Kumru, nihayet kucağında uyuyup kalmış olan küçük kardeşini yan odaya taşıyıp yavaşça yer yatağına, diğer kardeşlerinin yanına yatırdı. Odadan çıkmadan önce uyumakta olan dört kardeşinin de üstlerini battaniyeyle örttü ve kapıyı aralık bırakarak yine yan odaya geçti. Anne ve babası kendileri gibi aynı sitede kapıcılık yapan yan binadaki komşularına akşam oturmasına gitmişlerdi. Evde yalnız olduğuna sevinen kız, bunu fırsat bilip derslerini yapabilmek için hemen okul çantasını açtı ve öğretmeninin verdiği ödevlerini yapmaya başladı. Anne ve babası eve geç bir saatte geldiklerinde ise kızlarının ders kitaplarının arasında uyuyup kalmış olduğunu gördüler. Kumru, günün yorgunluğundan dolayı oturduğu yerde masaya başını dayayıp adeta sızar gibi uyuya kalmıştı. Kız artık yapamadığı, yapmaya fırsat bulamadığı derslerinden dolayı, hem öğretmenine karşı hem de sınıftaki arkadaşlarına karşı son derece mahcup durumdaydı. Şimdi onun tek beklentisi vardı; zaman bulamadığı için derslerini yapabilmekte çok zorlandığı öğreniminde bu seneyi de bitirebilmek ve notlarında orta dereceli de olsa, sınıfını geçebilmek; ona göre, seneye kardeşleri de biraz büyümüş olacakları için daha bir söz dinler halde olurlardı…
*
Kızın kapıcı olan babası apartman işlerine bakarken, annesi de aynı binadaki dairelerde temizlik işlerine gitmekteydi. Evdeki küçük kardeşlerine bakmak da haliyle Kumru’nun işiydi. Kızın kendiside dahil olmak üzere kardeşleriyle birlikte onlar beş çocuklu bir aileydi. Devlet mecbur bırakmasa ne ailesinin ne de kızın kendisinin okumaya hiç isteği yoktu.
*
Oysa Kumru’nun en çok istediği şeydi okumak, okuyabilmek. Annesinin art arda doğum yapmasından dolayı şimdi Kumru’nun boy boy kardeşleri vardı ve kızın onlara bakarken evde ders çalışmaya ne vakti ne de gücü oluyordu. Kız, kardeşlerinin bakımını küçük yaşlardan itibaren üstlenmişti mecburen. Çocuklar doğdukça babasının aldığı para yetmez oluyordu. Annesi doğumundan sonra henüz kırkı dahi çıkmadan temizliğe gitmeye başlıyordu. Kızın en zoruna giden de arkadaşları yaşındakiler sokakta oynarken, onun boyunu aşan ev işleriyle ve çocuklarla uğraşıyor olmasıydı. Okula gittiğinde biraz olsun arkadaşlarıyla hasret gideriyor, teneffüs saatlerinde onlarla oynayabiliyordu. Ama şimdi artık okula gitmek bile onun için utanç kaynağı olmaya başlamıştı. Yapamadığı, çalışamadığı derslerinden dolayı Öğretmenine ve arkadaşlarına karşı çok mahcuptu…
*
Kumru o sabah yine üzgün ve endişeli bir halde sınıfına girdi. Hiç keyfi yoktu. Arkadaşları çene çalıp, gülüşüp konuşurken o, sessiz ve durgun, öylece sırasında oturuyordu. İçinden de o gün öğretmeninin kendisini tahtaya kaldırmaması için dualar ediyordu…
0
- Sen kalk bakalım Kumru… derslerini çalışmışsındır inşallah. Dedi öğretmen.
0
Kumru, yerinden sökülür gibi kalkmış ve tahtanın yanına gelmişti. Kalbi küt küt atıyor, korkudan ve heyecandan dili damağına yapışıyordu. İşte yine, her zamanki gibi tahtanın önünde durmuş öğretmeninin sorduğu ders sorusuna yine suskun kalmıştı. Sınıfta çıt çıkmıyordu. Nasıl olduysa oldu ve hep yere bakmakta olan utanç içindeki kızın yüzünde bir tokat patladı. Kumru, inanmaz gözlerle karşısındaki öğretmenine bakarken, can havliyle elini yüzüne götürmüştü. Tokat, sanki kızın yüzünde değil de yüreğinde patlamıştı. Öğretmen çıldırmış gibi, hiç durmadan bağırıyor kıza söylenip duruyordu. Kumru, bir anlık şaşkınlıktan sonra utanç içinde, eli hala alev alev yanan yüzünde sınıftan fırlayıp çıkmıştı…
* *
Kumru, yolda evine doğru koşar adım giderken, arkadaşlarına karşı duyduğu mahcubiyetten utanç içindeydi; rezil olduğunu düşünüyor, hıçkırıklarla ağlarken tokatı yediği o anını düşündükçe de hepten gözyaşlarına mani olamıyordu. Eve her zamankinden evvel gelmişti. Annesi öğle yemeği için eve gelmiş olmalıydı. Kız içeriye girmeden önce kapıda biran durdu ve içeride olan anne ve babasına ne söyleyeceğini düşündü. Ama bu sırada içeride olan annesinin kapı arkasındaki sesini çok net duyabiliyordu. Kadın kocasına canı sıkkın bir şekilde konuşuyordu.
- Cahit… sana bişey diyecem.
- Eee, ne deycen bakalım.
- Şey ya, şey işte… ben gene gebeyim.
- …
- Duymadın mı adam? Ben gene gebeyim, gebe.
Henüz içeriye girmemiş ve kapı önünde beklemekte olan Kumru, istemeden de olsa bu sözleri duyduğunda sanki öbür yanağına da bir tokat daha yemiş gibi olmuştu. Daha oradayken, o anda artık okul hayatının da kesinlikle bitmiş olduğunu anladı. Kapı önünde duyduğu sözlerle tam manasıyla yıkılmıştı, adeta çocuk omuzları çökmüştü. Birkaç saniyede karar verip kapı önünden hızla ayrıldı ve en yakındaki nalbura gidip, çamaşır ipi aldı. Yine en yakındaki bir banka gidip oturdu. Eve döndüğünde ise tahmin ettiği gibi annesi üst katlardaki temizlik işine dönmüştü. Babası da onun geldiğini görünce çocukları Kumru’ya emanet edip, apartmanla ilgilenmek için dışarıya çıktı. Çocuklar öğle uykularına yatmışlar uyuyorlardı. Kumru onlar uyanmadan ve babası eve dönmeden elini çabuk tutmak istedi ve merdiven boşluğunun altına geldi. Trabzan demirinin son halkasına çamaşır ipini çift kat yapıp astı ve ucunu ilmek yapıp boynuna geçirdi. Bir an evvel üzerindeki ağır yükten kurtulmak istiyordu…Onu bulduklarında nahif vücudu sanki daha da hafiflemişti…
|