İnsan doğasının bir sınırı vardır. Acı da. Üzüntü de. Neşede. Izdırap çekme de. Belli bir yere kadar dayanabilir insan. Sınırı aşınca olanlar olur. Ya kötü bir son ya da uzun bir tedavi süreci. Helak olmaktır bir nevi. Bunların yanına beklemeyi de ekleyebiliriz. Beklemenin de bir sınırı vardır.
“Bekle bekle nereye kadar!” deriz çaresizce. İnsanı isyan ettiren, yoran, ızdırap verici, sıkıcı ve yıldıran bir durumdur beklemek.
Beklemeyi hiçbir zaman sevmediğim halde çoğu zamanlarım sıkıcı, öyle yada böyle bir şekilde beklemeyle geçti diyebilirim. Sabırsız bir insan olduğumdan bekletmeyi de sevmedim. Bekleyerek geçirdiğim zamanların hayatımın en anlamlı ve en duyarlı anları olduğunu şimdi daha da iyi görebiliyorum. Her anı oluruna, boşa harcamaya değil iyi değerlendirmeye gayret sarfetmiyor değilim. Günler geçtikçe beklemeyi lehine döndürmeyi ondan etraflıca faydalanmayı, her anı doldurmayı öğreniyor insan. Daha bir sebatkarım. Beklemeyle barışığım diyebilirim rahatlıkla.
Beklememin ruhsal gelişimime oldukça katkısı oldu da diyebilirim. Beklerken boş boş durmaya gerek olmadığını, zamanı en güzel bir şekilde değerlendirilebileceğini öğrendim zamanla. Kendi içimde düşünce zincirini biçimlendirmeye çalışma anlarım en çok beklemeyle geçen zamanlarda gelişmeye başladı. Kafamın içinin karışması değil, pişmanlık duymak da değil; beklerken üretken olmayı, cümleleri sıralamak, anı düşünerek değerlendirmek ve zihnimden, bu zamanın bize bir armağanı, bir lütfudur diye geçiriyorum artık. Meşguliyetim artıyor bu şekilde.
Bir değişimdi belki de bu! İç dünyamın dönüp bana kendisini anlatması…Ruhumun ruhsal gelişimini hızlandırarak coşması aynı zamanda. Beklememin en büyük faydası belki de kişisel yolculuğa çıkarmasıdır. Ruhum engin denizlere yol alması benim için en güzel anlardı. Ancak dalgalarla mücadele etmesini bilmiyorsak engin denizlere açılmanın bir yararı da olmayacaktır.
Yol almak için hem açık denizi hem de gökyüzünü iyi görmek gerekiyordu. Arzu ettiğim bir yaşamı düşlemek, isteklerimi gerçekleştirmek hep bekleme sürecinden, sabırla geçiyordu. Kalbimin sesini dinleyerek sık sık derinlerde yaşıyorken etrafımdaki çemberin bazen daraldığını geçikmeli de olsa fark ediyordum. Duygularıma, düşüncelerime yoğunlaşıyorken düşlediğim bir yaşama yatırım yapmayla sık sık kendimi meşgul ediyorum üstelik. Tanrıya şükür ki gösterişsiz hayat tarzıma huzur veren ve gerçek duygularla dolduran en güzel anlara dönüştü beklerken düşünmek.
Kişisel yolculuğumu sık sık bozanlar oluyordu. Tamamen kendimi insanlardan soyutlayamadığım anlarda oluyordu. Herşeyden öte ilgilenmem gereken bir kızım ve benim dünyamda yaşayan bir eşim, annem, kardeşlerim, yeğenlerim vardı. Hem eş dost akraba hısım, hem kendi yaşamımı hem de farklı yaşamları gözlemleyerek yaşamın gerçeklerini de görmemi sağlıyordu. Özellikle kendi değişimimi görmem ve iç dünyama dönmem kah insanlardan soyutlanmama kah da aralarına katılarak farklılıkları yaşamamı sağlıyordu. Yaşam coşkumun yenilenmesi için iç dünyamın sesine, gelecek olan mesajlara kulak vermeliyim anbean. Beklemek gibi bir zamanım yokken, beklerkende iç dünyamın iletilerini yazmalıydım bir yerlere. Yazılmayan iletiler buhar gibi uçup gider. Çoğu kez de zihnimde, yazılmayan cümleler çöplüğü gibi çöpe gidiyordu.
Nurcan Şen
|