Değerli okurlarım, ben Allah’ın bize bahşettiği her gününü biz kullarına bağışlanmış bir lütuf olarak görürüm. Ama işte insanoğlu değil miyim? Allah’ın ve Hz. Peygamberimizin (sav) ismini her vesileyle zikretmeme ve her daim şükürler içinde olmama rağmen içimize işlemiş gün ayırımından da kendimi alamam. Salı sallanır derler ya, e işte vardır bir hikmeti derim. Perşembeleri, cumaları daha uzun dualarla ibadete dururum vb. Bütün bu kutsal düşüncelerin dışında da diğer günler için farkında bile olmadığım, haftanın belirli günleri için kafamda yerleşmiş bazı günlerim de vardır. Sizi bilmem ama mesela ben hafta sonlarını çok telaş yaparım. Hayatım boyunca yemek yapmayı hiç sevmedim, bundan sonra da seveceğimi hiç sanmam. Üstelik benim annem yemek yapma da ustalar ustasıyken; dört dörtlük değil sekiz sekizlikken! Ha yemek yapamaz ve beceremez miyim? Üüü, hem de mis gibi yaparım, pişiririm. Benim yemeklerim de çok güzel ve lezzetli olur ama mutfak işini hiç hiç hiç sevmem. Boşa geçen zaman ve gereksiz yorgunluk gibi gelmiştir bana hep. Bu yüzden de hafta sonlarını sevmem. Mutfaktan çıkamam ki o gün. Eşim neyse de gelenim gidenim olur. Yok börek yap, yok etli sütlü yap, koştur babam koştur. Onca uğraş didiş, bir anda bitiverir. Bu düşüncemi tüm yakınlarım, tanıdıklarım, eşim dostum çok yanlış bulurlar. Hepsi, yerden göğe haklılar bence de. Ama öyleyim işte. Yemek pişirme ritüeli büyük bir zevktir mesela annem için, arkadaşlarım için. E normali de budur zaten. Hangi kadın yemek yapmayı sevmez ki? Hangi kadın aşçılığa vakit kaybı gözüyle bakar ki? Bir benim düşüncemdir sanırım vakit kaybı gözüyle bakan. Mutfakta geçen zamanda ben kim bilir kaç sayfa yazardım ve kaç sayfa okurdum diye düşünürüm hep…Amaaa; sıra çay demlemeye gelince akan sular durur değerli okurum. Durur yani! Çay demlemek sessizliktir. Kişiye hasdır, kişiye özeldir benim için. Mutluluktur. Kendinizle ve yazılarınızla ve bardak bardak çayla baş başa kalmak demektir. Bilgisayarımla birlikte ince belli bardaktaki mis kokulu çayımın bana mutluluğun tebessümüdür. Hayata çağırışıdır. Hayatı sevilir yapmasıdır. Hayatı katlanır bir hale getirmesidir. Eşimi, çocuklarımı, bazı yakınlarımı, bazı dostlarımı çok çok sevmeme rağmen, onlarsız hayatı hiç düşünememe rağmen Çay gelir de hepsinin üzerine oturuverir bir anlamda; mecazi olsa da. Kalabalığa da çay yaparım, içeriz eş dost beraber mutlulukla sohbetlerle ama işte o da yemek faslı gibi çıkar aradan, benim için. Ben çayımla yalnızken flört etmeyi severim.
.
İşte Pazartesi günlerini bu yüzden çok severim. Benim canlarım sabah sabah evden çıkmışlar işlerine, güclerine gitmişlerdir ve koca ev bana kalmıştır. Ben evimde bir başıma. İş doluymuş evde, hiç hiç hiç umurumda değil! Elim çabuktur, biraz sonra her yer bal dök yala. Ama hani o yalnız olma durumu var ya! Bir ben, bir bilgisayarım, bir de çayım. İşler bitince ben ve mutfağım ve çaydanlığım ve iyi su ve demliğe dört tatlı kaşığı çay ve az biraz Seylan çayı katkılı. Çayı yaparken ki ritüelin bir seremoniye dönüşmesi, demlerkenki o ilk sıcak su buğusunun yüzüme değen henüz ham çay kokusu, daha sonra çayın bütün evi saran rahiyalar içindeki demli çay kokusu. İrice ince belli bardağın, ocağın yanındaki yerinde hazır ve nazır bekleyişi. İlla da 6 dk. demlenecek. Bu benim damağımdaki, dilimdeki sevdiğim yeterli burukluk. Fazla demlenen, fazla buruk çay, sanki sek içki gibi sert gelir bana. Yarım kesme şeker iri bardağıma. Çayın bana verdiği haz, beni saran mutluluğun bedenime yayılışı. Kendime gelişimdeki dingin beynim. Satırlarıma düşen kelimelerin her bardaktan sonra kafamda netleşen konusu. Kimi öykülerimde, kimi şiirlerimde bilseniz ne çok katkısı olur bana çayın. Konuya adapte oluşumda, netleşen kararlarımda…
Yuvanızda, mis gibi demli çay kokularıyla huzur içinde her daim mutlu olmanız dileğiyle…
ÇAY
Avuçlarımda
Bir bardak çay
Dost eli gibi
Sıcaklığı yayılır
Ellerimden kollarıma
Isıtır yüreğimi
Ana kucağı gibi
Ergül İLTER
|