Mutsuz kadınlara baktığımda; hayatlarında kaybolan şeylerin ardından duyduğum üzüntünün yanında yeni umutlara ve beklentilere karşı eğilimim ve özlemim hep artıyor. Bu iki duygu ilk bakışta zıt gibi görünmesine karşılık bunu birleştirebilecek olan tek güç sevgidir. Kalbin gıdasıdır sevgi.
Beni en çok etkileyenlerden biride mutsuz kadınların intihar etmeleridir. Ve intihar eden kadınlar neden intihar eder diye hep düşünürüm. Neden ölüm. Neden kendi isteğiyle bu dünyaya bir daha dönmemesiye gitmeyi seçer. Bu dünyadan bir bedeni sürgün eden acılar nelerden, kimlerden kaynaklanıyor ve neden çözümsüz kalabiliyor toplum içinde. Böylesi bir çaresizliğe iten duyguya, kadının yalnızlığının derinleşmesi denilebilir mi? Seçeneklerin tükendiği yerde kadının varlığı da tükenmektedir diyebiliriz ve seçimini bu dünyadan gitmekle çözeceğine inandırır kendisini. Yaşanılan kötü bir yaşam kadını kendinden koparıyor. güçlü olmadığı için kendi iç dünyasına zülüm ediyor. Eziyor. Kendi kendini kaybederek yavaş yavaş kopuyor yaşamından ve umutsuzluğu hayatın sorunları tarafından esir alınıyor.
İnsan ilişkilerinde sevgi, merhamet, saygı, iyilik, güzellik,adalet, eşitlik ve özgürlük kültürü en yüksek seviyeye çıkarılmalıdır. Kişinin cinsiyetine bakılmaksızın, özeline özgürlük tanımlanması da önemlidir. Kadın yaşamı nesiller boyu gözardı edilmesi, uçurumlarda sarkıyor görünmesi bu sevgi, merhamet kültürünün oluşmamasından kaynaklanıyordu. Kadın yaşamı iyi de olsa kötü de olsa kadın kültüründe kendi olarak yaşayamadan her an bir iç hesaplaşmaya veya toplumla uyum anlaşmasına itilmektedir. Acaba erkeklerin içdünyasında, hiç olmazsa bir sızı ve bazen de bir vicdan azabı oluyor mudur? Sahiden merhamet erkeklerin yüreğinde kaç gram yer kaplar. Yapılan zulüm ve kötülükler zamanla alışkanlığa dönüşerek kayıtsız kalınmaktadır. Daha da ilerisi o zulümü benimseyenler çıkabilmekte ve kötü olmayanlarda kötülük yapmaya itilmektedir.
Alexander Deineka der ki; “Tanrı kadınlara geçmişi ve geleceği, erkeklere ise yaşadığı günü armağan etti, kadınlar geniş zamana yayıldıkları için huzursuz, erkekler daracık bir zamana sıkıştıkları için anlayışsız olurlar… “ Derinlemesine düşünüldüğünde bu tür tespitler, çelişkiler hakikatlerin birer yüzüdür nihayetinde.
O halde ne olmalıdır? Çaresizlikler ile hayal kırıklıkları içine düşsende farklı çıkış yollarının olduğuna inan ve sonuç ne olursa olsun yaşam serüvenin seni isyana dahası intihara itmesin. Başkasına kendini beğendirmek için uğraşmak yerine kendin olmalısın. En zor zamanlarında dahi kendini hayata bağlayabilecek bir ışığın, çalışma yaşamı güvencen olmalıdır. Bol bol kitap okumalı, güçlü olup, ekonomik özgürlüğününe kavuşmalısın. Özelinde de özgür ol. Özgürlük bir uyumdur. Teslim etme kendini hemen öyle. Artık bütün yollar Roma ya çıkmıyor. Seni sevenlerine zaman ayır, sevmeyenlerine zamanını harcama. Hayatını kendine zehir etme, ziyan etme ruhunu, utanma, kendinle barışık ol, özgüvenini yüksekte tut hep. Sıkılma. Ancak böyle güçlü yere sağlam basarsan, kendini birine muhtaç hissetmezsen, kadın- erkek birlikte uzun bir hikayenin yolcularıyız diye inanırsan mutluluğu yakalayabilirsin.
|