Ara tatilin gelmesi ile birlikte AVM’lerin yemek kısımlarında; sinema salonlarının gişe önlerinde ve oyun salonlarında bol bol görmeye başladığımız ergenlerden -kendi ergenliğimi atlattıttan sonra- şimdiye kadar gayet güzel şekilde uzak durmayı başarabildim. Ergenlerin olduğu masaya oturmamak, sırada durmamak, ortama girmemek, yol değiştirmek bunlar benim için uzmanlaştığım olağan şeyler.
Çocukluk ve yetişkinlik ortasında kalmış bu insanlığın ara formlarından uzak durmaya ne kadar çalışsam da sonunda kendi çocuklarım vasıtası ile bir arada bulunacağım da bir gerçek. Bu da beni araştırma yapmaya, hazırlıklı olmaya bir nevi “silahlarımı kuşanmaya” itiyor. Silahım basit ve kolay; anlayış, sevgi ve arkadaşlık.
Uzun zamandır uzak durmaya çalıştığım ergen insanlara karşı bu önlemler yeterli olacak mı bilemiyorum ancak yapılan araştırma sonuçlarını okuduğumda aslında sorunun basit çözümleri olduğunu görerek umutlanıyorum doğrusu.
Yapılan basit ama sonuçları ile ergenleri tanımamızı oldukça sağlayabilecek bir araştırmada çocuklara, yetişkinlere ve ergenlere aynı soruyu soruyorlar: köpek balıkları ile dolu bir havuza girmeyi düşünür müsünüz. Bu cevaba yetişkinlerin kesinlikle ‘hayır’ dediklerini tahmin etmişsinizdir. Belki çocukların evet demiş olabileceklerini düşünebilirsiniz ama onlar da “ hayır” cevabını verdiler.
Bu tehlikeli olaya kalkışmayı kabul edenler sadece ergenlerdi. Kendileriden yaşça oldukça küçük çocukların dahi hayır dediği tehlikeli bir duruma ergenlerin evet demelerinin sebebi ise uzaklarda değil ergenlerin beyin kimyasında saklı.
Frontal, prefrontal korteks, sinabslar gibi teknik detayları uzmanlara bırakarak kendi dilimizde konuşmak gerekirse ergenlerin bu insanlık dışı, uzaylı davranışları tamamen ve tamamen beyin gelişimi ile ilgili.
Ergenler gereksiz ve aşırı risk alırlar. Hayat boyu süren sakatlıklar ve zihinlerin derinliklerine kazınan pişmanlıklar olmadan atlatılabilirse bu durum ergenliğin bittiği o sabah kalkıp annesine anne “ anne ben bunları nasıl yapabildim?” diye sorarak kendi yaptıklarına kendi de hayret edecektir.
Ergenlikte uyku düzeni değişikleri ise şu sıralar dünyanın pek çok yerinde ciddi ciddi eğitim zamanlamasının düzenlenmesine yönelik olarak tartışılmakta. Ergenliğin özellikle ilk dönemlerinde gece uyumamak ve buna bağlı olarak sabah uyanamamak sorunu baş göstermektedir. Bu çocuğun okula oldukça uykusuz gitmesi, sabah uyanmakta zorluk yaşaması nedeni ile ebeveyni ile sıkıntı yaşaması, eğitimde başarısızlık ve uykusuzluğun getirdiği bir diğer sorun sinirli bir ruh hali olarak kendini gösterir. Buna karşı nasıl bir önlem alınabilir, nasıl bir uygulamaya gidilebilir; en ufak bir fikrim yok. Ergenlerin okul saatlerinin biraz daha geç saatlerde başlatılması belki çözüm olabilir. Ancak bunun toplumsal düzende uygulaması olabilir mi; belirsiz.
Ergenlikte yaşanan bazı semptomların mutlu ve anlayışlı bir aile ortamında bulunmak, destekleyici bir arkadaş gurubunun varlığı, enstrüman çalmak, kitap okumak, hobi edinmek gibi yaşantılar ile azaltılabildiği araştırmalar sonucunda gözlenmekte.
Ancak ilginç olan ergenliği rahat atlatmanın maddi durum ile de direk bağlantılı olduğunun ortaya çıkmasıdır. Maddi durumu zayıf olan ailelerin çocuklarında ergenliğin belirtilerinin çok daha fazla hissedildiğinin gözlemlenmesi doğrusu benim çok ilgimi çeken bir durum. Eski Türk filmlerinde izlediğimiz “ fakir ama mutlu” aile masalı gerçek hayatta gençlerde çalışmıyor.
Değişik saçları, acayip kıyafetleri, sinirli halleri, herşeyi bildiğini sanarken hiçbir şeyi bilememeleri, kimlik arayışları içinde kalan; çocuk desen çocuk değil; büyük desen büyük değil ergenlerin gösterdikleri ilginç davranışları sonucu uzaylı olabilecekleri oluşurken zihnimde Ata’mın kendi için en önemli olan günü, hatta “doğum günüm olsun dediği” 19 Mayıs’ı gençlere armağan ettiğini düşününce anlıyorum ki gençler, geçici acayip durumlarına rağmen geleceğimizdir. Ve geleceğimizi de şekillendirecek olan yine biziz.
|