Merhaba değerli okurlarım.
Yurtiçinde olsun, Yurtdışında olsun seyahat etmeyi, yabancı yerleri de görmeyi, tanımayı hangimiz istemeyiz ki? Biz eşimle biraz da onun işlerinin bahanesiyle şimdiye kadar epeyi yerler gördük ve gezdik. Gerçekten de o günlerimizden kalan çok güzel anılarımız oldu. Ve fakat…inanın bu seyahatlerimiz boyunca, bir o kadar da çok sinirle geçen anılara da sahip olmuş olduk. Niye derseniz sevgili okurlarım, seyahatler, geziler iyi ve ince düşünceli insanlarla paylaşıldığında güzeldir, huzurludur…Şimdi, neymiş bu incelikler? Derseniz eğer, onu da hemen yazayım size… Tabi bu bizim şanssızlıklarımız da olabilir.
Yurtiçi, Yurtdışı hiç hiç fark etmez. Turla anlaştınız, gideceğiniz yere gidiyorsunuz; derken daha Bismillah havaalanında, terminalde başlıyor sorunlu insanlar sorun çıkarmaya. Saatinde gelemeyenler olabilir…tamam, insanlık hali. İnsanız her şey olabilir. Her türlü durum söz konusu olabilir. Siz öyle sanırsınız, insanların vurdumduymazlığına vermezsiniz ve gideceğiniz yere sonunda varırsınız.
Malum işte, tur rehberiniz otelinizin lobisinde sizi etrafına toplar ve de tembihleyerek, rica da ederek “Sabah şu saatte uyanıyoruz, acele kahvaltımızı ediyoruz ve de tam şu saatte bizi falanca yere götürecek servis gezi otobüsümüze biniyoruz” diyor… Diyor ya; biz de tamam deyip alıyoruz oda anahtarlarımızı ve çıkıyoruz odamıza. Zaten geç bir saatte yatmışız ama olsun, çok bir mutluyuz ya…Otel görevlisi uyanma servisi uyandıracak hepimizi bir bir, öyle deniliyor bize. Garanti olsun diye biz yine de kuruyoruz saatlerimizi cep telefonlarımızın. Neme lazım, uyur kalırız filan…bekletmeyelim insanları…E seyahatlerde kurallara uymak lazım; çünkü sizin kendinize ait özel bir gezi değil bu tur işi gezmeler…
Derken efendim biz eşimizle kalkıyoruz, duşumuz, giyinmemiz filan hep pratik, acele. İniyoruz kahvaltı salonuna. Asansörde aynı tur yolcularla güler yüzlü, uyku mahmurluğunda, yine de içiniz cıvıl cıvıl “Günaydınlaşıyoruz”. Boş bir masa bulup başlıyoruz açık büfe kuyruklarına girmeye. Tabaklarını kıtlıktan çıkmış gibi tepeleme dolduranları görmezden gelerek. E adam bastırmış parayı seyahat ediyor. Yiyecek tabii ki. Hem ne var bunda? O tabağını doldursun da yemediği kalır, gider çöpe! Şimdi bunu da mı düşünecek adam? Neyse tabaklarını tepeleme dolduranlara bakıp bakıp kuyrukta vakit geçirirken, koşuşturan garsonların topladıkları tabaklardaki hiç yenmemiş, dokunulmamış, sadece gözlerini de doyurmak için yedek alınan ve çöpe giden tabaklar dolusu yiyeceklere, ekmeklere bakıyoruz. Eşimle biz de iştahlıyızdır yani, gayette güzel yeriz. Ama yediğimiz kadar alırız tabağımıza. Be adam kaçmıyor ya açık büfe…yenileriyle değişiyor boşalan servis tepsileri daima. Neyse efendim neyse…
Saatimiz geliyor, dakikalarla yarışıyoruz. Keyifli, leziz bir kahvaltının arkasından bir de keyif çayı…ı ıh…saat doldu; şimdi doooğru otel kapısında bekleyen otobüsümüze. Tam saatinde giriyoruz açık kapıdan içeriye. Hooop, yok öyle istediğiniz yere oturmak! Ne kadar kazak, hırka, su şişesi vb. varsa en öndeki veya cam kenarındaki tüüüm koltukların üzerinde…Hepsi parsellenmiş. O kazakların sahipleri tarafından. İyi yerleri açıkgözler kapmış ve de kahvaltıya öyle gitmiş. Neyse efendim, teee arkalarda bir yer bulup oturduk yerimize. Eee, nerde bu millet yahu? Hani şu şu saatte sıkı tembih! E peki rehber nerde?
Yabancı şoförümüz alışık bu durumlara ya, hem esniyor, hem oturduğu yer taht gibi rahat, yayılmış da yayılmış dinleniyor. Biz sözüne sadıklar öööylee bekleşiyoruz. Nihayet rehberimizi görüyoruz. Gerilmiş biraz. Yolcuları aramaya çıkmış bir bir. Yolcular var ya değerli okurlarım, gayeeet rahat, hiiiç acelesizzz. Keyifler yerinde, sohbetler ede ede, elinde hala yemekle bitiremediği çöreği, otobüse binsem miii, binmesem miii? Havalarında! Sonunda son çiftte hiiiç koşuşturmadan, gayet asude bir şekilde biniyorlar otobüse, geçiyorlar kazaklarla, şallarla parselledikleri yerlere.
ÖZÜR MÜ??? O DA NESİ??? HEM NİYE Kİİİ??? ŞUNUN ŞURASINDA KIRK DAKİKACIK BEKLETMİŞLER EFEMMM? LAFI MI OLUR!?
Derkeeen efendim, işte gün içinde gezmelere başlıyorsunuz bir bir. Programlanıyor hepsi önceden ya. Amaaa, önce alışveriş… E tabii ki alışveriş yapacağız. Kendimize, sevdiklerimize yakınlarımıza, evimize vb. Diyelim ki ahşap oyma işleri. Değişik. Daha sonra da Okyanus kenarına gidilecek, kahveler içilecek. Yoook öyle programa uymak! Nerdeee. Alacağınızı aldınız ama hala dükkan dolu. Boşaltmak lazım dükkanı. Dakikaların yerini saatler alır. Dükkandakiler bir türlü çıkamazlar dışarıya. Kavgalar çıkar dükkan önünde. Ayakta millet bekleşir, bekleşir bekleşir. Dükkandan çıkanlar da sinirlenenlere şaşırır kalır. Haydi onlarca ahşap tepsiler, bilmem neler taşınır otobüse, yerleştirilir boş yerlere. Ama en en en acısı da, kaynar gider güneş batımında okyanus kenarında çay, kahve içmeler… YATAAAR!
Kös kös, sinir harbi içinde binersiniz otobüse. Ayakta beklemekten beliniz ağrımıştır. Sinirleriniz gerilmiştir. Çekemediğiniz anı olacak fotoğraflarınız, elinizde makinelerinizle neşeniz sönmüş bir halde oturur kalırsınız öylece.
ÖZÜR MÜ? O DA NESİ?
Ve buna benzer onlarca anı. Onlarcası…Hep iç içe… Mutlulukla- asabiyet, coşkuyla- gerilim hep yan yana, omuz omuza. Tıpkı hayat gibi…
Huzurlu seyahatler dileğiyle hepinize…
|