Güneşin yüzünü göstermediği karanlıklarda gözlerim kamaşıyor sanki. Bir mezarın içinde nefes alıyorum yüreğim ağzımda. Her soluğumda nefesim yanıyor ıslak toprak kokusundan. Göremediğim uzağımda birileri fısıldaşıyor, derinden duyuyorum ağıtlarını. Üzerimde bir ömür var bütün ağırlığıyla çökmüş. Kollarım kıpırdamıyor, bedenim hareketsiz. Sıkışmışım bin yılların altına.
Bir kıyıda durmuş engin denizi seyirde hayal ediyorum kendimi. Derin derin dolduruyorum oksijeni ciğerlerime. Nasıl hoyrat harcamışım yıllarımı, o andaki bir tek nefes için neler vermez insan burada, kaç metre derinde, kıpırdamadan yatarken.
En büyük zenginlikmiş elimdeki zaman, düşünmeden harcamışım, savurmuşum, değmezlerle geçirmişim. Hep öyle değil aslında, değerlerle de geçirmişim, hem de çokk. İlk anne oluşumun kokusu burnumda, gözümde kırmızı bir oğlan, ağlayan, öpüyorum avaz avaz suratından. Benim oğlum ben doğurdum, var mı bundan daha büyük yaradan. Sonra pembe beyaz kızımı getiriyorlar yanağıma, nasıl narin, nasıl güzel, hoş geldin bebeğim diyorum gönlümün kapılarını sonuna kadar açıp. Düşünüyorum da şimdi bu kuytuda yatarken, hayatın en büyük ikinci zenginliği de anne olmak mış, hem de hem kız hem erkek annesi olmak, çok şanslıymışım çoookkk.
Biraz geç kaldım ama hayatım geçiyor film şeridi gibi gözümün önünden. Hep derdim ki son nefesimi verirken ben, dilimde çok şükür’ler olacak keşkeler değil. Şimdi bakıyorum da keşkeler ve çok şükürler çok da sarmal birbirine sanki. Yani mümkün değil tamamen şükretmek ya da tamamen keşkelere gömülmek. Benim için yani.
Fark ediyorum ki ,fark etmişim yaşadığımı yolun bir kısmından itibaren. Aldığım nefesi, tuttuğum eli, kırdığım kalbi, görerek yol almışım. Kendimi değerli kılmışım,
da …..
Kılmışım da ne olmuş sanki? Boşa geçirdiğim anlar, tembelliklerim için ahlar var içimde., şimdi olsa atıp kendimi dışarıda gezmelerim olurdu, enginde kulaçlar atardım, boğulacağım diye korkmaz, düşeceğim diye ayvaz dolanmazdım ortalıkta. Dibine kadar sever, sevdim mi söyler, sarılsın diye beklemez atlardım kucağına. Gönlümü alsın diye kapris yapmaz tepesinde boza pişirirdim özür dile benden diye. Anlamayana anlatırdım kendimi bıkmadan, küsüp oturmazdım köşede.
Tutturmazdım hep aynı işi yapacağım diye. Hoş çok tutturmadım da, bir sürü başka şeyle uğraştım “ne ayran gönüllüsün” diyenlere inat. Öğretmen oldum, yazar oldum, iş kadını oldum, anne oldum, ev kadını oldum, bazen çılgın bir temizlikçi, bazen deli bir ressam, bazen paranoyak bir anne, bir eş, bir arkadaş, bir sevgili, bir dost, bir insan oldum bu kutuya girene dek. Kimi para kazandırdı, kimi tarifsiz bir tatmin. Bazen boşa kürek çektim bazen çağladım aktım. Yaptıklarımda iz bıraktım.
Ben iz bıraktım evet de, asıl hayatımdan geçen herkes izlerini bıraktı bana, derin izler, ah bilseniz neler gizler o izler. Bu gün burada bu çukurda yatan ben, bunca yıllık ömrüne öyle büyük sevdalar sığdırdı ki bilemezsiniz. Hepsinden bir parçayla yatıyorum burada. Siz görmüyorsunuz yukarıda, ağlıyorsunuz yokluğuma ama ,dudağımın kenarına takılı minik bir tebessümle ayrıldım sizden.
Burası gerçekten yolun sonumu bilmem, belki az sonra büyük bir kapı açılıp ışıklar diyarına alacak beni yeni maceralar için, belki böceklerin akşam yemeği olacağım birazdan… Kim bilir hayat sürprizlerle dolu derler, ölüm de öyledir belki de.
Yaşarken alışkanlığımdı; bilgisayarda yazıyorsam cümlelerimin sonunda bolca gülen yüz ifadesi kullanırdım. Yüz yüze konuşurken de hep gülümserdim, bundan sonra nasıl ifade ederim kendimi bilmem. Gülen bir kurukafa bulurlar muhtemel yıllar sonra açarlarsa toprağımı.
Bazen derdim ki, şu an hiçbir şey yapmama havasındayım, hiçbir yerde olmak, hiç kimseyle konuşmamak istiyorum. Ne komik tam da buraya göre bir ruh hali. Ama ben şu anda deli gibi koşmak, yüzmek, sevdiklerime sarılmak, nefes almak patlayıncaya dek, su içmek, sevişmek, ayak parmaklarımı birbirine sürttürmek istiyorum. En sevmediğim komşu teyzeyle saatlerce sohbet etmek, çocuklarımla yatakta boğuşmak istiyorum. İroni bu işte. (buraya kocaman bir gülen surat lazımdı)
İşte bunun için bolca keşke’m var dilimin ucunda. Şu anda anlıyorum ki yaşamaya doyamaz insan, 100 yıl verseler yetmez, Biliyormusunuz 100 yılda hep çok şükürlük davranışlarla geçmez. Keşke dediğimiz zaman dilimleri sayesinde çok şükür demeyi öğreniyormuşuz sanki.
Kapalı yerde kalamazdım fobiydi bu, bak şimdi salon salomanca bir kuyu dibinde gün sayıyorsun. Bakalım yıllarca bizi kandırmışlar mı , yendi bitti iskelet oldu dan öteye geçmiyorsa ölüm vallahi tuttuğum oruçlar haram olsun. Yeşillikler, sonsuz mutluluk yoksa eğer, boşa geçmiş günlerim keşkelerle kâbus olsun. Hoş bu ihtimali hep düşündü bir tarafım, o yüzden biraz da umursamazdım, bir şey söyleyeyim mi hiç de pişman olmadım.
Hayat yolumun neresine denk geldi bilemem ama bir yerlerde fark ettim ki Yaratan da yaratılan da içimde, dinim vicdanım olmuş, ibadetim aklım. Kendi doğrumla yön vermişim hayatıma, beş vakitlerle geçmemiş ama her vakit iyi olmaya gayret etmişim. Bedenimi sevmişim, kalbimi sevmişim, hayatıma değen insanları, canlıları sevmişim. Elini uzatanı boşta bırakmamışım. Vallahi kendimim diye demiyorum şu merhumeyi iyi bilirdiniz eminim.
Bedeni bu kadar dardayken zihni nasıl sonsuzda olur bir faninin yahu, böyle hayal etmemiştim sanırım. Siz şimdi yukarda ağlıyorsunuz ya bana, boşverinn, kendinize ağlayın, şuraya inince fark etseniz de geç artık, orada fark edin hayatı.
Doya doya nefes alın. Kana kana için tertemiz, buz gibi suyu. Kollarınızı bacaklarınızı gerin esneyin. Canınızı sıkana arkanızı dönün, sizi istediğiniz yere götürecek ayaklarınız varken. Yolunda gitmeyen neyse bırakın yeni yollar yaratın. Keşkeleri, çok şükürlere sarın. Onlar olmasa bunlar olmazdı deyin gülümseyerek. Mutlu anlarınızı çoğaltın korkulara, yasaklara, günahlara, keşkelere daldırmayın.
Ha bir de ağlayarak değil, gülümseyerek anın yanımdan geçerken beni. Yürüyen pek çoklarından daha mutlu olduğumu düşünün aşağıda.
ÇOK ŞÜKÜR…
|