Bir mail aldım bugün bir dostumdan.
ABD'deki Carnegie Mellon Üniversitesi'nin Ölümcül Kanser Hastası Olan Öğretim Üyelerinden Prof. Randy Pausch'un 'Son Ders'i nin görüntüleri..
Randy Pankreas kanseri ve yaygın metastazdan dolayı ömrünün son birkaç ayını yaşayan, 3 minicik bebeği olan hayat dolu genç bir öğretim görevlisi. Hayatı nasıl yaşamalıyız’ı anlatan çok vurgulu bir ders. Ölmek üzere olan bir adamın enerjisi, soğukkanlılığı ve dünya görüşü izleyen herkesi hayret, şaşkınlık ve hayranlık içinde bırakıyor.
Verdiği mesajların her biri birbirinden anlamlı, hayal kurmanın, hayallerimizin peşinde koşmanın, hayatın zorluklarına karşı dimdik, düzgün durabilmenin, ailenin hayatımızdaki öneminin, paylaşmanın, tevazunun, kıymet bilmenin ve özetinde başarının ve mutluluğun kaçınılmazlığını anlatan güzel eğitici bir anlatım.
Ama beni en son söylediği cümle hıçkırıklara boğuyor. Diyor ki “ Bu son dersi üniversitedeki son dersim olduğu için değil, buradaki 400 kişi beni dinlesin diye değil, sadece 3 kişi için hazırladım”. Derken barkovizyonda 3 küçük çocuğuyla resmi geliyor. Biri omzunda diğer ikisi iki yanında, nasıl mutlu ve sevgi dolular hepsi…
“Onlar için hazırladım, büyüdüklerinde izlesinler diye”
Saatlerdir beynimde aynı cümle dolaşıyorum, “…büyüdüklerinde izlesinler diye”
Bu cümleyi kurmak o bir saatlik eğitimden daha zor biliyor musunuz? Bunu düşünmek, o çocukların, sizin çocuklarınızın siz olmadan büyüyeceklerini bilmek, yanlarında olamayacağınızı bilmek…Bir babanın hayatı boyunca dizine oturtup, karşısına alıp, balık tutarken, maç yaparken ,ilk sevgilisini anlatırken oğluna vereceği nasihatleri 1 saate sığdırmak zorunda olmak…..
Çok dokunaklı, Hayatın gerçeklerinin şamar gibi suratıma vurduğu anlardan biri.
Benimde bir süredir farkında olduğum ve bu yüzden bildiğim, hissettiğim her şeyi yazmam, çocuklarıma gelecekte bir hatıra bırakma istediğim aynı güdüden.
Hasta değilim, ne zaman öleceğimi bilemiyorum. Ama hayatı erteleyip, nasılsa anlatmaya, yaşamaya vaktim var demek istemiyorum. Hayatın nasıl değişken ve anlık olduğunun çok farkındayım. Hiçbir şeyi ertelememek gerektiğinin çok farkındayım.
Bu yüzden günde yüz kere onları ne kadar çok sevdiğimi söylüyorum, mutlu sevgi dolu çocuklar olmaları için elimden gelen her şeyi yapıyorum. Yoğun bir sevgi ve güven ortamında hissetmeleri için her şeyi yapıyorum.
Biz anne baba olarak hangi özel okulda okusunlar, hangi markaları giysinler ya da hangi lüksler içinde yaşasınlar diye konuşmadık hiç.
Bizim dilimizde olan hep nasıl daha mutlu hissedebilirler oldu. İki kardeş birbirlerini çok sevsinler, kollasınlar, hem kardeş hem sırdaş olsunlar, kendi ayakları üzerinde durabilsinler, aile olmanın sevmenin, paylaşmanın, iyi insan olmanın, kendini sevmenin önemini bilsinler istiyoruz sadece. .
Karıkoca aldığımız ilk ciddi karar şuydu mesela. Tek çocuk büyütüp maddi olarak ona her imkânı mı sunalım, bir kardeşi olsun, hayatta yalnız kalmasın, paylaşmayı, aile olmayı ama daha mütevazı yaşamayı mı tercih edelim. Biz ikincisini seçtik ve o kadar iyi ettik ki. İki yaşında kızım ona ne ikram edilirse hemen “abimee.. ?” diye soruyor, onu da düşünüyor. Abisi onu yabancılardan koruyor, “ada kız elimi tut” diyor. Birbirlerine sarılmaları, oynamaları ..onları uyurken seyretmek seyrine asla doyamayacağım bir görüntü..
İşin özü şu yani hepimiz için; çocuklarımıza onlara ne kadar değer verdiğimizi, sevdiğimizi ve aile olduğumuzu iliklerine işleyene kadar hissettirmek zorundayız. Onlara bırakabileceğimiz en büyük miras, kendini seven, dürüst, güvenmeyi ve sevmeyi bilecek, hayallerinin peşinde koşacak yüreklilikte insanlar olmalarını sağlamak….gerisi boş.
İNANIN BOŞ.
|