Kızım beş-altı yaşlarındaydı; o zamanlar eşimin vazifesi dolayısıyla güzel bir kasaba olan Bayraklı’da oturuyorduk. Tek katlı evimiz bahçe içindeydi ve bu güzel bahçeye eşimle birlikte çiçekler ekip yetiştiriyorduk. Büyük şehirlerin kalabalık ve gürültülü keşmekeşliğinden sonra bu bahçeli evimiz bize adeta cennetteyiz izlenimini veriyordu. Kızım da burayı çok sevmişti ve çiçekler içindeki bahçemizde çok mutluydu ve doyasıya çocukluğunun tadını çıkarıyordu. Ailece sanki bu tatil yöresine dinlence için gelmiş gibiydik.
Evimizin yakınında yine tek katlı bahçeli bir ev vardı ve bu köhnemiş evde, çok yaşlı bir kadın olan Zeynep teyze oturuyordu. Yaşlı kadın, bahçesinde o kadar güzel çiçekler yetiştirmişti ki, yoldan gelip geçenin durup seyretmeden gitmediği bu güzelim bahçeye, herkes gibi biz de hayran oluyorduk. Zeynep teyzenin çiçek sevgisini bildiğimiz için, eşimle pazardan bahçemize dikmek için çiçekler aldığımızda, ona da bahçesine dikmesi için sürprizler yapıp, hoş kokulu güzel renkli çiçekler alıyorduk. Yaşlı kadın ona kolaylık olsun diye eşimin yapacağı her türlü yardımı kabul ediyordu. Toprak gübre karışımını, evindeki tamir işlerini, sobasını kurmayı, baca temizliğini vs. gibi. Ama sıra çiçek dikimine geldiğinde bu işi kesinlikle kendisi yapmak istiyordu. Çiçek dikiminin ona büyük haz verdiğini biliyorduk. Çiçekleri onun her şeyiydi ve toprakla olan haşır neşirliği adeta bu yaşında onun hayat bağıydı.
Bir gün Zeynep teyze bize uğradı ve birkaç günlüğüne köyündeki akrabalarına ziyarete gitmek istediğini söyledi. Bizden bir istediği vardı. Çekinceler içinde de olsa bahçesine göz kulak olmamız için bize sıkı sıkı tembihlerde bulundu. Biz de bu konuda içinin rahat etmesi için bayağı bir dil döktükten sonra onu huzur içinde otobüsüne bindirdik ve köyüne yolcu ettik.
Eşim kızıma eğilip sordu,
- Figen, bu çiçekleri nereden aldın kızım?
Figen, bütün masumiyetiyle babasına cevap verdi.
- Zeynep teyzenin bahçesinden kopardım baba. Hem de en güzellerini seçtim annem için, dedi.
Sesinde kendine duyduğu gurur vardı. Ben de o telaşla hemen pencereden Zeynep teyzenin bahçesine baktım; eşimin korktuğu şey olmuş, bahçedeki tüm açan çiçekler koparılmıştı. İkimizde bu şoku yaşarken aynı zamanda Figen’in de üzülüp hevesinin kırılmasını istemediğimiz için bozuntuya vermemeye çalıştık. Daha sonra ben sabah kahvaltısının yapıldığı mutfağı toparlarken baba- kızı özellikle yalnız bıraktım; çünkü biliyordum eşim onu kırmadan, incitmeden, nerde yanlış yaptığını anlatıp, durumu izah edecekti ve işin doğrusunu anlatıp ona öğüt verecekti.
Ertesi günü kızımla birlikte pazara giden eşim Zeynep teyzenin bahçesine aynı çiçeklerden fazlasıyla alıp kızımla birlikte diktiler. Yaşlı kadının bahçesini eskisinden de güzel yaptılar ama maalesef Zeynep teyze tekrar evine dönemeden, ziyarete gittiği akrabasının evinde rahatsızlanıp, vefat etmişti.
İşte seneler sonra bile olsa şimdi artık çoluk çocuğa kavuşmuş olan kızımla bu ortak anımızı paylaşırken her seferinde hüzünleniriz. Zeynep teyzemizi rahmetle anarız. Ben dünya iyisi eşimi, kızım da babasını alabildiğine özleriz. Eşimin mezarını elimizden geldiğince çiçeksiz bırakmayız ve onun sağlığında da yaptığı gibi etrafındaki komşu mezarlara da çiçekler dikeriz… |