“İnsan” kelimesinin kökeni nedir diye baktığımızda tam net olmayan bir kaç sonuç içinde benim dikkatimi çeken ‘ unutan’ manasına gelen benzetmedir. Aslında insan kelimesinin ne manaya geldiği bir bilinmez çünkü bu kelime Arapça kökeninde bir manaya gelebilir ancak her dilde insan kelimesinin söylenişi ve ilk anlamı farklılık göstermekte.
Tüm buna rağmen insan kelimesinin kökenine ‘unutmak’ fiilini daha çok yakıştırmamızın sebebi gerçekten de kendimizi şöyle bir yokladığımızda insanlık tarihinde yaşanan pek çok şeyi unuttuğumuz, hatırlamadığımız, bilmediğimiz içindir. Yani insanlık bilgiye ulaşsa da bu bilgiyi zihinsel olarak yeni nesle doğum yolu ile iletemiyor. Hayvanlardaki bu üstün özellik bizde yok ne yazık ki.
Eğer insanlık olarak deneyimlerimizi yeni doğan nesle genetik olarak zihinsel kodlama ile aktarabilse idik bu gün aşılamanın olmadığı o korkunç zamanları hatırlar ve aşılar ile ilgili bir tartışmaya girmezdik.
Aşının olmadığı zamanlarda çıkan bir salgın, binleri, onbinleri değil; yüzbinleri, milyonları kırıp geriçirebiliyordu. İnsanlar aşı ile bu durumu tersine çevirebileceklerini, hastalıkları iyileştirebileceklerini bilmedikleri için ölüm bir kaderdi; kaçınılmazdı.
Ama bilim insanları bu değişmez sanılan durumu değiştirdi, tersine çevirdi. Aşılama bulundu. Pasif hale getirilmiş mikropların vücutta bir tanıma mekanizması olarak kullanılması ile bağışıklık tarafından nasıl bertaraf edilebileceğinin yolu bulundu.
Adwart Janner, Louis Pasteur gibi öncü bilim insanları ve onları takip eden bilim insanları sayesinde aşılama yavaş yavaş dünyada yaygınlaştı. Pek çok hastalık salgın hale gelmeden önlenebildi. Hatta bazıları yakın zamana kadar tarih oldu.
Bunlar yüzlerce yıl önceki yaşananlar olsa da aşıların 19 yüzyılda dahi ulaşmadığı yerler vardı ve oralarda bebek-çocuk ölümleri çok sık yaşanıyordu. 1944 doğumlu kayınvalidem Yeter Hanım’ın kendi doğduğu köydeki tüm çocukların kızamıktan nasıl bir kış ayında öldüklerini ve sadece kendisi ve kardeşlerinin hastalığı atlatabildiklerini anlattığı acı anısını dinlerken de aşıların bulunduklarından yüzlerce yıl sonra dahi uygulanamadığı yerler olduğunu gösteren bir kayıttır benim için.
Bin altıyüzlerde büyük Londra Vebası yayıldığında 100 binden fazla insan öldü. 200 binden fazla kedi ve 40 binden fazla kedi itlaf edildi. Büyük Londa Yangını vebanın yayılmasını engelledi. Bu kadar çok kaybın sebebi aşının olmamasıydı.
Bin sekizyüzlü yıllarda ise ikinci büyük salgın dünyanın pek çok ülkesine, kıtasına yayıldı ve kayıtlar tam olmamakla beraber bir milyona yakın insanın ölmesine neden oldu. 19. yüzyılda dahi aşısı bulunamayan pek çok salgın nedeni ile milyonlarca insan hayatını kaybetti.
Öncü hekimlerimizden Türkan Saylan Hoca ve onunla beraber pek çok değerli hekimimiz, köy köy, kapı kapı gezerek Anadolu halkını aşılıyarak cüzzamı ülkemizden sildiler.
Tarihte çok büyük salgınların bir listesini yapsak bu gün başka şey yazmamamız gerekir ama bir iki örnek daha yazmayı doğru buluyorum.Örneğin Amerika’nın keşfi sırasında 2 milyon olduğu tahmin edilen nüfus dışardan gelen mikropların, virüslerin yayılması ile 500 bine kadar düşmüştür. Daha yakın zamanda dahi aşısı –henüz- bulunamayan hastalıklar nedeni ile onbinlerce ölümler yaşandı.
Çocuk felci aşısı olmayan bir çocuğun annesi kendini nasıl rahat hisseder anlamak zor.
İnsanoğlu tarihi okuyarak bilmez ise asla öğrenemez ve bilemez. Aşının, koruyucu, önleyici ve iyileştirici tedavilerin olmadığı o zamanları kendi kendine bilerek doğması insandan beklenemez. Ama insan olarak görevimiz en azından bilen insanların sözlerini dinlemektir. Aşı karşıtlığı ve umursamazlığı yüzünden, ayrıca imkansızlıklar nedeni ile aşılanamayan insanlar vasıtası ile yok olduğu sanılan pek çok hastalık yeniden yayılma eğilimine girimiş bulunmakta.
Gelecekle ilgili distopik kitaplarda filimlerde dahi insanlığın sonunun aşısı bulunamayan bir salgın ile olacağı bizlere sunulur. Çünkü bu hikayeleri yazanlar tarihi okur ve tarihte salgınların ne büyük kayıplara yol açtğını çok iyi bilirler.
Aşıların çocuklarda zihinsel hastalıklara yol açtığı sanısı ise çocuklarının zihinsel özürlü olarak doğmuş olabileceğini kabullenemeyen kibirli ailelerin dayanaksız savlarından başka şey değildir.
Rastlantısal olarak seçip aşılar ile ilgili ne düşündüğünü soracağımız herhangi bir hekimin aşılar olmazsa olmaz değinini görürsünüz. Her ilacın, her tedavinin basit bir bitki çayının bile yan etkisi vardır ancak bu tedaviyi durdurmaya sebep olmaz.
İnsan oğlu ‘ unutan’ olmasaydı ne bu salgınlardaki kayıplarını unuturdu, ne savaşların korkunçluğunu unuturdu. Ama unutan olsak da hatırlayan da biziz. Her zaman söylerim ‘ tarih balçıkla sıvanmaz’ ama okumadan ve araştırmadan da bilinmez.
Beni bilen bilir; herzaman Ata’mın yolundan gitmeye çalışarak kendimi ülkem hekimlerine rahatlıkla emanet ederim. Bu minvalde aşılar ile ilgili önyargı geliştirmemize hiç gerek yok. hekimlerimize sonuna kadar güvenmeli ve onların söylediği yolda gitmeliyiz.
|