1989 sırasındaki Bulgar zulmünden kaçan soydaşlarımızın çocukları ülkemizde çeşitli okullara yerleştirilmişti. Bu çocuklardan biri benim sınıf arkadaşım olmuştu. Oldukça çalışkan ve akıllı bir çocuktu. Bu çalışkan ve akıllı çocuk bir gün sınıfta hastalandı. Masasında oturan öğretmenimize hastalandığını, kendini iyi hissetmediğini ve “ revire” gitmesi gerektiğini söyledi. Öğretmenimiz öğrencisinin neyi kast ettiğini anlayamadı; nereye gitmek istediğini sordu. Çocuk tekrar “ revire gitmek istiyorum!” dedi.
Ama bizim okulumuzda revir yoktu. Hatta muhtemelen hiçbir devlet okulunda yoktu. Duvardaki ecza dolabımızın bile hali içler acısıydı. Okulda revir olmadığını duyan arkadaşımız o an hastalığını unutup bunu sorgulamaya başladı; “ Bir okulda revir nasıl olmaz? Burada hastalanınca çocuklar nereye gidiyor? Ne yapıyorlar hastalanınca?”
Geçmiş zaman şimdi tam hatırlayamayasam da arkadaşımın söylediklerinin ve o günün özeti bu şekilde. Çocuk o kadar tepki gösterdi ki müdür yardımcımız gelip onu sakinleştirmek zorunda kaldı. Çocuk bir öğretmenimizin refakatinde evine gönderildi.
Bulgaristandan haklı sebeplerle ülkemize gelen bu arkadaşımın söylediklerini yıllar sonra bu gün yeniden hatırlıyorum. Hatırlamak zorunda kalıyorum. Biz okulda hastalanadığımız zaman ne yapıyorduk? Hiç, hiçbir şey... Ya okul bitene kadar ağrımızı sessizce çekiyorduk, ya eve gönderiliyorduk. Bizim ülkemizde okullarda bir hemşire dahi yoktu. Bir sağlık kabini, bir revir yoktu.
Neden Bulgaritan’daki okullarda revir vardı da bizim ülkemizde yoktu. Türkiye’nin Bulgaristandan kat be kat daha büyük bir ülke olduğu ortada. Buna rağmen kendi okullarımızda kendi evlatlarımızın sağlığını düşünmek aklımıza mı gelmiyor. Okullarda görevlendirilecek sağlık personellerinin, bir hemşirenin, doktorun önemini neden anlayamıyoruz?
Okullada öğrencilerin, hatta öğretmen ve personelin güvenliğinin yeterince korunmadığı açıkça ortada. Buna hayır demek gelen haberleri takip edilmediği ya da bir inkarın söz konusu olduğu izlenimini verir bana.
Okulda başına lavabonun kırılıp düşmesi ile yaşamını yitiren minik öğrenci, serviste unutulan çocuklar, okul bahçesinde servis tarafından ezilen çocuklar, okulda üzerine kaynar çorba dökülen, Ankara’da ve Diyarbakır’da boğazına elindeki çikolatanın kapağı kaçarak yüreğimizi yakan, elini kesen ve kanlar içinde bir müdahale yapılmadan ambulans bekleyen, 40 derece ateşle kanepe üzerinde annesinin gelmesini bekleyen, kolu kırılan, bacağı kırılan, elini kapıya sıkıştırıp parmağını kaybeden, zehirlenen, gözüne kalem batan...
Daha burada yazamayacağım kadar çok kazayı okudukça, izledikçe, dinledikçe okullarımızda bir güvenlik boşluğu ve ilk yardım bilgisizliği olduğu açıkça anlaşılıyor. Ayrıca okulda bir sağlık görevlisinin olmaması ise işlerin daha da kötüleşmesine neden oluyor.
Elbette okul müdürlerimiz, yardımcıları, öğretmenlerimiz ellerinden gelenin fazlasını yapıyorlar ancak ilk yardım bilgisi eksikliği ve acil durumda yakında bir uzman sağlık görevlisinin yoksunluğu bu fedakar insanların elini kolunu bağlayan bir unsur.
Çocukların güvenliği için okullara polis tahsis edebilen ülkemiz her okula bir sağlık kabini kurabilecek kadar varlıklı ve güçlü bir ülkedir benim gözümde. Bu sistemi, mantığı ülkemize oturmamız gerek sadece.
Her çocuk, her bir çocuk; tek, tek, tek hepsi değerlidir. Her bir evlat bizim geleceğimizdir. Her bir evlat, her bir çocuk bu dünya için bir umuttur. Onların canı, sağlığı her şeyden daha önemlidir. Büyük, küçük; ilkokul, lise; şehirde, kasabada, köyde demeden her okula bir sağlık kabini ve bir sağlık çalışanı bizim başarabilecemiz bir şey. Geç kalmışta olsak şimdi bu sistemi başlatmanın zamanıdır.
“ Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler, hepiniz geleceğin bir gülü, ikbal ( yüksek makam) ışığısınız. Memleketi asıl ışığa boğacak olan sizlersiniz.”, diyen ve kendisi için en önemli hissettiği günleri çocuklara ve gençlere hediye eden bir Ata’nın evlatları olarak güç içimizde...
HER OKULA BİR REVİR, HAYDİ TÜRKİYE!
|