Kilis Yardımlaşma derneği 
 

 

 

 

 

Sevgisiz dostluk olmaz!

Devamı  

 Türkiye'nin tek buz müzesi binlerce ziyaretçi ağırladı

 

 


  

 



 
14 MAYIS'TAKİ SEÇİMLER İÇİN 6 ADIMDA OY

KULLANMA REHBERİ



 
DEVAMI

 

magazin

NEVİN BALTA'NIN SON
KİTABI YAYINLANDI

 Devamı 

CACA OYUNU CADDEBOSTAN KÜLTÜR MERKEZİ'NDE


 

 

 

Milli Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Temel ile Röportaj 


Klasik Türk müziği sanatçısı, icracı ve bestekar, Prof. Dr. Alaeddin Yavaşca, vefatının birinci yılında yad ediliyor.


KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI FİLM ARŞİVİ

 
 
 
  AKPINAR Temmuz 2017 Sayısı
 
 
 AKPINAR Mart 2017 Sayısı
 
 
 
Bir insanlık dersi...
 
 

 Orhan SELEN

Devamı

 

  
Hava Durumu Bilgileri

 
Döviz Kurları

Anket
Anket Seçilmemiş
Diğer Anketler

Ziyaretçiler
Toplam Ziyaretçi :  29918191
Bugün Ziyaretçi :  9438
Aktif Ziyaretçiler :  9438

HURDACI BABAM
 
    Henüz altı yaşlarındaydım. Babamın, bulunduğumuz kasabada büyük bir arsa içinde, hurdacı dükkânı vardı ve babam, hurda tüccarıydı. Benim gözümde çok iyi bir babaydı, onu çok severdim. Arkadaşlarımla mahallemizde oyunlar oynarken, akşam saatlerine yakın, dükkânını kapatıp eve dönen babamı, daha sokağın başında görür görmez, oyunu bırakıp ona koşar sarılırdım; o da bana, o zamanın parasıyla 10 kuruş verirdi; bize bakan çocuklara da kıyamaz, onlara da 10 ar kuruş dağıtırdı. Bazen, sıcak öğle saatlerinde, sokakta oynayamayınca, babamın çarşı içindeki serin dükkânına giderdim ve dükkândaki hurda nesnelere ilgiyle bakardım. O zamanlar küçük kasabamızda Antikanın ne olduğunu bilmeyen babam ve ona mal satan müşteriler, ellerindeki malı hurda diye satar, babam da hurda diye alırdı. Dükkânda, paslı demir dişliler, artık işe yaramayan kırık dökük alet edevatlar, asker mataraları, tüfek parçaları, tarlalarda bulunan savaşlardan kalma top gülleleri, demir ütüler, kahve değirmenleri, pulluk ve makine parçaları ve akla gelebilecek her türlü metalden ve madenden yapılma hurda bulunurdu. Bütün bunlar, değişen maden durumuna göre dükkanımızın arka tarafındaki arsadaki yığınların üzerine atılırdı. Zaman içinde, cam yığınları, bakır, pirinç, sarı (tunç), demir, sac, kurşun  yığınları ve tenekeler, adam boyu tepeler oluşturmaya başlayınca, babam büyük bir kamyon kiralar, İzmir- Menemen’deki hurdacıların büyük ana satış yerine götürür, satardı. Onun dükkândaki alış, satış işlerinden öğrendiklerimle ve metalleri tanıyıp isimlerini bilebilmekle, babamdan bol Aferin alırdım; bu konuda onun benimle duyduğu övünç beni çok mutlu ederdi…
    Yine bir gün, arkadaşlarımla komşunun evinin avlusunda oynarken, bir kenarda yere atılmış, toz toprak içindeki sarı musluğu gördüm ve eğilip yerden aldım. Arkadaşlarım oyuna iyice dalmışlardı; ben de, musluğu gizlice cebime koydum ve doğruca babamın dükkânına gittim. Babam, dükkânın toprak zeminine diz çökmüş, elindeki kocaman ağır çekiçle hurda kap kaçağı ezmeye çalışıyordu. Bakır kaba vurduğu her darbede, tiz bir metal sesi, loş dükkânda yankılanıyordu; elleri, yüzü, üstü ve başı çalıştığı hurdalardan dolayı kir pas içindeydi. Kapıda durup ona sevgiyle baktığımda, yüzüne oturmuş yorgunluğu görüp üzüldüm. Hurdayı ezmek için vurduğu her çekiç darbesinde şişen boyun damarları, alnından süzülüp şakaklarındaki aklaşmış saçlarına doğru yol alan terini, hala bu gün gibi hatırlarım. Akşamları eve geldiğinde ellerini ne kadar yıkarsa yıkasın, tırnak diplerine yerleşmiş, yağlı ve tozlu pasların karalığını çıkaramazdı. Babam, dükkânın kapısında beni görünce sevindi, işini bırakıp bir sigara yakmak için masasına doğru gittiğinde, ona yaklaşıp  gururla cebimdeki ağır tunç musluğu çıkardım ve babamın meraklı bakışlarına aldırmadan, terazinin kefesine koydum. Ama nedense, babamın kaşları çatılmıştı.
— Bunu nerden buldun? Diye sordu.
— Refiye teyzelerin avlusunda, dedim. Bak baba, bu saf tunç değil mi?
— Niye aldın? Diye üsteledi babam.
— Hiç işte; bir kenara atıvermişler, kimsenin kullandığı yok! dedim.
Babam biraz düşündü; bana öyle olur olmaz kızmaz, çocukluğuma verirdi ama her zaman da, işin doğrusunu iyilikle öğretirdi. Bir hata yaptığımı anlamıştım ama ne yaptığımı da kestiremiyordum. Beni yanındaki boş iskemleye oturtup, söze başladı.
— Bak oğlum, dedi. Sen burada büyük bir yanlış yapmışsın, senin bu yaptığına hırsızlık derler, dedi.
— Ama baba! Bu musluk toz toprak içinde, bir kenara atılmış duruyordu; hem ben onu çeşmeden mi söküp aldım sanki? Diye, sitem yollu babama itirazımı yaptım.
— Olmaz! Onlar ister kullansın, ister kendi avlularında bir yere atsınlar, bu onların malı ve sen bunu gizlice cebinde getirdin; şimdi, hemen bu musluğu aldığın yere götürüp bırakacaksın! Diye bana çıkıştı.
   Babama karşı çok mahcup olmuştum; onun kararlı tutumu karşısında daha fazla orada kalamadım ve tartıdaki musluğu alıp, tekrar cebime soktum; yüzümün kızardığını hissediyordum. Kös kös önüme bakarak dükkândan çıktım. Refiye teyzelerin evlerinin önüne geldiğimde ahşap dış kapıyı aralayıp, avluya baktım; artık orada hiç kimse kalmamıştı; tekrar sessizce içeriye girdim ve cebimden çıkardığım musluğu, aldığım yere bıraktım…
  Evimize gittiğimde hem üzgün, hem de pişmandım ama artık olan olmuştu; aslında, babama tunç madenini bildiğimi, bu madeni tanıdığımı gösterip, bana aferin demesini beklemiştim. O akşam, babam eve geldiğinde, utancımdan yanına bile yaklaşamadım fakat annemin bana telkiniyle, babamın elini öpüp ondan özür diledim ve ona bu düşüncemi de aynen anlattım.
                                                                       ***
    Okul çağıma geldiğimde, birinci sınıftan itibaren, boş kaldığım her fırsatta babamın yanına gidip ona yardımcı olmaya çalıştım; çünkü onun işini yapmayı ve madenleri tanımayı seviyordum. İlerleyen zaman içinde, müşterilerin getirdiği her hurdanın içeriğini merak etmeye başladım. Eski gazete parçalarına gelişigüzel sarılmış hurdaların içinde, beni oldukça etkileyen eşyaların da çıkmasından heyecan duymaya başlamıştım. Bu eski eşyaların içinden, bazen ince gümüş tel çerçeveli İngiliz gözlüğü, boşalmış Fransız parfüm şişesi, ucu kıvrık, çift dilli Yemen palası çıkabiliyordu. Ben yetişkin bir delikanlı olduğumda, bayağı eski eşya birikimim olmuştu. Babamın daha evvel cam yığınına fırlatıp attığı zarif şişeler, gaz lambaları, sırı dökülmüş aynalar, demir yığınına ezip attığı dikiş makinesi altlıkları, sarı kahve değirmenleri, sahanlar, üzeri armalı sigara tabakaları ve boy boy ibrikler şimdi benim özel merakım olmuştu…
  Babamın artık büküp de ezemediği, koca çekiçlerle dövemediği, hiçbir özelliği olmayan hurdaları, çoktan onun elinden almış, kendim yapar olmuştum. Şimdi onun döktüğü terler, verdiği öğütler, bu gün benim hayatımın kurulmasının temeli olmuştu.,,
 
    Babamla dükkândaki işlerimizi yaparken, bir gün gazetede okuduğum bir haberle ilgilenip, İstanbul’daki teyzemin yanına gittim. Gazeteyi de yanımda götürmüştüm; zira gazetedeki haber antikalarla ilgiliydi ve aracıların, köyleri, kasabaları dolaşıp, halktan eski eşya olarak ucuza satın alıp topladıkları antikaları, büyük şehirlerdeki antikacılara değerinde sattıklarından bahsediyordu. Bu işlerden çok iyi anlayan eniştemin de yol göstermesiyle ilk defa antikacılarla tanışıp, bilgi edindim. Meğer sadece güzelliklerine kıyamayıp, hurdaların içine fırlatıp atmadığım eşyalarımın hepsi, birer antikaymış. Evimizde yer tutmasın, anneme yorgunluk olmasın diye, tavan arasında biriktirdiğim, sık sık temizleyip, tozunu aldığım, özenle baktığım, eski bildiğim onlarca eşyalarım, gerçek antikalarmış.
 
  Geçen zaman içinde oldukça yaşlanan anne ve babamı da ikna edip, kasabamızdaki evimizi sattık ve dükkanımızı da devrettik. Daha sonra ise ailece İstanbul’a taşındık ve teyzemlere yakın olan bir ev aldık. Annemle teyzem birbirlerinle hasret giderirlerken, biz de, babam ve eniştemle antikalarımıza dükkân aramaya başladık.
 İşte bizim hurdacılık öykümüzün, bir merak sonucu antikacılığa dönüşmesi böyle oldu. Yeni işimizde de hurdacılığımızın verdiği tecrübeyle olsa gerek bu işimizde de oldukça başarılı olduk…
                                                                        ***
   Şimdi, ben de artık yaşlı bir adamım; bazen antikacı dükkânımdaki koltuğumda oturup kaldığımda, uzun uzun düşüncelere dalarım; çoktan vefat etmiş olan annemi ve babamı düşünürüm, onları özlerim. Benim gibi antikacılığa gönül vermiş olan ve dükkânımızda çalışmayı tercih eden kızımın gözünden kaçamam. Kızım, yüzüme vuran hüznümü anlar, yanıma gelip elini omzuma atar; her zaman bana ikram edeceği sıcacık çayı vardır.
   Oğlum ise, Madencilik Fakültesinde okuyor; bu da onun tercihi oldu. Düşünüyorum da, galiba madencilik olsun, antikacılık olsun, ya da hurdacılık olsun, doğduğumuz günden beri bizim kaderimizde vardı…
 
 
Ekleyen:  Ergül İlter
Tarih:  5.12.2011
İzlenme: 
Yazdır:Yazdır
Eklenen Yorumlar 
Ergül İlter Yazıları
ONUR YOKSUNLUĞUErgül İlter [ 17.4.2015 Devamı
BUZDOLABI KAPAĞINA TUTTURULAN HAYATLARErgül İlter [ 13.3.2015 Devamı
YIKIM EVLERİ Ergül İlter [ 17.1.2015 Devamı
SAKIZ SARDUNYALARIErgül İlter [ 8.1.2015 Devamı
SUYA DÜŞEN GÖLGELERErgül İlter [ 26.11.2014 Devamı
KORKUYU BEKLERKEN Ergül İlter [ 22.11.2014 Devamı
BUZDOLABI KAPAĞINA TUTTURULAN HAYATLAR Ergül İlter [ 14.11.2014 Devamı
10 KASIM’DA KORNA SESLERİ Ergül İlter [ 10.11.2014 Devamı
NİNELER VE DEDELER VE ONLARA EMANET TORUNLAR Ergül İlter [ 31.10.2014 Devamı
ŞİMDİ VEDA ZAMANI Ergül İlter [ 29.9.2014 Devamı
EĞER Ergül İlter [ 10.9.2014 Devamı
SON YUDUMDA Ergül İlter [ 14.8.2014 Devamı
KORKUYU BEKLERKEN Ergül İlter [ 1.8.2014 Devamı
EFENDİLİĞİN-İNSAN OLMANIN NESLİ Mİ TÜKENİYOR NE? Ergül İlter [ 13.1.2013 Devamı
TV LERDE Kİ EVLİLİK PROGRAMLARI Ergül İlter [ 5.1.2013 Devamı
YENİ YIL DA YENİ UMUTLAR Ergül İlter [ 31.12.2012 Devamı
SİLAH (Bireysel Silahlanma) Ergül İlter [ 24.12.2012 Devamı
YENİ YILA HAZIRLANIRKEN Ergül İlter [ 17.12.2012 Devamı
10 KASIM’DA KORNA SESLERİ Ergül İlter [ 9.11.2012 Devamı
AH ŞU S.P.S LERİN DİĞER YÜZLERİ Ergül İlter [ 3.11.2012 Devamı
SOSYAL PAYLAŞIM SİTELERİ VE PAYLAŞIMLAR Ergül İlter [ 21.10.2012 Devamı
İNSANIN İNSANA ETTİĞİNDEN – İNSANIN İNSANDAN ESİRGEDİĞİ Ergül İlter [ 14.10.2012 Devamı
VAHŞİLEŞTİRDİĞİMİZ HAYVANLAR Ergül İlter [ 7.10.2012 Devamı
SANAT VE UMUT Ergül İlter [ 29.9.2012 Devamı
SESSİZLİĞİ DİNLERKEN Ergül İlter [ 19.9.2012 Devamı
YILDIZ OLSAM GÖKYÜZÜNDE Ergül İlter [ 8.9.2012 Devamı
HİÇ İYİMSER DEĞİLİM Ergül İlter [ 2.9.2012 Devamı
HINÇ Ergül İlter [ 27.8.2012 Devamı
UYANIŞ Ergül İlter [ 19.8.2012 Devamı
MUTLULUK YOLLARI (3)Ergül İlter [ 12.8.2012 Devamı
MUTLULUK YOLLARI (2.Bölüm)Ergül İlter [ 5.8.2012 Devamı
MUTLULUK YOLLARI (1.Bölüm)Ergül İlter [ 30.7.2012 Devamı
YAŞLI ÇİFTErgül İlter [ 23.7.2012 Devamı
HAYAT DEVAM EDERKEN (2. ve son bölüm) Ergül İlter [ 20.7.2012 Devamı
HAYAT DEVAM EDERKEN (1)Ergül İlter [ 16.7.2012 Devamı
Sayfalar : 1  2  3  
Yazarlar
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN

HEM HER ŞEY DEĞİŞECEK HEMDE TÜRKİYE DEĞİŞMEYECEK
M. Yahya EFE

Dünya Engelliler Günü
Hüseyin TOPRAK

UYAN ŞAHİN UYAN GÖR NELER OLDU…
Harika ÖREN

İnsanlığın Kırmızı Çizgileri
Metin Mercimek

YAŞAM ANLAYIŞIMIZ SEVGİ OLSUN
Belma Demir AKDAĞ

BİR YIL DAHA GİTTİ
Ahmet GÖKSAN

GELECEĞİMİZİN YOLU
Sevgi Ünal

YAZMIŞ KIŞMIŞ
Münevver ÖZCAN

TANIK OL KARAR VER
Dr. İbrahim ATEŞ

ÂŞÛRÂ GÜNÜNÜN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Nevin BALTA

İzmir İktisat Kongresi 100 Yaşında
Şahika ÖNER

BENİM ANNEM!
Ayten YAVAŞÇA

Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok
Fevziye ŞİMDİ

UMUT
Günseli RUMELİOĞLU

EVRİMİN GÜNCELLENMESi
Yekta Güngör ÖZDEN

Ne günlere kaldık…
Oktay ZERRİN

Anadolu Mektebi Okul Paneli
Arzu KÖK

Gençler!...
Dr. Doğan KUŞMAN

Müslüman mısınız?
Alev YILDIRIMCI

Zaman yok
Handan ÇÖLAŞAN

Bu DÜNYA
Bekir COŞKUN

Yazı bilmem
Orhan SELEN

UNUTKANLIK SALGINI
Elveda TANIK

LEBALEB KONGRE...

>>>>>>>>>>>>>>>>>>
 



 

 


>>>>>>>>>>>>>>>>>
 

 

 

 

Her Hakkı Saklıdır. Efe'ce Haber Gazetesi © 2008 Tasarım : Linear Yazılım

Reklam