Torunum Oğuz, Ana Sınıfındayken öğretmeninin verdiği bir bilgiyle eve geldiğinde, bayağı heyecanlı görünüyordu. Onunla oturup konuştuğumda ise çocuk heyecanıyla bana konuyu anlattı. Sınıfındaki çocuklardan birisinin anneannesi ölmüştü ve çocuk sınıfında ağlamaya başlayınca öğretmeni teselli amacıyla, okulun psikiyatrisinin de desteğiyle, anneannesi ölen çocuğa yardımcı olmaya çalışmışlar ve çocuklara, ölen yakınlarının aslında gökte yıldız olduklarını ve gökyüzünden yakınlarını görebildiklerini anlatmışlar. Bu teselli nispeten işe yaramış ve kızcağız ağlamasını bırakıp biraz olsun rahatlayıp sevinmiş. Oğuz’umun da sanki üzerinden bir yük kalkmış gibiydi. Torunum bana sarılıp, dakikalarca da böyle kalmıştı; onun da oldukça etkilendiği her halinden belliydi; nitekim,
- Anane, ben de çok sevindim ölünce gökte yıldız olacağına, dedi
Onun bana hitap ederken “Anneanne” değil de “Anane” demesi ailece hepimizin çok hoşuna giderdi.
Akşam işlerinden eve dönen kızım ve damadımla da bu konuyu aynı heyecanla konuştuk. Torunumun bu ölüm olayından dolayı ve o yaşında bu kadar etkilenmesinden hepimize hüzün basmıştı. O akşam torunum da dahil hepimiz balkona çıkmış ve yıldız dolu gökyüzüne bakıp onun arkadaşının ölen anneannesine dualar edip el sallamıştık.
Şimdi torunum bu Şubatta 12. yaşına basacak hayırlısıyla. Anaokulu çok gerilerde kaldı. Çocuklarımıza, torunlarımıza Allah ölüm yaşatmasın ama onlar görsel olarak o kadar konunun içindeler ki. Televizyonda olsun, bilgisayarda olsun, güya çocuklar için yapılan her türlü görsel oyunlarda olsun, savaşmanın, kan dökülmesinin, silahların o kadar içindeler ki; yıldızlar teselli olacak mıdır bu kana susamış dünyamıza? Anaokulundan sonra, onları daha ne kadar kandırabiliriz ki? Oyuncak olsun diye ilk silahı biz vermedik mi eline çocuklarımızın? Kurşun askerler almadık mı? Plastik ordu takımı, top- tüfek-tank almadık mı? Tam bir savaş yapabilmesi için torbalar dolusu, kutular dolusu plastik askerler, kılıçlar, tüfekler, bıçaklar almadık mı?
***
Yıldızlar, ben yalnızken güzeldir bana. İlla da yalnızken. Sahilde bir bankta, denizin genzimi yakan iyot kokusunda ve sahile vuran dalgalarının tekdüze ritmindeki sesinde… Açık bir terasta, ya da balkonda…Bir gemi güvertesinde yalnızken kendimle…Gökyüzünün gece mavisinde, uzayın gizemli dünyasında ışıl ışıl yıldızlar ben yalnızken güzeldir bana hep...
O günden sonra hep inanmış ve gerçek olmasını istermiş gibi bakar oldum hep yıldızlara. Yitirdiklerimizle birlikte özleme durmuş hasretliklerimizle bakar oldum o uçsuz bucaksız gökyüzüne. Uzayın hala sırlarla dolu derin karanlığına. Gökyüzünün mehtaplı gecelerde verdiği duygusallıkla gelen, yıldızlara kadar ulaşan romantizmini artık duymuyorum pek ne yazık ki; artık gökyüzüne baktığımda dünyanın halinin melankolisi vuruyor yürek sızımda. Yıldızlar uzayda ışıldarken kendi titreşimleriyle, içimde gizli sinsi bir endişe sevdiklerime dair, yakınlarıma dair; üstelik yine de dünya bir tarafa, yakınlarım bir tarafa egoistliği içinde endişelerim… Uzay kadar dipsiz endişelerim...
Sevgili okurlar, uzaylar kadar uzak olsun üzüntüler hepimizden, yıldız olma tesellisi olsa da sonunda...
|
TORUN SEVGİSİ
Bir anneanne deyişinde
Altın simler uçuşur çevremde
Yüreğime meltem eser.
Bir busesi yanağımda
Güller açtırır rayihalar içinde
Minik elleri ellerimde
Güven içinde.
Bilse ki ben ondan güç alırım
Ağlasa ağlarım, gülse gülerim
Sevincek olurum onu gördüğümde.
Bana sarılan kollarında
Hayat bulurum, ömrüm uzar
Ona her sarıldığımda derim ben
Dünya bir yana, torunum bir yana!
Ergül İLTER
|