Genç erkek, karşısındaki kanepede oturan karısına ne söyleyeceğini ne yapacağını bilmiyordu. İnce narin yapılı genç karısının güzel kara gözleri merak ve endişe içinde kendisine dikilmiş sessiz bir telaş içinde bekliyordu. Genç koca, karısının dizlerine yatıp uyuya kalmış küçük kızına baktı., Çocuğunun uyurkenki masum görüntüsü şimdi her zamankinden daha çok içine dokunmuştu; bu yüzden, karısı Çiğdem’e söyleyeceklerinden dolayı sıkıntısı daha da artmıştı. Sonunda ayağa kalktı ve kanepenin üzerinde duran örtüyü alıp kızının üzerine örttü, daha sonra eğilip kızının yanağından hafifçe öptü. Bütün bunlar saniyeler sürse de Çiğdem hiçbir şey söylemeden ve gözlerini kocasından bir an bile ayırmadan, Metin’in kendisine söyleyeceklerini bekliyordu.
Genç kadın aslında kocasını çok iyi tanıyordu. Daha yeni evlenmişlerdi ama onlar birbirleriyle tanışalı yıllar olmuştu. Metin ne zaman böyle sıkıntılı anlarına girse, derdini anlatmakta zorlansa bunun altından muhakkak üzücü bir durum ortaya çıkardı. Kızını yavaşça kaldırıp odasına götürdü ve yatırdı. Tekrar odaya döndüğünde, artık kocasını dinlemeye hazırdı.
Sonunda Metin daha fazla bekleyemedi ve oturduğu koltuktan, olabildiğince karısına doğru eğilip yavaş sesle konuşmaya başladı.
- Çiğdem…şey… ben sana bir şey itiraf etmek istiyorum… Çünkü…çünkü bunu, yani sana daha fazla yalan söylemeyi istemiyorum.
Çiğdem, hiç kıpırtısız, sessizce kocasının söyleyeceklerini beklemeye devam ediyordu. Genç adam sabırsızlık içinde söyleyeceklerine devam etti.
- Aslında bu durumu sana söylemeden önce çok düşündüm Çiğdem…ama…ama işte olmuyor. Ben vazgeçemiyorum o kızdan…denedim…inan bana çok denedim, acaba unutur muyum diye ama…yok, vazgeçmem hiç mümkün değil… anlıyor musun beni?
Bu kadar basitti işte. Bu kadar kolaydı kocasının kendisini terk edişi. Oysa ona defalarca, defalarca söylemişti Çiğdem. Adeta genç adamın kafasına kazımıştı. Ne çok hatırlatıp uyarmıştı onu. Kendisine sırsıklam aşık olan Metin’e “ Bak demişti, beni alıyorsun bu batakhaneden… ama sonra kafama kakma benim. Sonra takaza etme bana. Aldırırım ben çocuğu. Daha yeni hamileyim nasıl olsa. On beş dakikalık iş. Böyle de gider sürer hayatımız. Beraber otururuz,beraber yaşarız. Şart mı nikah. Ben gene çalışırım barda. Nasıl ödeyeceksin ki benim patrona olan borcumu. Elektrik tamirciliğiyle mi? Yok küçümsediğimden filan değil. Benim senetim sepetim var ödenecek. Altından kalkabilecek misin? Bak ben gene burada çalışmaya devam ederim, anlaşmamın bitmesine sekiz ay kaldı. Anlaşmam bitince, senedimi ödedim mi yenilemeden ayrılırım buradan. Sen de borç harç ödemezsin böylece patronuma hem. İleride elimiz üç beş kuruş görünce bir kuaför dükkanı açarım ben. Sen de işine devam edersin, geçinir gideriz işte.”
Yok, kesinlikle kabul etmemişti Metin. Ona kalsa hemen o akşam sahiplenecekti Çiğdem’i ve alıp götürecekti yaşadığı zemin kattaki köhne evine. Kıskançlığı hat safhadaydı ve aşık olduğu, sevdiği, yanıp tutuştuğu kadınını bir an evvel çekip almak istiyordu çalıştığı bardan. Başka erkeklerin sevdiği kadına dokunmasına artık hiç tahammülü yoktu.
Metin, o günlerde hemen sahibi olduğu ve içinde oturduğu zemin kattaki küçük dairesini satmaktan başka çare bulamamıştı. Dairesi berbat bir haldeydi ama bulunduğu muhit o günlerde çok tutulmaya, o civardaki her türlü binalar çok rant yapmaya başlamıştı. Bu yüzden kısa sürede ve tahmininin üstünde bir fiyata dairesini satabilmişti.
Genç adam eline geçen bu parayla, bar sahibiyle anlaşıp, deliler gibi aşık olduğu kadınına sahip olmuştu. Bar sahibi aslında Çiğdem’i çok da güzel bulmazdı. Kız fazla narin ve çelimsizdi ona göre. Sanki barda çalışan alımlı, etine dolgun bir kız olmasından çok, evde kalmış kız kurusu gibi bir kadındı Çiğdem. Ona bu kadar aşık olacak adama da şaşmıştı doğrusu. Bu incecik, dokunsan kırılacak, ne eti, ne budu olan bu kadının neresini sevmişti bu adam bu kızın anlayamamıştı. Neyse ne işte, onun için karlı bir gündü bugün. Hem sıska konsomatrisini tazminat ödemeden başından atmış, bir de üstüne para almıştı…
***
Metin, odadaki abajurun loş ışığında karısının adeta donup kalmış yüzüne baktığında, içine saplanan hüznü dağıtmak ister gibi yerinden doğruldu. Karısına itiraf ettiği bu sözlerinden sonra odaya kasvetli, ağır bir hava çökmüştü sanki. Çiğdem, haftalardır içine doğan, hatta tahmin bile ettiği kocasının başka kadını sevmesinin itirafını duyduğunda, onmaz bir acı ve öfkeyle, isyan duygularıyla, öylece donup kalmış bir halde, sessiz, devinimsiz yerinde oturmaya devam ediyordu. Metin üç- beş parça eşyasını koyduğu plastik çantasını eline aldı ve gitmek için kapıya yöneldi. Son anda hatırlayıp pantolon ceplerini karıştırdı. Cebinde bulabildiği buruşmuş bir yirmi lirayı masanın üzerine bıraktı. Tüm parası oydu. Dışarıya çıkarken karısından hala hiç ses çıkmıyordu. Kapıyı arkasından kapattığında, hemen gitmeyip durup içersini dinledi. Çiğdem aniden hıçkırıklar içinde ağlamaya başlamıştı. Orada daha fazla duramayacağını anladığında oturdukları viran apartmanın dış kapısını açtı. Aksi gibi de ev sahibiyle burun buruna gelmişti. Adam aylardır ödenmeyen kirasını tekrar istemeye gelmişti besbelli. Metin adamın şaşkın bakışlarına aldırmadan, aceleyle oradan uzaklaştı ve koşar adımlarla uzaklaşıp gözden kayboldu. Ev sahibi Metin’in giderken açık bıraktığı apartmandan içeriye girip, sahibi olduğu küçük dairesinin kapısının önüne geldiğinde zili çalmaktan vazgeçti. Zira içerden genç kadının hıçkırıklarla ağlamasının sesi geliyordu…Yaşlı adam, bunun bir karı koca kavgası olduğunu düşünüp, tekrar geri döndü ve apartmandan çıkıp gitti.
|