Sinan’la Bengü, senelik izinlerinin bir kısmını kullanabilmek için yola çıkmışlardı. Rota çoktan belliydi; illa da deniz tatili olmalıydı. Esasında bu Sinan’ın fikriydi. Bengü’ye kalsa Çanakkale’de ki güzelim Kaz Dağlarında tatil yapmayı çok isterdi. Dağlarda yapılacak yürüyüşler, temiz hava, kuş sesleriyle uyanmak, yürüyüşlerde kır çiçekleri toplamak, orman manzarasındaki bir otelde kahvaltı etmek doğrusu şu bahar aylarında ona göre çok güzel olurdu. Yürüyüşlerde bahar yağmurlarına tutulsalar bile, otele dönüp, lobide veya odalarında çay, kahve eşliğinde kitap okumanın, oldukça yoğun geçen iş tempolarının yorgunluğunu atıp baş başa dinlenmenin tadına doyum olmaz diye düşünüyordu. Ama Sinan’ın deniz tutkusunu bildiği için onu kıramamıştı; aksi takdirde biliyordu, o bu kadar denize âşıkken içi hiç rahat etmeyecekti…
Sonuçta Bengü, mevsim biraz serince olmasına rağmen Sinan’a uydu ve Ak Deniz tarafındaki Kaş Koyuna gitmeye karar verdiler. Yol boyunca Güneye indikçe hava hep güneşli ve açık olmuştu; hatta Sinan, kırmızı spor arabasının üstünü dahi açmıştı. Bengü’de yol boyunca Sinan’ın, deniz tatili programına katılmaktan hiç pişman olmamıştı. İkisi de tatilin tadını çıkartarak yollarına devam ediyorlardı. İkisi de çok mutluydu.
Kaş’a vardıklarında arkadaşlarının tavsiye ettiği bir pansiyon odası kiralayıp valizleri kendilerine yardımcı olan çocukla odalarına gönderdiler. Bengü’nün önce odalarına çıkıp biraz dinlenme ve çay içme isteğinde ki tüm ısrarına rağmen Sinan, genç kızı dinlemeyip onun elinden tuttuğu gibi yokuş aşağı koşar adım beraberce sahile indiler. Sinan kızın elini bir an bile bırakmıyordu ve çok sevdiği denizle ilgili olan tatlı heyecanına Bengü’yü de ortak etmek istiyordu.
Orada kaldıkları müddetçe Bengü ne zaman uyansa Sinan yatağında olmuyordu. Bazen gece vakti yatağında döndüğünde Sinan’a sarılmak istediğinde onun balkonda oturmuş karanlıkta denizi seyrettiğini, dalgaların sesini dinlediğini görüyordu. Keza sabahın erken saatlerinde de sevgilisinin balkona çıkıp sahile dakikalar boyunca bakışındaki derin tutkuyu anlayamıyordu Bengü. Evli arkadaşlarından duyardı genç kız, eşlerinin futbol fanatikliklerini, balık tutmayı, denize dalmayı, at yarışları oynamalarını, kumarı, alkol bağımlılıklarını, kadınlara olan zaaflarını ama Sinan’ın durumundaki hali bir başka gelirdi genç kıza.
Sanki Sinan’ın hayatında deniz ve denizle ilgili her şey ona yetiyordu. Sanki Bengü’nün veya başka bir sevgilinin hayatında ki yeri olsa da olurdu, olmasa da olurdu. İşi gücü, kariyeri, sahip olduğu her şeyi; hatta ailesi dahi Sinan’ın hayatında deniz tutkusunun yerini dolduramazdı. Genç kıza öyle geliyordu… Çok büyük aşkla, deliler gibi sevdiği genç adamın bu aşırı deniz tutkusu Bengü’nün içinde, yüreğinde, tüm hücrelerinde adeta onmaz yaralar açıyordu.
***
Onların beraberce geldikleri bu sahil kasabasında, geldiklerinin henüz ikinci sabahında o güzelim ılıman, güneşli hava gitmiş yerine fırtınalı, yağmurlu bir hava gelmişti. Yağmur damlaları fırtınanın da etkisiyle camlara vuruyor, dışarıya bakınmadaki görüş mesafesini de sıfıra indiriyordu. Sinan bu durumdan son derece huzursuz olmuştu. Bu zaten sayılı olan tatil günlerinde dışarıya çıkamaması, sahilde yürüyememesi, iskelede balıkçılarla sohbet edememesi onu boğuyordu sanki. Bengü’nün kitap okuma, baş başa dinlenme, televizyon izleme önerisine Sinan cevap bile vermemişti. Odanın ortasında gergin bir şekilde gidip gelip volta atıyor, yumruklarını sıkıyordu. Bu durumda Bengü sessiz kalması gerektiğini anlamıştı. Genç kız sevgilisi hakkında tam bir şaşkınlık içindeydi.
Sinan, Bengüyle olduğu bir gün içkilerini yudumlayıp sohbet ederlerken, hayatındaki en önemli beklentisinin hiç bilmediği, hiç görmediği uzak ülkelerin birinde, tam da deniz kenarındaki sıradan bir evde, bir balıkçı gibi sade bir hayat sürmek istediğini söylemişti. Bir kayığı olmasını, bir köpeği olmasını, denizle haşır neşir dostlarının olmasını istediğini söylemişti. Bengü’nün hiç aklına gelmezdi böylesine bir deniz tutkusu. Sinan’ın bu konuşmalarını o andaki ruh haline, işindeki olumsuz iniş çıkışlarına vermişti. Yorgun ve moralinin bozuk oluşundan dolayı o andaki bıkkınlığına, kaçış isteğine vermişti.
Sık sık şikâyet ederdi Sinan kendisine; takım elbiselerinden, deri ayakkabılarından, iş çantasından, telefonlardan, verdiği direktiflerden nasıl bıktığını anlatırdı Bengü’ye. Oysa genç kız, onun bu genç yaşında sahip olduğu kariyeriyle de gurur duyardı… En acı olanı da büyük bir aşkla sevdiği bu adamın ilersi için yaptığı hayat tarzının programında, Bengü‘ye hiç yer vermemesiydi. Bengü’yü hayatında yok saymasıydı…
Genç kız, yatağında oturmuş bunları düşünürken, Sinan ani bir hareketle odanın kapısını açıp dışarıya fırlamıştı. Üstünde sadece beyaz gömleği ve şortu vardı. Genç adamın arkasından dışarıya çıkan Bengü, ne kadar seslense de Sinan arkasını dönüp hiç geriye bakmıyordu. Her şeyin bittiğini o an anladı Bengü… Evet her şeyin bittiği an dı, kesinlikle biliyordu.
Genç kız tatil günlerini sevgilisi olmadan aynı odada hemen hemen hiç yatağından çıkmadan bitirdi. Sanki tüm hayatı boyunca bu kadar ağlamamış, kendisini bu kadar yalnız hissetmemişti, hiç bu kadar acı çekmemişti... Dönüş günü geldiğinde son gece geç vakit kıyıdan denize girdi, sürekli ileriye yüzdü, yüzdü yüzdü… Ta ki geri dönüşü için dermanı kesilinceye kadar. Sevgilisini elinden alan denize kendisini teslim etmişti…
AYRILIK
O gitti
Hiçbir şey söylemeden
Hiç arkasına bakmadan
Yavaş yavaş uzaklaştı
Tıpkı bir hayal gibi.
Ne bir söz, ne bir buse
Arkasından baktım öylece…
Ellerimi bıraktı önce
Kayar gibi avuçlarımdan
Mahcup bakan gözlerine
Hüzün gizlenmişti sanki
Issız bir sır gibi…
Biliyordum çoktandır onun
Uzaklara olan özlemini
Yosun kokulu, deniz kokulu
Kimsesiz sahillere vurgun
Onmaz tutkusunu…
Sevişirken son defa
Bakışları maviye durmuştu
Uzaklara tutkunluğu onun
Yosun kokuluydu
…sahiller boyu…
Onun aşkıyla yanan
Yürek dolusu umutlarım
Martı çığlıklarına ağıt oldu
Savruldu dalgalarla çakıllara
Savruldu sonsuz kumsallara…
Yitip giderken benden
Suskun ayrılığında
Hiçbir seremoni yoktu
Ne bir el sallama
Ne bir veda
Sevda yolları ayrılığın
Deniz kokuluydu…
Beyaz gömleği gitgide
Hayal oldu uzaklarda
Sırtımda soğuk rüzgâr
Ayaklarımda diken sıyrıkları
Toprağa çakılı kaldım
Yüreğim üşüdü…
O gitti
Hiç arkasına bakmadan.
Ergül İLTER
|