Daha mini mini bebecikken öğretti annem empatiyi bana. Tam olarak o cadı kızın tepesinde, avuçlarıma saçlarına dolamışken. O bütün çığırtkanlığıyla çığlıklar atıp tüm mahalleyi başımıza toplamadan hemen önce. Tam da intikamı mı alıp haddini bildirecekken!
“Serap! Onun yerine koysana kendini, o senin saçlarını böyle çekse hoşlanır mıydın?”
Aman anne yaaa !,
Kalakalmak deyimi ni de o anda öğrendim. Kızın üzerinde bir tutam saçla kalakaldım. Ama haklıydım, ama o başlatmıştı, hatta o epey uzun zamandır başlatmıştı bu savaşı. Ben iyi dayanmıştım, ama artık dayanamamıştım… Tek istediğim her kuşun etinin yenmeyeceğini göstermekti.
Ne demek şimdi “Onun yerine koy kendini!” Pöhh, o anda da hoşlanmamıştım bu kelimeden şimdi de.
Hele ki Empatik olmanın sempatik olmakla eş tutulduğu böyle bir toplumda yaşıyorsanız sevmezsiniz tabii benim gibi.
Yahu, ben o cadaloz, şımarık, arsız kızla nasıl kendimi bir tutacağım. Üstümüze tükürmesini, küfretmesini, en sevdiğim bebeğimin saçlarını yolup, kolunu kırmasını… Nasıl görmezden geleceğim.
Ah canım, kendimi senin yerine koydum da bir an sana büyük bir sempati duydum haydi sarılalım derken yoluvermişim saçlarını hay Allah!
Büyüdükçe fark ettim ki, bizim gibi iyi terbiye edilmiş çocuklar empati kurup, iyi ilişkiler geliştirmeye başladıkça, karşımızdakiler düpedüz suistimal etmiş sempatimizi. Ve biz ayarı kaçırmışız bazen, vermişiz de vermişiz ödünleri.
Hepimiz kürtüz, hepimiz Hrant’ız, hepimiz Suriyeliyiz …derken ve gurur duyarken bu insanlığımızla;
“hişt çekilsene biraz kenara” demiş birileri. Çekilmişiz, bakmışız bir Suriyeli mülteci kaydını yaptırıyor. Nereye olacak canım, benim 1 yıldır kurs du, özel dersti para gömüp, en şaibesizinden bir sınav bulup girip kazanmaya çalıştığım bölüme. Benim geleceğime kayıt yaptırıyor anlasana.
Ama yazık koysana kendini onun yerine, Ülkesinden kopmuş gelmiş, ev siz, okulsuz vatansız, kay azıcık kenara ne var, sana da yeter ona da bu ülke.
Sabahları kapımı açıyorum eşikte gazetem duruyor, daha elime almadan siyah bir manşet görüyorum, başında her gün artan sayılar yanında ŞEHİT haberi. Gün güzel başlasın dileğiyle kalkmışken yataktan, bizim için şehit olanları birer sayı olarak algılıyorum. İsimlerine bakmadan yanıyor yüreğim. O şehit’in, sevgilisinin, çocuğunun, ana babasının yerine koyuyorum kendimi kahroluyorum.
Hemen altında bu haberin, daha büyük puntolarla meclisin PKK ile sarılmasını seyrediyorum poz poz. Kendimi onların yerine koyuyorum. Barış, kardeşlik, kucaklama falan diye empati kurmaya çalışıyorum ama o cadoloz kızın üzerinde hissettiklerim geliyor aklıma. Aynı tozlu ter kokusu, çürük dişler ve anlamsızca sırıtan surat geliyor gözümün önüne. Sempatinin zerresini hissetmeden isyan ediyorum.
Ya anne yaaa!
Bırak empatiyi, sempatiyi. Onun bunun çocuğunun yerine koymayayım kendimi. Anne bırak yolayım şu saçları. Anlasın benim olan benimdir. Kopartamaz, kanatamaz, benden alamaz!
Sonra uzaktan O empati kursun, benim yerime koysun bırak. Biz İnsan olmayı anne karnında öğrendik, sempatiyi de bilmeyiverelim. Olmaz mı, içimiz yanmaz mı şehit’e, teröre, geleceğimize…
Yapayım mı anne? Yolayım mı?
|