Değerli okurlarım, uzak anılarda kalıp da ara sıra hatırlanan yaşadığımız bazı olayların, illa da büyük olaylar olması gerekmiyor aslında. Ya benzer olayları yaşadığımız bir tekrar anımızda, veya o anları çağrıştıracak küçücük bir bellek sıçrayışında o yaşanan anlık görüntüler bir film gibi gelir gözümüzün önüne. Hiç alakası olmayan bir yerde, bir zamanda anılarımız bizi o anki esas konudan koparır, o eski benzer anıya dalıveririz hemen o anda.
İşte bu anılardan biri olan bir olayı sizinle paylaşmak istiyorum.
Müstakil evlerin bulunduğu bir muhitten ev alan bir aile dostumuzun evine oturmaya, onlara “Hayırlı olsun, güle güle oturun” demeye gitmişliğimizde yaşanan bir durumu sizlere anlatmaya çalışacağım.
Yeni ev sahibi olan arkadaşımıza o gün, etrafındaki komşu villalardan da kutlamaya gelenler olmuştu. Bahçedeki büyük masanın etrafında oturmuş, çaylarımızı içip sohbetlere dalmıştık. Bu komşulardan üç kişilik bir ailenin fertleri malum anne baba ve Üniversiteye giden oğullarıydı. Anne İngiliz’di ve gerçekten de masmavi gözleri ve kendinden platin renkli saçlarıyla çok zarif, sade ve kibar görünümlü bir kadındı. Fakat ne acıdır ki bu İngiliz hanımın bir yanağı sanki içeriden, yanak içlerinden bir şeyler alınmışta yeri çukur kalınmış gibi bir görüntü vardı. Bu yüzden kadının yüzü kaymıştı ve konuşmaları anlaşılmıyordu. Kelimeleri doğru dürüst telaffuz edemediği için de her konuşmasında pöf pöf diye elinde olmayan ama sözcüklerine eşlik eden bir ses oluşuyordu. Ann isimli bu hanımın o narin, zarif duruşuna karşı bu görüntüsü bizi üzdüyse de, akabinde sohbetlerimiz devam ettiği için dikkatimiz konuştuğumuz konulara dalıp gitmişti bile. Kocası Naip bey ise eski İstanbul efendilerinden, doğma büyüme Büyük Adadaki köşklerinde yaşamış, oldukça kalantor görünümlü bir adamdı. Bu çift de en az atmış yaşlarında görünüyorlardı. Oldukça durgun görünen genç oğulları bir ara masamızdan kalktı ve sehpa üzerindeki mecmuaları alıp biz büyüklerden nispeten uzaklaşıp havuz kenarındaki hasır koltukta oturmayı yeğledi. Biz de geldi pastalar gitti çaylar derken muhabbeti arttırdık. Bu arada Naip bey bütün haşmetiyle bize geçmişindeki Ada yaşantısını anlatmaya başladı. Bu beyi henüz yeni tanımış olsak da nedense ona fazla ısınamadık. Naip beyin oradaki duruşunda sanki sadece o vardı ve sadece o dinlenilmeliydi havası vardı. Doğrusu bu bey duruşuyla ve konuşmalarıyla mütevazilikten çok uzaktaydı. Belki de bu yüzden biz Ann’i ne kadar sevdiysek, Allah için Naip beye de hiç ısınamadık. O gün ev sahibi olan arkadaşlarımız da dahil biz masadakiler bu beyin tavırları yüzünden son derece rahatsız olduk. Sizler ne düşünürsünüz bilmem ama, kadın olsun, erkek olsun ben hiç hatasız, sıfır hatalı olmaya çalışan, kendinden çok fazla EMİN görünümlü insanlardan hiç hazzetmem. Bu kendinden aşırı EMİN insanlar bana hep itici gelmiştir. Ve de antipati yaratırlar bende; karşımdakinin bu kadar kusursuz görünme çabası beni yorar. Samimiyetten, açık olmaktan korkar bu tipler. Sahte egolarının arkasına sığınırlar. İşte bu Naip beyde de aynı durum söz konusuydu o akşam. Bizler orada nihayetinde birkaç saatlik sohbete durmuş yeni tanışmış insanlardık; yani sonuçta herkes vedalaşıp evinin yolunu tutacaktı. Ama bu Naip bey o akşam eşini, laf arasında o kadar çok susturdu ve kadıncağızın lafını hep ağzında bıraktı ki, inanın Ann’in yerine biz mahcup olduk. Bu İngiliz hanım tam konuşmaya niyet edecekken ve daha söyleyecek ilk sözüne başlarken kocası olacak adam anında refüze edecek sert bir bakışla ve tersleyici sözlerle karısını susturuveriyordu. Biz orada öylece oturuyorduk. Tatlı başlayan sohbet, Naip beyin tavırlarıyla sessizliğe bürünmüştü. Adam hala adadaki çocukluk yıllarının tatlı hatıralarını anlatmaya devam ediyordu. Doğrusu bu güzel akşamda kendini bilmez bu kaba adamı artık dinlemeye hiç niyetim yoktu. Ben de Ann’e bakarak, ona dönerek kadınla sohbete başladım. Diğer hanımlarda mesajı almıştı. Ben kadına ilginç sorular sorup, onun cevaplarını dikkatle dinleyerek, sohbeti bayağı koyulaştırmıştım. Sanki Naip bey hiç orada değildi. Sohbet koyulaştıkça, diğer hanımlarda ortaya değişik konular attıkça, görseniz Ann nasıl da mutlu oluyordu. O da bize İngiliz kurabiye, kek tarifleri vermeye başladı. Hatta bir ara oğlundan rica etti, yeni başladığı etamin işini istedi. Genç çocuk da annesinin yüzüne vuran neşenin, canlılığın etkisinde kalmıştı sanki. Annesinin isteğini duyunca yerinden fırlayıp, bir koşu aldı getirdi evlerinden. O uyuşuk, bedbin görünüşlü genç çocuk da geldi oturdu tekrar masadaki yerine ve yüzüne vuran huzurla annesini dinlemeye başlamıştı. Ann’in elişini hepimiz çok beğenmiştik. Biz de ona yaptığımız yöresel yemek tariflerimizden verdik. Sıcacık, samimi bir ortam içinde çaylarımızı yudumlarken yeni dostluklarımızın keyfine de varıyorduk. Naip beyden sıkılan eşlerimiz de bize katılıp, en güzel salatayı kim yapıyor, cep telefonlarının zararları, son günlerdeki benzin fiyatlarının artması gibi konulardan bahsediyorlardı. Böylece o akşam o masada yalnızca kendi varlığının olmadığını Naip bey ister istemez ve fazlasıyla anlamış olmuştu.
Adamın egosu karısının yüzünün sakatlanmasıyla bozulmuş, adamı aşağılık duygusuna sürüklemişti. Ve o karısının çekmesi gereken aşağılık kompleksine farkında bile olmadan kendisine mal etmişti. Karısının kendi tecellisini olgunlukla karşılamasını bir türlü hazmedemiyordu. Naip beyin hayatındaki her şey o kadar mükemmeldi ki; güzel, zarif, mavi gözlü İngiliz karısı, üst çene kanseri olup da o kocaman kist alınınca, yanaktaki çökmenin verdiği deformelik, kadını değil de adamı yerle bir etmişti sanki. Naip bey, İngiltere’deki tahsil hayatında tanıştığı Ann’le her zaman gurur duyar ve övün övün övünürken, yenilmez egosunu yükseltirken olacak şey miydi bu yüzdeki deformelik? Onun hayatı bu kadar pürüzsüzken, karısının hastalığı yüzünden her şeye gölge düşmüştü işte.
Biz yeni tanışıklar, o akşam karısını her sözünde tersleyen, refüze edip susturan Naip beyin havasını, cakasını mütevazı konularımızla söndürüvermiştik. Onun anlattıklarını kale almadan, bilakis karısına ilgi göstererek adamın kasılmasını yerle bir etmiştik. Akşamın geç bir saatinde vedalaşırken birbirimizden adresler telefon numaraları alıp vermiştik. Biz şimdi halen Ann’in de aramızda olmasıyla geniş bir arkadaş gurubumuzu oluşturmuş bulunuyoruz. Ve yakın zamanda böylece gurup halinde İngiltere’ye seyahat etmeyi planlıyoruz. Ann’in oğlunun düğününe katılabilmeyi hayal ediyoruz. Bakalım artık, kısmette varsa. İnşallah…
|