Tramvaydayım, ayakta sıkışık, bunalmış, ineceğim durağa gelsek de bu kâbus bitse diye bakıyorum. Hiç tanımadığım insanlar mahrem alanıma kadar girmiş, herkes te aynı tedirginlik, gözgöze gelmekten kaçınarak nefesimiz değiyor birbirimize. Yanımda durana değil ama biraz öteye, ister istemez birilerine takılıyor gözlerim. Göz bu nereye koyayım. Yumup da gidemem ya. Farkında olmadan insanları gözlüyorum ve fikir yürütüyorum kim olduğuyla ilgili. Yine farkında olmadan bütün erkeklere bakarken acaba bunda tecavüzcü potansiyeli var mı, bu bir kadına şiddet uygulamış mı, bu hırsız mı ….derken buluyorum kendimi, kadınlara bakarken, acaba hiç tacize uğradı mı, şiddet gördü mü, diye düşünüyorum. Acaba bu sakin-gergin insan yığının için de katili, psikopatı, hırsızı var mı diyorum kendi kendime. Herkes inanılmaz bir gerginlik içinde. Durum o kadar rahatsız ki,biri farklı bir şey yapsa bir anda fitil ateşlenecek ve herkesin sakladığı iç yüzü bütün şiddetiyle ortaya çıkacak gibi geliyor…
Bankamatik önünde sıra bekliyorum. Bir kadın, babası ve 2-3 yaşlarında oğlu önümdeler. Kadın çok gergin, baba yaşlı, bir kaç soru soruyor, kadın tersleyerek cevap veriyor. Bir yandan da kartı bölmeye sokmuş işlem yapmaya çalışıyor. Minik oğlan parmaklarının ucunda yükselerek elleriyle tuşlara basmaya çalıştı,anne öfkeyle çocuğun ağzına gelecek şekilde 2-3 kez vurdu,çocuk ağlamaya başladı,dede çocuğu yanına çekti. Biz sırada 8-10 kişiydik, biri “vurma çocuğa “dedi ve yürüdü geçti. Diğerleri susuyordu. Ben “ küçücük çocuğa nasıl vuruyorsun” dedim. Kadın inanılmaz bir öfkeyle döndü ve “ sana ne benim çocuğum sana ne “ diye haykırdı. Ben daha çok sinirlendim. “ senin çocuğun olması sana vurma hakkı vermez, şikayet etsem çocuğu elinden alırlar,…” derken o beni bastırırcasına sana ne diye haykırıyordu. Başka kimseden ses çıkmıyordu. Dedim ki “ şurada kocan seni dövmeye başlasa ben kocasıdır banane deyip dönüp gitmeli miyim sana yardım mı etmeliyim? Küçücük, sana gücü yetmeyecek bir insana şiddet uyguluyorsun ve çocuğun diye ben sessiz mi kalmalıyım?” Etrafta ki herkes gibi sessiz mi kalayım, âdeta dizi film izler gibi izleyeyim mi?..
Yaşadığımız dönem öyle akıl almaz olayları sahneliyor,hayatımız o kadar şiddete sarmalanmış geçiyor ki,uyuştuğumuzu düşünüyorum. Olan biten her şeyi bir türlü bitmeyen dizilerin yeni sezon bölümü gibi izliyor, gerçeklik farkındalık ölçeğini tamamen kaybetmiş olarak berbat senaryolu bir dizi gibi yaşıyoruz hayatı.. Burnumuzun ucunda biri ölse,birileri birilerini tehdit etse, kendimizi sadece seyirci sanıp izliyoruz,ne zaman ki çok basit şekilde bile olsa biri bize değiyor, içimizde bütün bastırılan, biriken duygular infial ediyor. Ancak o anda yaşananların gerçekliğini idrak ediyoruz. Hipnozda gibi, aptallaştırılmış bir yaratık oldu insan.
Ve bu çok organize bir planın parçası.
Televizyonlarda seyrettirilen diziler,evlilik programları,yarışma programları,sözüm ona yetenek-şöhret programları, tüketimi pompalayan reklamlar, sosyal medya, hattahaberler… Hepsi beynimizi,yaşamımızı yeniden kodlayan bir sistemin parçası.Ne kadar farkındayız ya da ne kadar korunmaya çalışıyoruz bilmiyorum. Sistem EGO’muzu pompalıyor durmadan. Egolar büyüdükçe, üreten, düşünen,merak eden,öğrenen,vicdanı olan, adalet duygusu olan, huzuru olan, sevgi duyan insan kayboluyor.
Yerine sınırsızca tüketen, yok eden, tatmin olmayan, zarar veren, sömüren, ben diyen, sadece ben diyen, sadece benim için diyen, öfkeli insan çıkıyor ortaya.
Hani derler ya insan düşünen hayvandır diye. Düşünmek, içindevicdan yoksa çok tehlikelidir, İçinde adalet yoksa yok edicidir.İçinde sevgi yoksa parçalayıcıdır.
Bu gün insan en tehlikeli hayvandır. Kendi fitilini ateşlemiş, kendi sonuna çalışan tek canlıdır.
Yeni düzende savaşlara, nükleer silahlara, para harcamaya hiç gerek yok. Tek tek her insanın EGO’ sunu şişirerek insanlığı yönetmek yapılan şey. Ego insana bütün değer yargılarını, ahlakı, adaleti, vicdanı unutturarak, kendinin her şeyin üzerinde en değerli olduğuna ve bunun için bütün canlıların yok edilebileceğine inandırıyor. Üretmeden tüketmeyi, borçlanmayı, bağımlı olmayı normalleştiriyor. Sistem içimizde bu deformasyonu yaratarak uyuşturulmuş egomuzla bizi yönetiyor. Bu sistemin bilgiye, akla, vicdana, eğitime, sevgiye, eleştiriye, düşünmeye tahammülü yok!
Koşulsuz itaat, hipnoz bir beyin… İstenilen bu. Ama tehlike o kadar büyük ki, cahilleştirilen, uyuşturulan, köreltilen o beyinler, şişirilen Ego larıyla öyle çoraplar örecekler ki başlarına, sistem kendi kendini yiyecek. Ve galiba kıyamet denilen şey o zaman gelecek…
Serap Düzgören Arı
Antalya, 02.02.2016
|