Vahşi bir kısrak.
Simsiyah yelesini rüzgârda savuran.
Dizginlenemez, tutulamaz.
Kimseyi yanına yaklaştırmaz.
Kendine tahammülü yok,
Rüzgâra karşı koşarken deli gibi,
Yorulduğunu bile düşünmüyor.
Şaha kalkıp her seferinde atıyor
Üzerine çıkmaya çalışan herkesi
Siyah buğulu gözleriyle korkarak bakıyor aslında
Kimse farkında değil
Biri yaklaşıyor usulca yanına,
Kulağına…
“Ruhunu sevdim senin” diyor.
Duruyor kısrak.
Ruhu sonsuz dinginliğe kavuşuyor…
19. 08. 2008
***
Bir dal koptu ağaçtan. Çatırdadı, savruldu rüzgârla.
Düştü yere ama duymadı kimse.
Dalı bulduklarında yerde, çoktan kurumuştu can damarı.
Fark etmediler bile bir zamanlar, bir ağacın yemyeşil bir dalı olduğunu,
Yaşadığını, kollarında kuşların yuva yaptığını.
Hayatın hayat veren bir parçası olduğunu bilmediler.
Basıp geçtiler. Dönüp gittiler.
Geri gelip biri aldığında eline sevindi dal, “buldular, hatırladılar” dedi.
Ama az sonra görecekti ölümle randevusu olduğunu kor ateşlere düştüğünde…
***
Sil baştan yazılan bir hikâye bu.
Kalemi kurşun, sayfası gönlüm.
O ısrarla yazar aynı satırları…
Siler, aynı satırları…
Ben ısrarla okurum, aynı satırları…
Kalemi kurşun, deler geçer gönlümü
Ağırdır sözleri.
O bilmese de…
Silgisi tüyden zanneder,
Siler ,
Elinin tersiyle temizler,
Döner gider…
Döner gelir…
Yazar gene kalemi kurşun…
Ben….delik deşik olmuşum.
Okurum ısrarla aynı satırları.
|