
MUTLULUK YOLLARI (1.Bölüm)Ergül İlter [ 30.7.2012 Devamı
YAŞLI ÇİFTErgül İlter [ 23.7.2012 Devamı
HAYAT DEVAM EDERKEN (2. ve son bölüm) Ergül İlter [ 20.7.2012 Devamı
HAYAT DEVAM EDERKEN (1)Ergül İlter [ 16.7.2012 Devamı
Sayfalar : 1  2  3  
Yazarlar
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN

HEM HER ŞEY DEĞİŞECEK HEMDE TÜRKİYE DEĞİŞMEYECEK
M. Yahya EFE

Dünya Engelliler Günü
Hüseyin TOPRAK

UYAN ŞAHİN UYAN GÖR NELER OLDU…
Harika ÖREN

İnsanlığın Kırmızı Çizgileri
Metin Mercimek

YAŞAM ANLAYIŞIMIZ SEVGİ OLSUN
Belma Demir AKDAĞ

BİR YIL DAHA GİTTİ
Ahmet GÖKSAN

GELECEĞİMİZİN YOLU
Sevgi Ünal

YAZMIŞ KIŞMIŞ
Münevver ÖZCAN

TANIK OL KARAR VER
Dr. İbrahim ATEŞ

ÂŞÛRÂ GÜNÜNÜN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Nevin BALTA

İzmir İktisat Kongresi 100 Yaşında
Şahika ÖNER

BENİM ANNEM!
Ayten YAVAŞÇA

Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok
Fevziye ŞİMDİ

UMUT
Günseli RUMELİOĞLU

EVRİMİN GÜNCELLENMESi
Yekta Güngör ÖZDEN

Ne günlere kaldık…
Oktay ZERRİN

Anadolu Mektebi Okul Paneli
Arzu KÖK

Gençler!...
Dr. Doğan KUŞMAN

Müslüman mısınız?
Alev YILDIRIMCI

Zaman yok
Handan ÇÖLAŞAN

Bu DÜNYA
Bekir COŞKUN

Yazı bilmem
Orhan SELEN

UNUTKANLIK SALGINI
Elveda TANIK

LEBALEB KONGRE...

>>>>>>>>>>>>>>>>>>
 



 

 


>>>>>>>>>>>>>>>>>
 

 

 

 

Her Hakkı Saklıdır. Efe'ce Haber Gazetesi © 2008 Tasarım : Linear Yazılım

Reklam