Rahmetli babamın işi icabı Adana’da bulunduğumuz yıllardı. Ben o zamanlar altı veya yedi yaşlarındaydım. Adana’da en fazla iki sene kalmıştık ama bende ne çok anılar bırakmıştır bilseniz. Adana, çok sıcak havasıyla ve tozlu yollarıyla aklımda kalmıştır hep ve bende o kadar çok iz bırakmıştır ki, bazen sırf oradaki iki senemizi yazıp anlatsam bile, sayfalar yetmez diye düşünürüm. Bu anılarımdan bazıları benim için hala son derece önemlidir…
Ben yedinci yaşıma basmıştım ve ilk okul birinci sınıfa gidiyordum. Bir gün okuldan eve geldiğimde, evde bir telaş, bir koşturmaca; meğer annem doğum yapmış ve kız kardeşim Handan dünyaya gelmiş. Annem pembe saten yorganlar, beyaz delik işi işlemeli çarşaflar içinde yatıyor. Saçlarına kırmızı saten kurdele bağlamış; kucağında ise bebek Handan; ona ilk dokunuşum, onu ilk sevişim.
Yine çok sıcak bir yaz akşamıydı. Babam, akşam işinden evimize geldiğinde anneme müjdeyi vermişti. Üçümüz açık hava sinemasına gidecektik. Gencecik annem ne kadar da sevinmişti; babam da öyle tabii. Onların genç mutluluklarını bu gün bile hatırlıyorum inanın. Akşam yemeğimizi alelacele yemiştik ve ben hala, biraz sonra gideceğimiz sinemanın ne olduğunu dahi bilmiyordum.
Adana’da o zamanlar bir çok ailenin yaşadığı evlerin tam ortasında kalan avlulardaki gölgeliklerde, serinliklerde oturulurdu. Avlularda dostluklar, komşuluklar, edilen sohbetlerle pekişirdi. Avlu serinliğindeki gölgeliklere çıkarılan ahşap iskemlelerde, sedirlerde büyükler sohbet ederken, biz mahalle çocukları da oyun oynayıp koşuştururduk etrafta; ya da çay bahçelerine giderdik, fıskiyeli havuzları olan. Biz çocukların en sevdiği şeydi karpuz çekirdeği. O zamanlar henüz hormonun, suni yemin girmediği tarlalarda karpuzların iri, dolgun, kapkara çekirdekleri vardı ve tuzlu suda haşlanıp kağıt külahlarda satardı çekirdekçi amcalar. Acıktığımızda pancar tatlısı tutuştururdu annelerimiz elimize.
Adana’da komşularınız muhakkak olurdu, asla yalnız kalmazdınız. Mahalleye taşındığınız andan itibaren, aileden gibi olurdunuz adeta. Çocukken acıkan arkadaşınıza salçalı ekmek veya ekmek arası çökelek veren annesi, yanındaki çocuğa da aynısını verirdi. Düğünlere hep davetlisinizdir, Sünnet düğünlerinde oğullara kirvelik yaparsınız, veya oğlunuzun sünnetinde kirveniz olurlar. Pikniklere, yüzmelere de öyle; hep beraber. Karataş’a yüzmeye gittiğimiz de, girdabı çok olan bu denizde boğulmaktan son anda kurtulmuştum.
Şarkıcılar gelirdi ünlü, ünsüz halk gazinolarına ve hep şık giyinilip, süslenilip gidilirdi saz dinlemeye. İşte bu kadar hareketli, sevecenli beraberliklerin yaşandığı bir yerdi Adana. Çocuk gözlerimde sonsuzluk gibi uzanan pamuk tarlalarının olduğu, çır çır fabrikalarının sabahlara kadar çalıştığı yerdi…
Yazlık sinemaya gittiğimizde, diğer insanların da o mutlu heyecanını görmüştüm. Geniş bir bahçe içinde tahta iskemlelere oturmuş bekleşiyorlardı sohbet içinde. Biz çocuklarda ne olacağını bilmesek de koşup oynuyorduk iskemleler arasında ve perdeye yansıyan ışık, ses ve siyah beyaz görüntüler içinde başlayıveren film.
İnanın sevgili okurlar; nerdeyse elli beş seneyi deviren bir zaman öncesi ve o siyah beyaz görüntüler, bu gün gibi taptaze gözlerimin önünde. O filmi ve o ünlü film müziğini asla unutamam…asla! AVARA MU!!! Raj Kooper ve Nergis!… İşte hepimizin görmese de duyduğu o ünlü, o çok acıklı, o çok ağlatan filmdi benim ilk gördüğüm film. Ben hep kendimde şuna inanmışımdır; seyrettiğim bu filmden sonra benim çocuk hayal dünyam son derece genişlemişti ve anlam kazanmıştı. Nasıl bir tesir altında kalmaksa işte! Kafam sürekli bitip tükenmez senaryo üretiyordu sanki... Okumayı ve yazmayı söktüğüm anda kalemim hiç durmadı. Yazma, okuma tutkum ve edebiyat aşkım bu güne kadar hala devam ediyor...
Kardeşim elli küsur sene sonra, bana gurbetten hediye olarak ne getirmiş dersiniz? Avara mu filminin CD sini! Evde ailecek o görüntüleri o müzikle seyrederken ışınlanıverdim sanki çocukluğuma. Aradaki zaman farkı ne kadar fazla, ne kadar uzak bir eski zaman…Dinozor muyum neyim? Her şey bu kadar eskiyken, aksine benim anılarım ne kadar taze…Dinolar öğlen ne yediğini hatırlamazken, eskileri gayet cilalı hatırlarmış…E daha iyi ya. Bu kadar senede bunca anı birikmişse, paylaşırım ben de hem kendimle, hem de sizlerle.
Her daim genç kalmanız dileğiyle…
|