1978 yılıydı. Ben 7 yaşındaydım. Birinci sınıfı yeni bitirmiştim. Kayserinin küçücük bir kazasından Eskişehir’e tayini çıkmıştı babamın. Ve ben çocukluğumun en güzel anılarını bir valize doldurup ağlayarak gelmiştim Eskişehir’e. Büyük bir üniversitesi vardı. Büyük bir şehirdi benim geldiğim yere göre. En meşhur caddesi hamam yolunu öyle anlatmışlardı ki bize, gencecik üniversite öğrencileri o işlek caddede herkesin gözü önünde vuruluyordu. O çocuk aklımla orta yerinden göl gibi kan akan kırmızı, karanlık bir cadde ve şehir olarak algılamıştım o şehri. Adı da eskiydi zaten. Ne işimiz vardı herkesin birbirini vurduğu, anaların çocuklarını okula bile göndermek istemeyip dizlerinin dibinde tutmak istediği bu şehirde.
Ama bütün ülke öyleydi ben farkına varamasam da, her gün onlarca ölüm haberiyle açıyordum 50 yıllık aile gazetesi hürriyetin kan gölüne dönmüş sayfalarını.
Çocuk aklımda korku, kaos-karmaşa hakimdi. Herkes tehlikeli, herkes karşı taraftı. Birileri birilerinin canını acıtıyordu sürekli. Hiç güvenli değildi bu şehir, bu ülke.
Haberler, gazeteler, büyüklerin biz geldiğimizde kesilen fısıltılı sohbetleri hep bir felaketi anlatıyordu.
Birkaç yıl sonra 12 eylül oldu. Doğrusu benim çocuk dünyamı aydınlatan bir haberdi bu. Silahlı kuvvetleri bütün güçlerin üzerinde bir güç, bir denge olarak kabullenmişim demek ki. Hani baba gibi, evde en sessiz odur. Anne çocuklar arasında düzeni sağlamaya çalışır ama en son korkutma noktası “babanız gelsin görürsünüz” dür ya. Onun gibi.Korkulan ,son sözü söyleyen ve özünde bizi koruyan..öyle hissetmiştim…
Bilmiyordum doğru ne. Hissettiğim güven duygusuydu sadece. Artık kimse kimseye zarar vermeyecek duygusuydu. Baba höt demiş herkes köşesine oturmuştu!..
Hatıralar kaldı o günden bugüne akıllarda, biz a-politik çocukların hafızalarında.
Biz, o yılların çocukları yani, a-politik nesil diye biliniriz. Çünkü yasaktı konuşmak, anne babalarımız bizi korumak adına susmayı seçmişlerdi. Fikirler derinlerde saklıydı. Hele biz çocukların yanında hiç konuşulmazdı. O günlerden aklımda kalan yasaklar, içi kan dolu hikâyeler, kalın ışık geçirmez perdelerin ardında oynadığımız oyunlar. 12 Eylül darbesinden sonraki günlere gelen doğum günüm. Sokağa çıkma yasağı vardı ve kimse gelememişti.
Bir sürü yeni kelime öğrendik. Sıkıyönetim. Darbe, sokağa çıkma yasağı(bizim oda cezalarımız gibi değildi),sağcı, solcu(bizim oyun guruplarımız gibi değildi).koalisyon, idam cezası, cinayet, yasaklar, vetolar. oyun evlerimizden çıkıp, kanlı bir dünya ile tanıştık. Büyüklerin birbirini acıttığı, kimsenin kimseyi dinlemediği yaramaz bir dünya.
Kim haklı kim haksız önemi olmayan, hoşgörünün, sevginin olmadığı bir dünya. Bizden olanlar ve olmayanlar,….Öldürmeyi durdurmak için öldürenler. Baskıya son vermek için baskı yapanlar…..gazeteler taranıyor. Öğretmenler, büyükelçiler, öğretim görevlileri, yazarlar katlediliyor…Genç yaşlı, haklı haksız, senden benden demeden her gün bir sürü insan ölüyor..
Evler aranmış polisler tarafından kitaplar toplatılmış,.. bizim eve gelen olmadı. Ama babamın gençliğinde yazdığı, ağabeyimle benim gizli köşelerde bulup çıkardığımız, merakla okuduğumuz şiir kitapları yok oldu o zamandan sonra. Kim bilir Şimdilerde Türkan saylanın “aşk mektuplarıma dokunmayın” diye gönderme yaptığı sebepten yok etti geçmişini. Ama hep üzülmüştüm o şahane şiirlerin ve hatıraların yok olmasına.
.
Aradan 29 yıl geçti. Ben hala apolitik bir insan olmaya devam ediyorum. Beni sağ sol görüşleri değil insan olmak ilgilendiriyor. Aklımda taraflar değil yerde kanlar içinde yatan insanlar var sadece. Neyi savunduğu ne için öldüğü değil, sadece insanca olmayan bir şekilde insanca davranmayan başka bir insan tarafından öldürüldüğü ilgilendiriyor beni.
Yinede şunu düşünmeden edemiyorum.
12 Eylül olmasaydı, Bugün Türkiye ne durumda olurdu, ya da bugün Türkiye olur muydu?
Cevabımı yine sessizce kendi içimde vermeyi tercih ediyorum müsaadenizle..
&
Benim için hayırlısıyla dua eden sevgili okuyucularımızın duası tuttu. Ve ben memleketin bu kadar önemli sorunlarından birini daha çözmüş olmanın gönül rahatlığı ile tatile çıkıyorum.
Derin bir ohh çekenlerdenseniz çok alındım bilesiniz. Döneceğim…..
Bir gün yine geleceğim. Ozamana kadar sevgiyle kalın.
|