İlk bakışlar etkiler beni bir insan da. İlk gördüğüm, fikir edindiğim, ön hikâyemi yazdığım yerdir orası. O bir çift göz öyle çok şey anlatır ki gerisini görmem bile. Ne giymiş, kaç kiloymuş, kolu bacağı var mıymış?
30-35 yaşlarında genç bir adam. Uzaklara dalmış oturuyor bahçe duvarının üstünde. Önünde park edilmiş bir araba. Karşı komşular bayram tatili için gelmiş diyorum. Adamın bakışlarında ki derinliğe dalıyorum bir anda. Nedense o yaşa göre çok derin, yaralı geliyor bakışlar. Çok şey görmüş geçirmiş gibi. Saniyeler içinde düşünüyorum bunu. Sonra daha geniş bir perspektifle baktığımda, benden tarafta ki kolunun dirsekten itibaren olmadığını görüyorum. Bir acı duyuyorum içimde. O bakışlar bunu anlatıyor demek ki diyorum. Bir uzvumuzun olmadığı bir hayatın zorluğunu ve onu bu hale getiren acı tecrübeyi hissediyorum yüreğimde. Sonrası daha da yaralıyor seyirde ki gözlerimi. Oturuyor sandığım genç adam aslında ayakta!.Ya da diz kapağından kesik bedenin üzerinde demek daha doğru.
Etrafında cıvıldayan 3-4 yaşlarında 2 küçük çocuk onun çocukları olabilir mi? Genç bir kadın ve çocuklardan başka kimse yok ortalıkta. Onun ailesi muhtemel. Bedenini sürüyerek birkaç basamaklı balkona çıkıyor ve evin kapısında kayboluyor. Donuyorum…
Hayatın adalet anlayışını, bizlerin doymak bilmez egolarını düşünüyorum. Şükretmek için ille ve kesinlikle beterini görmek zorunda olan aklımıza, kalbimize isyan ediyorum. Sahip olduklarımızın değerini ancak kaybettiğimizde ya da böyle gördüğümüzde anlayan aklımıza şaşıyorum. Aç kalmadan açlığı anlayamayan, acı çekmeden acı çekeni hissedemeyen acizliğimize yanıyorum.
Bu gün bayram. Neşe ,sevinç, mutluluk,aile,sevgi…bunlar mı hissedilen.Paket bir menü mü her bayram almamız gereken.Şu an hissettiğim bunlar değil.Tatildeyim,babamla, çocuklarımla birlikteyim,sağlıklıyız,eğleniyoruz…bu kadar mı?
Şu an da bir yerlerde son nefesini vermek üzere olan insanlar, hayatının felaketini yaşayanlar, sevgisiz, yalnız kalanlar… Acı çekenler var. Ama hayat akıyor usul usul. Acılar dirençle ayakta tutuyor. Yoğuruyor, şekillendiriyor.
Genç adam bedenini sürüyerek arabaya yaklaşıyor, şöför koltuğuna geçiyor, bütün aile arabaya doluşuyor. Onun için özel dizayn edilmiş sürücü koltuğunda, hep birlikte denize gidiyorlar. Hayata sıkı sıkı bağlanmak bu işte!
Şükretmek! Sanırım hayatta ki en derin duygu bu. Sahip olduklarına sarılmak, daha’sından korunmak için. İsyan etmek ya da “neden ben” demek boşuna. Her şeyin bir sebebi var. Biçare akıllarımızı yerinde tutmak için inanca, şükür demeye ihtiyacımız var.
Ben anladım neden eski bayramlar güzeldi. Biz çocuktuk. Çocuklar hayatı sorgulamaz, çocuklar sahip olamadıklarına değil, elindekine odaklıdır, Mutlu olmayı bilir, öncesini sonrasını düşünmez. Bir çocuk bütün saflığıyla “bu gün hayatımın en güzel günü anne!” der. Biz hayatımızda biriktirdiğimiz acıları damıtırız her anımıza… Usulca “Şükür” deriz… Çocuklar kahkalar atar, biz çekinerek gülümseriz.
Ve işte bu yüzden;
Acılara, kaygılara inat, hiç bir şeyi umursamadan, anın tadını çıkartabildiğiniz için. Henüz, hala çocuk olduğunuz için…
BAYRAMINIZ MUTLU OLSUN ÇOCUKLAR!
|