Gecenin sesi sessizliktir. İlerleyen zamanı çok iyi değerlendirmek gerekir. Gündüzü içine alan gecenin özgün bir yeri var. Düşünen insanla uyumludur gece. Karanlığın ağırlığını ve olağanüstü derinliğini yakalamak için de düşünmem gerekiyor benimde. Düşünürken bir ağırlık çöker üzerime. Karanlığın ağırlığı değil bu. Düşüncelerim. Ağırlığı yüklenir, derinlere dalarım hep. Okyanusun dibi mesela. Tebdili mekân. Yüreğime düşen yağmurları yaşarım bazen de. Acı kaplar kalbimi. Bu kendime ait bir acı değil aslında. Sığdırıyorum yüreğimi insanlığa.
İnsanlık!... İnsanı insan olarak tutamadığımızın verdiği acısıdır bu. İnsanın insana yaptıklarını düşündükçe bedenimin ağırlığını ve acısını yaşıyorum o anda. Heyhat.
Ne dinler insanlığın öne çıkmasında güçlü olabildi. Ne de insanlar. Ne inanç kurtarıcı oldu, ne de yasalar! Ezilen yok edilen hep zayıflar hep güçsüzler oldu yeryüzünde… Fetvalar muktediri korudu bazen. Kanunlar güçlülerden taraf oldu zaman zaman. İnsanlık kayboldu savrula savrula… Bazı toplumların üzerine açlık, fakirlik, savaş, sefalet çöktü. İnsanlık belirsizleşti. Parça parça. Paçavra gibi. Yerlerde sürünüyor. İnsanlığın kuraklığında yeryüzü.
Ya yalan dolan, yolsuzluk, liyakatsizlik, kopmalar, adaletsiz yaşamlar. Ya da Ölüm kusan düzenler. Ürkütücü bir dünya düzenin trajikliği. Kendimi kapatıyorum sığınağıma. Yalnızlığım. Sığınağım kendimi, iç dünyamı dinlemek için kaçış yerim.
Şu dünyada yaşayan bir kısım toplumun hakikaten sığındığı yer ise yerin altı. Ölümden kaçışlar. Çocuklarını korumaya çalışan sımsıkı sarılan anneler, güçsüzler, çaresizler. Kan kusulan toprakların insanları… Gözlere baka baka kayıyor insanlık. İnsanlığın bittiği yerler! Tanrıya en çok yakın olduğu anlar da yaşanır o anlarda. Yalvarıp yakarmalar. Bazen de en ihtiyaç duyulduğu anda yaşanılan olumsuzluklar, yakınlarını kaybedişler veya enselerinde hissedilen ölüm karşısında isyan etmeler… İnsanlığın en çıplak en yalın halleridir bu, ne üzücüdür.
Bütün bunları düşünürken hep bu suçu mu taşırım ben içim de? Vicdan ve insanlık suçunu. Yeryüzünde işlenen tüm suçlar karşısında hiçbir şey yapamama, çaresizliğim. Saatler ilerliyor hiç durmadan. Yorgunum. Dirençsizlik. Çok ama çok. Düşünmek bile yoruyor mesela. Kafamın içine sıkıştırdığım bir dünya var. Sesler kulaklarımda uğultu. Hem kaçış hem arayış. Kimden bu kaçış? Neyin arayışı? İnsanlardan kaçış, insanlığı arayış…Birbirini koruyacak bir birbirini ısıtacak insanlığın sıcaklığını…
Uzaydan dünyaya doğru bir rüzgarın gölgesi gelmesi gerekiyor mu ne? Bir müdahale. Bir terazi. Dünyanın çıkmış çivisini düzeltecek bir gölge gerekiyor ilahi…
Gökyüzü karanlık. Alabildiğine geniş. Merhaba dedim, başımı kaldırıp yıldızlardan kayan bir ışığa. Bir umut. Sanki bir mesaj! Ağırlık hafifliyor üzerimde. Bir bağ kurduk belki de. Bir dil oluşturduk kim bilir. Yüreğim hafifledi. Ve kalkıp çıkıyorum sığınağımdan…
Nurcan Şen
07.06.2017/Trabzon
|