Günler artık eskisi gibi değil. Hızla geçiyor diyoruz ya. Her geçen günün bir duygusu vardı. Bütün güzelliklerin yanında bazen bir hüznü bazende acısı. Ve de bir yalnızlığı… Kaderin yazdıkları ile gün olur yalnız şarkıları söyleriz gökyüzünden yeryüzüne doğru inen güneşin ışınlarına; kör günlerdi, gülüşmelerimizi, tartışmalarımızı, üzülmelerimizi uğurluyoruz zamanın o uzunluğuna ve de sessizliğine.
Oysa zaman acımasız değil miydi? Ah o zalim zaman. Kış gibi soğuk. Geçip gidiyorsun anbean. Kah paldır küldür kah sessiz sedasızsın. Terk ediyoruz bizlerde bu acımasızlığa geçen anılarımızı. Ölüm gibi. Mezara gömüyoruz günlerimizi farkında olmadan. Yalnız şarkıların yaşattığı hisleri gibi, unutuyoruz zamanla yaşananları…
Her yeni gün doğar ya, her yeni günün battığı gibi. Gelir geçer bütün her şey diyoruz kendi kendimize. farkında ol, farkındayım bende boşa geçen zamanın. Ciddiye almadan yaşanır mı bazı anlar! Ah bırazcık bohem hayat tarzı sürdürebilseydim. Boşvermişlik taşısaydım bende yüreğimde…. Çok daha güzel farkındalıklar yapabilirdim belki de . Ama yaşam bu! Her şey elverdiği kadar…
Bir çok olayları unutmaya yatkınlığım vardı. Her günün gündemini yaşamın hastalığı diye kabul ederek. Kendi doğru bildiklerimizle tüketiyoruz herşeyi. Oysa bana doğru gelen başkasına doğru gelmeyebiliyordu. Birazcık inandığımız doğrularımızdan sapma gösterebilsek belki de yaşamı daha zevkli hale dönüştürebilirdik.
Başkaların doğru bildklerini de özümseyebilsek onlara inanabilsek kimbilir nasıl olurdu geçen anlarımız. Doğru bildiklerimizin bazıları zamanla doğru bilmediğimizi de gösteriyor üstüne üstlük. Böylesi anları boşa geçen zamanım olarak görürüm hep. Kimisi kalıcı izler bırakıyor kimisi de unutulup gidiyor, zamanın sonsuzluğuna. Bir insan düşünerek yaşıyorsa, boşa geçen zamanlarına da üzülür esasında. Yeni başlangıçlara yönelim gösterir. Nedense yeni başlangıçların tuhaf bir hüznünü yaşarım.
Don Kişot, her yeni yola çıkışların bir hüzün yarattığından bahseder ya, her yeni gün bir yola çıkış gibidir der mesela . Her geçen gün de bir hüzün bırakır biraz düşününce. Ardımıza dönüp baktığımızda geçen günler aslında kaybediş ve kaybedişlerinde bir hüznü vardı, yeni yola çıkışlar gibi bende de.
Bedenimizin artık yaşlanmaya başladığının belirtilerini görmeye başlamakta geçen yılları kabullenmenin anları da hüzünlü oluyordu. Arada sırada duygusal çöküşler bazı olayların başımıza gelebileceğini kabullenemeyişler duygusal inişler çıkışlar bir tuhaflıklar işte. Hayal ile gerçek arasındaki geçen günleri ayırt etmekte zorlandığımız olaylarla birbirine karıştırdığımız kabus gibi gördüğümüz rüyalarımız sanki. Yeni başlangıçlar ve evrende değişik bilgileri öğrenmek adına yeniden yola çıkmak istemelerimiz de öyledir. Geç kalmışlıklar. Daha önce neden düşünemediğiz.
Nihayet varmak istediğimiz her yeni günün yetmeyişi. Hızla geçmesi. Kendimizi bir yerde bulmak istediğimizde ama bulamadığımızda bize yaşattığı hislerin hüznü ile geçirdiğimiz kısa kısa anlarımız.
Her kolaylığın her zorluğun her yeni başlangıçların hislerini yaşarken aslında görmek istemediğimiz seni bekleyen tek şeyin, kapının yanında duranı, hiç ama bilmek istemediğimiz, tek gerçeği.…her insanı iyi yada kötü gelip geçen bu zamanın da helak ettiği. Bilinen sonuç oysa sadece budur, kabullenmek istemediğimiz…
|