Çok sıcak bir gündü. Biraz sonra gitmeyi düşündüğüm semt pazarı evimize çok da uzak sayılmazdı ama böyle bayrama yakın günlerde pazara, çevre köylerden ve kasabalardan da çok gelen olduğu için, alışveriş işi uzayıp yorucu olurdu. İnsanlar bayram alışverişlerini yapmak için, çocuklarını da yanlarına alıp, ailecek pazara gelirlerdi; bu yüzden, pazaryeri her zamankinden çok kalabalıklaşırdı. Bu yüzden ben de bir an evvel pazar alışverişimi yapıp, kalabalık saatlere kalmak istemiyordum.
Pazardan eve gelinceye kadar ter içinde kalmıştım.Yorgun olduğum için yerleşme faslını daha sonraya bırakıp biraz dinlenmek,serinlemek istedim. Buzdolabından soğuk bir kola alıp, balkona çıktım ve oradaki sandalyeye oturdum. Kolamı içerken, aşağıdaki gelip geçen insanlara ve oldukça işlek olan, ana caddeye bakınıyordum. Senelerdir, burada yaşayan insanların verdikleri toplu imzalara, dilekçelere, onca şikâyete ve uyarıya rağmen, hala yapılamayan üst geçitten dolayı, bu caddede çok sık kazalar oluyordu. Bayrama birkaç gün kalmıştı ve trafik, günün bu öğle saatinde dahi oldukça yoğundu. Sözde, yerleşim bölgelerinin içinden veya yakınından geçen vasıtaların yavaşlamaları için, trafik levhaları konulmuştu ama yine de sürücüler bu kaideleri fazla ciddiye almazlardı.
Soğuk kolamı yudumlarken, karşıdan karşıya geçmeye çalışan yoksul görünümlü bir adamla, onun kollarını sımsıkı kavramış biri kız, diğeri erkek iki çocuk, hemen dikkatimi çekti; zira çocukların babaları olduğunu tahmin ettiğim adamın elinde, körlerin kullandığı metal değnek vardı. Çocuklar en fazla altı veya yedi yaşlarında gösteriyorlardı. Boşta olan ellerinde tuttukları, beyaz kâğıda sarılı birer paket vardı; anlaşılan, çocuklar bayram hediyelerini almışlar diye düşündüm. Çocuklardan biraz daha büyükçe olan kızla, oğlan kardeşi, babalarını trafikte yönlendirmeye çalışıyorlardı. Ben oturduğum yerde yüreğimi tutarken, üçü de caddenin tam ortasındaki, beyaz boyalı şeride kadar geçebilmişlerdi ama daha fazla gidemeyip, caddenin tam ortasında kalmışlardı; trafik de sanki onlara inat iyice yoğunlaşmış, adeta geçit vermez olmuştu. Vızır vızır geçen arabalardan ve kamyonlardan, bir türlü caddenin karşı tarafına geçemiyorlardı. Yoldan geçen insanların, onları bu kadar yakından gördükleri halde, yollarına devam edişleri, inanılır gibi değildi. İnsanlar nasıl da duyarsızlaşmışlardı.
Çocukların sabırsızlandığını, babalarının ise ürkek ve huzursuz bekleyişini, üst katlardaki evimin balkonundan, çok net olarak izleyebiliyordum. Balkonda ayakta durmuş, gözümü kırpmadan, huzursuz bir şekilde onları izliyordum ve kaldırımda gelip geçmekte olan birinin, caddenin ortasında kalmış babayla, iki çocuğuna yardım etmelerini umuyordum. Her kamyonun ve otobüsün, son sürat geçişinde yaptıkları hız yüzünden çıkan rüzgârdan üçünün de saçları uçuşuyor, onlara çarpan hız rüzgârı, tehlike yaratacak şekilde, bedenlerini öne ve arkaya doğru dalgalandırıyordu. Vasıtalar her geçişte, onları uyarmak niyetiyle yüksek sesli kornalarına basıyorlardı. Bu yüksek sesli kornalar, hiç de güven içinde olmayan babayla çocukları, daha çok korkutuyor olmalıydı ki, üçü de sanki boyunlarını omuzlarına kısmıştı. Aslında vasıtalar, böyle yerleşim alanlarının olduğu caddelerden geçerken, olabilecek kazayı ve tehlikeyi düşünüp, niye yavaşlamazlar da, korna çalmakla geçiştirirlerdi anlayamıyordum. Balkonda, huzursuzluk içinde, kendimi yiyip bitirircesine onlara bakınırken, kararsızlık içinde kalmıştım. Onlara yardım etmeyi, hiç olmazsa onların karşıya geçmelerini sağlamayı düşündüm fakat beşinci katta oturuyordum. Her zaman meşgul olan asansörle beklerken ve ben ininceye kadar geçen zaman içinde, onlara yetişip yetişemeyeceğimden hiç de emin değildim. Bir ara trafik nasılsa durur gibi olunca, ben de dikkat kesilmiştim. Çocuklar, biraz seyrekleşen trafikte, caddeyi geçip geçmemekte anlık bir tereddüt yaşadılar ama adam yine de güvenemedi. Körlerin, görmeyen gözlerinin yerine, zamanla başka duyu organlarının ve sezgilerinin daha da gelişmiş olduğunu biliyordum. Adam da sanırım uzaktan hızla gelmekte olan kamyonun sesini duymuştu; bu yüzden cesaret edemeyip yolu geçmekten vazgeçti.
.
Değneğini bacak hizasında tutup, yine beklemeye durdu; kız olan çocuk ise, korku içinde beklemekten oldukça sıkılmış olmalı ki sabırsızlanmaya başlamıştı. Trafiğin azaldığını görünce, bu fırsatı kaçırmak istememişti.; bu yüzden babasının kolunu çekiştiriyor, caddenin karşısına geçmeleri için, ısrar ediyordu. Acele ederek, oğlan kardeşine ve babasına bir şeyler söyleyerek, büyük ihtimalle onları yolun boş olduğuna dair ikna etmeye çalışıyordu; bundan sonra olanlar ise, sadece birkaç saniyelik şeylerdi. Adam, kızının çekiştirmesinden dolayı biraz sendeleyince, küçük kız boş bulunup, onun kolundan kurtuldu. Kız caddeye düşer gibi olunca, bir an bocaladı ve geri dönmek için, hamle yaptı ama olanlar oldu; geç kalmıştı. Hızla ve son süratle gelen damperli büyük bir kamyon, kızı bir top gibi fırlatıp yola attı.
.
Balkon demirine yapışmış, çığlıklar atıyordum. Çocuk yirmi metre kadar havaya fırlayıp, daha sonra yere adeta yapıştı. Sarışın başından akan kanla, örgülü saçları anında kendi kanına bulandı; babasının feryatları ise yaşadığım sürece hiç kulaklarımdan silinmeyecekti. Küçük kardeş, korku içinde babasının koluna yapışmış, büyüyen gözleriyle ablasının kan içindeki bedenine bakıyordu. Kızın elinden savrulup yola düşen, kâğıdı yırtılıp açılmış paketten, bayramlık, yepyeni, kırmızı lastik ayakkabılar görünüyordu; her şey, saniyeler içinde, bir anda olup bitmişti…
Her bayramda ve her trafik kazasında, onları düşünürüm, içim acır ve insanların duyarsızlığına, trafiğin sorumsuzlarına kızar öfkelenirim…
|