Kilis Yardımlaşma derneği 
 

 

 

 

 

Sevgisiz dostluk olmaz!

Devamı  

 Türkiye'nin tek buz müzesi binlerce ziyaretçi ağırladı

 

 


  

 



 
14 MAYIS'TAKİ SEÇİMLER İÇİN 6 ADIMDA OY

KULLANMA REHBERİ



 
DEVAMI

 

magazin

NEVİN BALTA'NIN SON
KİTABI YAYINLANDI

 Devamı 

CACA OYUNU CADDEBOSTAN KÜLTÜR MERKEZİ'NDE


 

 

 

Milli Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Temel ile Röportaj 


Klasik Türk müziği sanatçısı, icracı ve bestekar, Prof. Dr. Alaeddin Yavaşca, vefatının birinci yılında yad ediliyor.


KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI FİLM ARŞİVİ

 
 
 
  AKPINAR Temmuz 2017 Sayısı
 
 
 AKPINAR Mart 2017 Sayısı
 
 
 
Bir insanlık dersi...
 
 

 Orhan SELEN

Devamı

 

  
Hava Durumu Bilgileri

 
Döviz Kurları

Anket
Anket Seçilmemiş
Diğer Anketler

Ziyaretçiler
Toplam Ziyaretçi :  29916774
Bugün Ziyaretçi :  7925
Aktif Ziyaretçiler :  7925

KİRLİ OYUN
 
                 Genç kadın, etrafı çitle çevrilmiş bahçede yıkadığı çamaşırlarını asmaktaydı. Havanın çok sıcak olmasından dolayı Zeynep ter içinde kalmıştı. Başından kayan pembe tülbendi ensesine yığılmış, altın sarısı örgülü saçları lastik bağından kurtulmuştu. Genç kadının omuzlarında dağılan gür sarı saçları güneş ışığında sanki ışık saçıyordu. Bahçedeki iki ağacın arasına gerilmiş olan naylon ipe astığı kar gibi beyaz çarşaflar, genç kadının gözlerine yansıyor ve  onun güzelim yosun yeşili gözlerini kamaştırıyordu.
 Köyün hemen hemen dışında sayılan evlerinin önünden çok nadir olarak birileri geçerdi. Çok nadir insan yüzü görürdü Zeynep gün boyu oturduğu camın önünde. Zeynep’in babası özellikle köyden uzak olsun diye, kızı rahat etsin köylülerden yana diye bu evi almıştı kızına. Bu kimselerin olmadığı ıssız, bozkır yerdeki iki göz odalı evi Zeynep’e ve damadı Hasan’a nikah hediyesi olarak almıştı babası. Çok sıkılırdı genç kadın bu çorak yerdeki evde. İnsana hasret, konuşmaya, sohbet etmeye, dertleşmeye hasret kalmıştı. Gün boyu aklı kalırdı köy içinde olan bitenlere. Köyün içinde oturan arkadaşlarına imrenirdi. Ama Allah için onlarda bir araya geldiklerinde çok nadir de olsa artık Zeynep’i de çağırmazlık etmiyorlardı. Zeynep Hasan’la evlendiğinden beri, eski mahallelisi, komşuları, arkadaşları onu yine arada bir de olsa çağırmaya başlamışlardı…Hasan’la evlendiğinden beri…
 
                Genç kadın, son çamaşırını da astıktan sonra tekrar eve girmeyip asmalı çardağın altındaki gölgede kalmış sedire oturdu. Boynunda dolanık duran tülbendini çıkarıp yüzünün terini sildi ve tekrar sıkıca başına bağladı. Oturduğu yerde sık sık olduğu gibi yine düşüncelere daldı.
                Hasan’la evlenmeden önce, ayrıldığı nişanlısını,Zafer’i düşündü. Hiç aklından çıkmayan, sevmekten bir an dahi vazgeçmediği, ölünceye kadar da seveceğinden emin olduğu eski nişanlısını düşündü. Delikanlının, bol kirpikli iri kara gözlerinin derinliklerinde eridiği, yürek çarpıntılarındaki anlarını düşündü Zeynep.
                Onlar, Zafer’le birbirlerini çok sevmişlerdi. Tüm köy biliyordu onların birbirlerine olan aşklarını. Küçüklüklerinden beri birbirlerinden asla vazgeçmediklerini… Nişanlandıklarında, sanki şu koca dünyada onlar kadar mutlu olan, birbirini bu kadar çok seven bir çift olamayacağını düşünüyorlardı…
                On yedinci yaşını bitirmeye birkaç ay kalmıştı Zeynep’in. Bir evin bir kızıydı; tıpkı Zafer’in de tek evin tek oğlu olduğu gibi. Her şey böyle güzelce yolunda giderken, beklenen gün geldi ve Zafer askerliğini yapmak için Zeynep’iyle ve kendisini sevenleriyle vedalaşmaya başladı. Köyde adet olduğu gibi genç delikanlı, davullu, zurnalı ve alkışlarla birlikte asker ocağına uğurlandı. İşte o günden itibaren de ikisinin hayatı tam manasıyla alt üst oldu…Tek bir kişinin yüzünden. Zafer’in, amca oğlunun, yani Bilal’ın yüzünden…
                Zeynep hiçbir zaman ısınamamıştı Bilal’a. Hiçbir zaman… Köyde onlar hep beraber büyümüşlerdi aslında…onlar ve diğer çocuklarla. Konu, komşu, eş dost, mahalleli. Yakın akraba, uzak akraba tüm köy çocuklarıyla beraber büyümüşlerdi Zeynep ve Zafer. Ama ikisinin yakınlığı bir başka olmuştu hep. Zafer, Zeynep’i ta küçüklüğünden beri herkesten korur kollar olmuştu. Çocukluğundan beri Zafer, Zeynep’in gururu olmuştu. Mahalle arkadaşlarınla oyun oynarken, çocukça yapılan ufak tefek kavgalardan, oyunlardaki haksızlıklardan dolayı Zafer ona hep arka çıkmış, kızın adeta koruyucu meleği olmuştu. Küçücük bir çocukken dahi, Zafer, Zeynep’in ana-babasından ileri güvendiği, övünç duyduğu biri olmuştu. Bu iki genç büyüyünceye kadar da bu durum böyle devam etmişti. Bütün köy, onların birbirlerine olan sevdalarını bildiği için hiçbir kız Zafer’e sevdalanmaya niyetlenmiyor, hiçbir genç de güzeller güzeli sarışın, yosun gözlü Zeynep’e yan gözle bile bakmıyordu. Ama içlerinden biri, yani Zafer’in amca oğlu Bilal bu gençlerin arasından  istisnai durumda olan biriydi…O, köy gençlerinin içinde her zaman dal budak sarmış yüksek egosuyla tam bir ayrık otuydu…
 
                                                                    Bilal
 
                Bilal, köyün belki de en yakışıklısıydı ve ailesinden dolayı da oldukça varlıklıydı. Ama onun hiçbir kadında kızda gözü yoktu. Onun için varsa, yoksa tek sevdiği genç kız Zeynep’ti. Bilal’a için için aşık olan, evlilik hayalleri kuran, ümitle beklerken gelen kısmetlerini tepen o kadar çok genç kız vardı ki, hiçbiri yakışıklı delikanlının asla umurunda bile değildi…Bilal’ın tek sevdiği Zeynep’ti. Delikanlının hiç aklı almıyordu doğrusu, kendisi gibi çok yakışıklı ve zengin biri dururken nasıl olurdu da Zeynep bu Zafer’e vurulurdu. Kızın Zafer’in nesini beğenip de nesine aşık olduğunu anlayamıyordu. “Tamam” diyordu içinden “Bizim oğlan mahzun bakışlı, güzel yüzlü, güzel bakan, beyaz dişleriyle güzel gülen, yanık tenli, sıcak kanlı tam bir Anadolu erkeğiydi. Allah için mert, efendi ve doğru bir insandı. Ama Bilal’ın kendisi kadar boylu boslu, yakışıklı, geniş omuzlu, tuttuğunu koparan, kızların onun için ölüp bittiği yakışıklı mı yakışıklı biri hiç değildi ki! Hem de hiç değildi…O Zeynep’e bu kadar yanıkken kız nasıl oluyor da ona değil de bu çulsuz amca oğlunu sevmişti anlayamıyordu Bilal.” Aslında için için kinleniyordu amca oğluna. Ta küçük yaşlardan beri girdi kızın beynine, sahiplendi kızı bir güzel, kimselere yar etmedi” diye düşünüyordu. Ve işte şimdi beklediği an gelmiş ve Zafer, Vatan borcunu ödemek için askerliğini yapmaya gitmişti. Onunda bu sene askere çağrılması kaçınılmazdı. Zaferle aralarında bir yaş kadar fark vardı. O şimdi elini çabuk tutmalı ve hazır Zafer buralarda değilken ne yapıp edip, sarı kızın gönlünü çelmeliydi. Kızın o inanılmaz güzellikteki yeşil gözlerini kendine çevirtmeliydi”…
 
                Bilal, hiç vakit kaybetmeden planını uygulamaya koyuldu. Zeynep’in anne ve babası günün çok erken saatlerinde tarlalarına giderlerdi. Genç kız o saatten sonra evde yalnız kalır, evdeki yapması gereken işleriyle  uğraşırdı. Bilal’ın planında kızın karşısına çıkmak gibi bir niyeti hiç yoktu. O, oyununu çok iyi planlamıştı. Sabahın alaca karanlığında traktörle yola çıkıp tarlalarına giden Zeynep’in anne, babasının ardından evin içinde oyalanan genç kızın, onu görmeyecek şekilde bahçenin dış kapısında dikilmeye başladı. Bilal çok iyi biliyordu ki, biraz sonra bu kapının önünden diğer köylülerden de tarlalarına gitmek için ardı ardına geçenler olacaktı. Ama eşeğinin üstüne binmiş olarak, ama yayan, ama traktörüyle bir çok köylü bu yoldan şoseye çıkıp tarlalarına gideceklerdi. Konu komşu, sabahın bu saatinde evde yalnız olduğunu bildikleri Zeynep’lerin kapısında bekleyen Bilal’ın görülmesini önceleri yadırgayacaklardı ama Bilal’ı sık sık sabahın bu erken saatinde o kapıdan içeriye girerken veya dışarıya çıkarken görmek, konu komşusunun aklına ister istemez kuşku dolu sorular dolduracaktı. Nitekim Bilal, daha fazla beklemeye tahammül edemeden planını uygulamaya başladı; zira artık bu işi fazlasıyla gurur yapmaya başlamıştı. Kendisine hiç kıymet vermeyen, kendisinden hiç etkilenmeyen sarı kızın burnunu yere sürtmek için Bilal adeta yanıp tutuşuyordu. Ama emindi, biliyordu Bilal, öyle anlar gelecekti ki Zeynep, onu alması için ayaklarına kapanacaktı…
 
                Zeynep’lerin çitten yapılma alçak bahçe duvarı zaten kolayca aşılabilirdi. Ve bahçeden içeriye girdiğinde ise son derece uyduruk yapılmış, bir tahta parçasından ibaret kapı mandalını açması işten bile değildi. Onun asıl planı kapı önünde dikilmek değildi elbet; köylülerinin kendisini kızın kapısında bekleyen zavallı aşık durumunda görmesini istemiyordu. Onu esas dış kapıdan çıkarken görsünler istiyordu. Gayet rahat bir şekilde, sanki kendisini hiç gören yokmuş gibi, sanki o Zeynep’lerin evinde kızla görüşmüşler de, evden çıkıyormuş gibi bir durum yaratmak istiyordu. Konu komşuların, onun yakışıklılığına Zeynep’in de sonunda pes ettiğini, nişanlısının askere gitmesini fırsat bilip ikisinin işi pişirdiğini zannetmelerini istiyordu…
 
                                                            Bilal’ın planı
 
                Zafer, askerliğini yaparken, bulabildiği her fırsatta nişanlısına mektup yazmayı hiç ihmal etmiyordu. Zeynep, Zafer’den gelen her mektubu gözü gibi saklıyor, gün içinde, hatta bazen gece yatağından kalkıp tekrar tekrar okuyordu. Nişanlısından gelen her mektup sanki onun hayatına hayat katıyordu ve Zafer’siz geçen özlem dolu anlarını çekilebilir hale getiriyordu. İki genç, Zafer’in tezkeresini alıp geldiğinde kuracakları yuvayı düşünüp sabırla, olgunlukla o günleri bekliyorlardı…
 
                Bilal, artık kararından asla vazgeçmeyeceğini bildiği için daha o sabah planını uygulamaya başladı. Zeynep’lerin evine yakın bir çalılık arkasına gizlendi ve beklemeye başladı. Tahmin ettiği gibi kızın anne ve babası evlerinin arka tarafındaki traktörlerine binmiş bir halde yola çıktılar. Onların arkasından epeyce bir zaman bakan ve traktör gözden kayboluncaya kadar yerinden ayrılmayan Bilal, sonunda gizlendiği yerden çıktı ve ağarmaya başlamış havada etrafa görünmemek için bir koşuda, çabucak kızın evinin önüne vardı. Varır varmaz da kafasını uzatıp bahçeye bakındı. Kimsenin olmadığından emin olduğu için de alçak çitten bahçeye atladı ve hemen akabinde dış kapının mandalını açtı. Daha sonra da tarlasına gitmek üzere kapı önündeki yoldan geçecek köylüleri beklemeye başladı. Beklerken bir yandan da Zeynep için endişeleniyordu; Ya kızın bahçeye çıkacağı tutarsa, ya onu son anda görürse diye telaş da yapmıyor değildi. Böyle bir durumda suçlu duruma düşeceğini, kızın feryatlarına konu komşunun koşacağını çok iyi biliyordu. Neyse ki daha fazla endişelenmesine gerek kalmadan sokağın başından sesler gelmeye başlamıştı ve sesler kendisine doğru yaklaşıyordu. İnsanların tam da onu rahatlıkla görebilecekleri bir anda Bilal’da planladığı gibi Zeynep’lerin kapısından dışarıya çıktı. Mahsustan üstünü, başını düzeltir gibi yapıyor, pantolonunun kemerini düzeltiyor, saçlarını parmaklarıyla düzeltip arkaya doğru sıvazlıyordu. Bilal, tam da kapıdan dışarıya çıktığında ve bu üst baş düzeltmelerini yaptığında köylülerin onu gördüğünden gayet emindi. Nitekim, onu evden, bu haliyle çıkıp gizlice uzaklaşıyor gibi görünen delikanlıyı görenler şaşkınlıktan aniden suspus olmuşlardı. Tek kelime edemeden yolun ortasında, Bilal’ın arkasından baka kalmışlardı. İnsanlar yürümeyi bırakıp, inanmaz gözlerle birbirlerine bakıyorlardı. Bilal, gözlerinin önünde Zeynep kızın evlerinden çıkmıştı işte. İçlerinden biri biraz ilerleyip arka bahçeye baktı ve umduğu gibi traktörün yerinde olmadığını gördü; dolayısı ile genç kız evde yalnızdı. Aksi gibi de Zeynep her şeyden habersiz odasının ışığını açmış, yatağını toplamaya başlamıştı…Gözetlendiğinden habersiz, sabah alacasında, üstündeki geceliğiyle ve dağılmış saçlarıyla açık penceresinden dışarıya yatak çarşaflarını silkelemekle meşguldü…
                                                                 
                                                        Zafer Şehit düşüyor.
 
                Zafer’in şehit oluşunun haberi köye bomba gibi düşmüştü. Zeynep’te haberi aldığı anda yüreğine kurşun yemiş gibi oldu. Acı onu yere çaldığında debelendiği, saçını başını yolduğu yerden hiç kalkmak istemedi. O acıyla birlikte ebediyen o toprağa girmeyi, o anda hemen oracıkta ölmeyi çok istedi. O toprağa girmeyi, acılarıyla birlikte gömülmeyi  hayatında hiçbir şeyi istemediği kadar çok istedi…Şuursuzca toprakta debelenen ince bedenini kaldırıp evine taşıdılar. Zeynep, günlerce ateşler içinde yandı. Sayıklayıp çırpındı. Sağlık ocağından çağrılan Doktorun verdiği yatıştırıcı iğneleri oluyor, derin uykusunda dahi karabasanlar içinde çırpınıyordu…Zeynep kendisini ölümden beter eden acısıyla hiç kendini bilmeden bunları yaşarken, Zafer’in naaşı vurulduğu dağlardan getirilip, askeri törenle çoktan köyündeki mezarlığa gömülmüştü. Gazetelerde, televizyonlarda onun şehit oluşunun haberleri ilk iki gün çıkmış, perişan olan ailesinin dramı gözler önüne serilmişti…Bütün bunlar olurken bir türlü iyileşemeyen, kendisine gelemeyen, acısıyla baş edemeyen, adeta yaşamamak için direnen Zeynep sonunda anne ve babasının zoruyla en yakın şehirdeki bir hastaneye kaldırılmıştı. Genç kız burada günlerce kaldıktan sonra nihayet gözünü açıp da evine dönebildiğinde ise adeta yaşayan bir ölüden farksızdı. Aldığı ilaçların da etkisiyle Zafer’in ölümünü sanki çok uzaklardan algılıyor, gerçeği kabul etmenin acısı yüreğini yakıyordu. Oturduğu sedirde camdan dışarıya bakınırken sürekli ağlıyordu…
 
                Evleri ona başsağlığı dileyenlerle dolup taşıyordu. Ama genç kızın hala bilmediği bazı durumlar vardı. Zeynep’in ana babasını çok üzen, evlat gibi sevdikleri, oğul gözüyle baktıkları Zafer için üzülürken, kızlarını da kaybetme korkusunu yaşarken, aynı zamanda utanç içinde onların yüzlerini yere baktıran durumu Zeynep hiç bilmiyordu. O kendisine başsağlığına gelenleri dahi hiç duymuyor, görmüyordu. Genç kız içine kapandığı kendi dünyasında sırtını evdekilere dönmüş, boş gözlerle devamlı camdan dışarıya bakınıp duruyordu. Her daim gözleri yaşlıydı…
                                                                      
                Bilal, tam da planladığı gibi oyununu oynamıştı. Bir, üç, beş derken, nerdeyse bir haftadır her gün onu hep Zeynep’lerin evinden çıkarken görenlerin dedikodusu köyde hızla yayılmaya başlamıştı. Köy bir haftadır adeta bu dedikoduyla çalkalanıyordu. Bilal bu durumdan, planının tutmasından, her şeyin tam da istediği gibi olmasından dolayı sevinçten havalara uçuyordu. İşte tam da bu anlarda Zafer’in şehit olduğu haberi köye ulaşmıştı. Bilal, büyük bir şaşkınlık içinde, panik içinde ne yapacağını bilmez bir halde her alçağın yaptığını yapmış ve daha o gün pırlısını pırtısını alıp arabasına atladığı gibi, ana babasına bile bir şey söylemeden köyü terk etmişti. Bir daha da ondan hiç ama hiç haber alan olmamıştı.
 
                                                                 ***
 
                Bu olaylardan sonra aradan günler geçmişti ama namus olgusu her an, her vesileyle Zeynep’in, anne ve babasının önüne çıktı. Köylü bu aileye adeta arkasını döndü. Selamı sabahı, komşuluğu kesti. Zeynep’e ve ana babasına, asla Zafer’in mezarına ziyarete gitmemeleri ve evine de asla başsağlığına gelmemeleri söylendi. Bunu isteyen Zafer’in anne ve babasıydı; kesin talimat vermişlerdi…Zeynep’in anne babası bu tutumlar karşısında şaşkınlık içindeydi. En sonunda, yakın komşularından birini sıkıştırıp durumu ayrıntısına kadar öğrenmişlerdi. Bilal’ın onlar yokken sık sık sabahın köründe onların evlerine girip çıktığını o zaman öğrendiler. Bilal’ı görenler, bir değil üç değil beş değil, kaç kişi gözlerinle görmüşlerdi. Ana babasının evde olmadığı bir genç kızın evinden, üstünü başını düzelterek, gömleğinin düğmelerini ilikleyerek, pantolonunun fermuarını çekerek gizlice çıkan Bilal’dan bahsedenler, gözleriyle görenler, gayette aklı başında, sözüne güvenilir insanlardı…
 
                Zeynep’in üzerine gitmeyen ve onu kendi vicdanıyla baş başa bırakan yaşlı çift, kızları yüzünden ailece üzerlerine çöken bu lekeyi ister istemez kabullenmişler, keder içinde, utanç içinde yüzlerini yere eğip işlerini görür olmuşlardı. Tüm köylülerin de düşündüğü gibi, onlar da kızlarının nişanlısının vefatına bu kadar ağır üzülmesini de, onun çektiği vicdan azabına vermişlerdi. Bu namus hatasını kızlarının gençliğine, cahilliğine verip susmayı tercih etmişlerdi…
 
                Hayatta hiçbir şey gizli saklı kalmadığı gibi, Zeynep’te iyileşmeye başlar gibi olduğunda ilk işi ana babasıyla Zafer’in ailesine başsağlığına gitmek ve oradan da nişanlısının mezarına gitmek istemesiyle, bu durumu o da böylece öğrenmiş oldu. Anacığı tek kızı Zeynep’inin artık daha fazla üzülmemesi için bu durumu kızına anlatırken aynı zamanda sözlerine dikkat ediyor, kızını suçlamak yerine onu teselli etmeye çalışıyordu. Anlatılanlardan hiçbir şey anlamayan Zeynep, şaşkınlık içinde kalmıştı. Duyduklarını hiç inanası gelmiyordu. Annesinin anlatacakları bittiğinde ise genç kız isyanlar içinde yeminler ediyor, asla böyle bir şey olmadığını anlatmaya çalışıyordu. Bu konuşmadan uzak kalmayı tercih eden babası ise bahçedeki sundurmada oturmuş üzüntü içinde, kahır içinde elindeki tespihle oyalanıyordu. Onun artık kahveye gidip, arkadaşlarının, konu komşusunun yüzlerine bakacak hali de yoktu. Zeynep yan odaya geçip duvardaki torbasında asılı duran Kuranı Kerim’i aldı ve anasının elinden tutup onu da bahçeye çıkardı, babasının yanına getirdi. İkisinin önünde diz çöküp işlemeli torbasından çıkardığı Kuranı Kerim’i öpüp alnına koydu. Bilal’la aralarında asla böyle bir şey geçmediğine kitaba el basıp yemin billah etti…
 
-Annem annem benim… babam benim… ben kendimi yakarım bu köyün ortasında. Benim canımın artık hiç değeri yok. Benim canım Zaferle gitti yitti. Ben sizin için yakarım kendimi…yeterki başınız dik dursun…yapmadığım bir şey için yüzünüz yere bakmasın. O alçağın oyununa kim olsa inanırdı. Böyle bir şey olmadığına dair Allah’ımın katında bana siz inanın yeter…Bahçede üçü birden oturmuş, birbirlerine sarılmış ağlaşıyorlardı…
 
                                                                   Çoban Hasan
 
               Zeynep daha o gece kararını vermişti. Ana babası uyurken, o yerinden kalkıp üstüne bir şeyler giydi ve bahçe kapısının önündeki eşikte oturup beklemeye başladı. Biraz sonra beklediği kişinin gelmekte olduğunu koyunların boynuna asılı olan çıngırak sesinden anladı. Yaşı ellilerin üstünde olan kavruk çoban Hasan, her sabah olduğu gibi yine koyunlarını gütmeye götürüyordu. Köyün garibi kavruk Hasan, lakabını da zayıflığından,  güneş altında çok kalmasından dolayı kararmasından almıştı. Hasan elinde sopası, zayıflıktan kamburu çıkmış, partal lastik ayakkabılarıyla, yırtık solmuş kirli mintanıyla yine iki büklüm koyunlarının arkasından yürümekteydi. Kız onu görünce tam da önünden geçmekteyken seslendi.
-Hasan emmi, Hasan emmi.
Çoban Hasan şaşırmış bir halde Zeynep’lerin kapısının önünde durdu. Tedirginlikle dönüp kıza baktı.
- Zeynep bacı… hayırdır?
- Dur hele biraz, ben de senlen gelcem. Sana anlatcaklarım var Hasan emmi.
 
                                                                   ***
 
 Zeynep, Hasan’a evlilik teklif ettiğinde Hasan’ın az kalsın yüreğine inecekti. Adamcağız öyle bir geriye sıçradı ki, ayağındaki partal lastik çıktı ve parmakları dışarıda kalmış yırtık kirli çorapları göründü.
- Zeynep bacım sen ne diyon. Haşa…töbe töbe. Çocuk musun ki benlen dalganı geçiyon?
- Dur dinle beni bi Hasan emmi.
Zeynep nerdeyse saatler süren bir ikna çabalaması sonucu Hasan emmiyi çok zor da olsa kabul ettirmişti. Zeynep, kavruk Hasan’dan sırf ana babasının namusu temizlensin, insan içine çıkabilsinler, başlarını yerden kaldırabilsinler diye (Allah rızası için) bu teklifi ona yapınca adamcağız bir iyilik yapabilmenin kıvancıyla bu evlilik durumuna razı olmuştu. Köyde olandan bitenden zaten haberi vardı. Zeynep’in ondan tek bir isteği daha vardı. Kendisine değil elini, parmağını bile sürmeyecekti. Kavruk Hasan öyle bir kızdı, öyle bir kızdı ki Zeynep kıza, az kalsın elindeki sopayı geçiriyordu kızın kafasına.
- Kız sen ne biçim laflar edersin. Utanmaza bak sen. Duymayayım bida. Nüfusunda nikahı basarım sana Allah rızası için. Ananı babanı severim çok… az katıklarını yemedim ben onların. Aha bak bu gömlek bubanın gömleği. Severim ben hepçinizi. Bacım, hiç dert etme sen, ben göstermelik uğrarım evine; o da babanla birlikte, o yoksa ananla birlikte. Yalnız hiç gelmem haşa. Elinden bi bacı çorbası içerim belkim. E onu da esirgemezsin şu garip Hasan emminden demi Zeynep bacım?...
 
                Hasan, o kış günü koyunlarını otlatırken amansız bir tipiye yakalandı. Kar göz açtırmıyordu. Köyüne dönmeyen Hasan’ı ve koyunlarını merak eden köylüler zor şartlar altında çobanlarını aramaya başladılar. Saatler süren aramalardan sonra Hasan’ı koyunlarına sarılmış ve donmuş olarak buldular. Koyunlarda barınaksız kaldığı bu karlar altında telef olmuşlardı…
 
                Zeynep dul kaldığında henüz on dokuz yaşlarındaydı. Hasan emmisine çok üzüldü, çok ağladı. Arkasından dualarını hiç esirgemedi. Dualarında onu Zafer’den, şehit nişanlısından hiç ayırmadı. Zafer’ini de, Hasan emmisini de birbirlerine emanet etti…Hasan emmisine yürek dolusu minnet duyuyordu. Onun sayesinde köyde artık ana babasıyla, yüzleri yere bakmadan
 hayatlarına devam edebiliyorlardı…
 
                                                                                                                           Ergül İLTER
 
 
Ekleyen:  Ergül İlter
Tarih:  29.8.2011
İzlenme: 
Yazdır:Yazdır
Eklenen Yorumlar 
Ergül İlter Yazıları
ONUR YOKSUNLUĞUErgül İlter [ 17.4.2015 Devamı
BUZDOLABI KAPAĞINA TUTTURULAN HAYATLARErgül İlter [ 13.3.2015 Devamı
YIKIM EVLERİ Ergül İlter [ 17.1.2015 Devamı
SAKIZ SARDUNYALARIErgül İlter [ 8.1.2015 Devamı
SUYA DÜŞEN GÖLGELERErgül İlter [ 26.11.2014 Devamı
KORKUYU BEKLERKEN Ergül İlter [ 22.11.2014 Devamı
BUZDOLABI KAPAĞINA TUTTURULAN HAYATLAR Ergül İlter [ 14.11.2014 Devamı
10 KASIM’DA KORNA SESLERİ Ergül İlter [ 10.11.2014 Devamı
NİNELER VE DEDELER VE ONLARA EMANET TORUNLAR Ergül İlter [ 31.10.2014 Devamı
ŞİMDİ VEDA ZAMANI Ergül İlter [ 29.9.2014 Devamı
EĞER Ergül İlter [ 10.9.2014 Devamı
SON YUDUMDA Ergül İlter [ 14.8.2014 Devamı
KORKUYU BEKLERKEN Ergül İlter [ 1.8.2014 Devamı
EFENDİLİĞİN-İNSAN OLMANIN NESLİ Mİ TÜKENİYOR NE? Ergül İlter [ 13.1.2013 Devamı
TV LERDE Kİ EVLİLİK PROGRAMLARI Ergül İlter [ 5.1.2013 Devamı
YENİ YIL DA YENİ UMUTLAR Ergül İlter [ 31.12.2012 Devamı
SİLAH (Bireysel Silahlanma) Ergül İlter [ 24.12.2012 Devamı
YENİ YILA HAZIRLANIRKEN Ergül İlter [ 17.12.2012 Devamı
10 KASIM’DA KORNA SESLERİ Ergül İlter [ 9.11.2012 Devamı
AH ŞU S.P.S LERİN DİĞER YÜZLERİ Ergül İlter [ 3.11.2012 Devamı
SOSYAL PAYLAŞIM SİTELERİ VE PAYLAŞIMLAR Ergül İlter [ 21.10.2012 Devamı
İNSANIN İNSANA ETTİĞİNDEN – İNSANIN İNSANDAN ESİRGEDİĞİ Ergül İlter [ 14.10.2012 Devamı
VAHŞİLEŞTİRDİĞİMİZ HAYVANLAR Ergül İlter [ 7.10.2012 Devamı
SANAT VE UMUT Ergül İlter [ 29.9.2012 Devamı
SESSİZLİĞİ DİNLERKEN Ergül İlter [ 19.9.2012 Devamı
YILDIZ OLSAM GÖKYÜZÜNDE Ergül İlter [ 8.9.2012 Devamı
HİÇ İYİMSER DEĞİLİM Ergül İlter [ 2.9.2012 Devamı
HINÇ Ergül İlter [ 27.8.2012 Devamı
UYANIŞ Ergül İlter [ 19.8.2012 Devamı
MUTLULUK YOLLARI (3)Ergül İlter [ 12.8.2012 Devamı
MUTLULUK YOLLARI (2.Bölüm)Ergül İlter [ 5.8.2012 Devamı
MUTLULUK YOLLARI (1.Bölüm)Ergül İlter [ 30.7.2012 Devamı
YAŞLI ÇİFTErgül İlter [ 23.7.2012 Devamı
HAYAT DEVAM EDERKEN (2. ve son bölüm) Ergül İlter [ 20.7.2012 Devamı
HAYAT DEVAM EDERKEN (1)Ergül İlter [ 16.7.2012 Devamı
Sayfalar : 1  2  3  
Yazarlar
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN

HEM HER ŞEY DEĞİŞECEK HEMDE TÜRKİYE DEĞİŞMEYECEK
M. Yahya EFE

Dünya Engelliler Günü
Hüseyin TOPRAK

UYAN ŞAHİN UYAN GÖR NELER OLDU…
Harika ÖREN

İnsanlığın Kırmızı Çizgileri
Metin Mercimek

YAŞAM ANLAYIŞIMIZ SEVGİ OLSUN
Belma Demir AKDAĞ

BİR YIL DAHA GİTTİ
Ahmet GÖKSAN

GELECEĞİMİZİN YOLU
Sevgi Ünal

YAZMIŞ KIŞMIŞ
Münevver ÖZCAN

TANIK OL KARAR VER
Dr. İbrahim ATEŞ

ÂŞÛRÂ GÜNÜNÜN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Nevin BALTA

İzmir İktisat Kongresi 100 Yaşında
Şahika ÖNER

BENİM ANNEM!
Ayten YAVAŞÇA

Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok
Fevziye ŞİMDİ

UMUT
Günseli RUMELİOĞLU

EVRİMİN GÜNCELLENMESi
Yekta Güngör ÖZDEN

Ne günlere kaldık…
Oktay ZERRİN

Anadolu Mektebi Okul Paneli
Arzu KÖK

Gençler!...
Dr. Doğan KUŞMAN

Müslüman mısınız?
Alev YILDIRIMCI

Zaman yok
Handan ÇÖLAŞAN

Bu DÜNYA
Bekir COŞKUN

Yazı bilmem
Orhan SELEN

UNUTKANLIK SALGINI
Elveda TANIK

LEBALEB KONGRE...

>>>>>>>>>>>>>>>>>>
 



 

 


>>>>>>>>>>>>>>>>>
 

 

 

 

Her Hakkı Saklıdır. Efe'ce Haber Gazetesi © 2008 Tasarım : Linear Yazılım

Reklam