Havadaki nem ve sıcaklık üzerime yığılan bir ağırlık gibi, alabildiğine çöktü. Alışılagelmiş, yaşamaya zorunlu kaldığımız günlerin hissettirdiği hüzün de vardı üzerimde. Mecburi yapılması gereken işler günlük yaşamımda zamanımı hızla tüketiyordu. Bazen işimin gücümün yanında müzik dinleyerek zamanımı harcarken, arada sırada çok uzaklara dalmış olarak buluyorum kendimi, düşüncelerimden sıyrılarak geliyorum kendime…
İnsan, bazen hem başkaları tarafından hem kendi tarafından bilinçli yada bilinçsizce duvarları örüyor etrafına. Kendini dinlemek için. Yalnız kalmak için. Yalnız kalmak bende bir ihtiyaç haline geldi üstelik. Düşündüğümde; öyle çok an’ımı yitirdim ki başkaları için. Liyakatsızca görev yapan insanlara, müşterilere, eş dost akraba vs…
La Edri’nin söylediği gibi, “hayatından gün çalanlara değil, gününe hayat katanlara değer ver”. Biran durduğumda, durmadan bir şeyleri kaçırdığım duygusu sarıyor zihnimi. Oysa yaşam yolumda yol alabilmek için bir şeyleri kovalayan değil kovalanan olmak gerekirdi belki de. Geçmişteki hikayelerimi anımsayarak, doya doya yaşayamadğımı düşünerek, şimdi böyle dalıp dalıp gidiyorum an gelince. Hayatı, hala daha yeteneklerimiz ölçüsünde, öğrenerek geçiriyoruz yıllarımızı anlayacağınız. Bazı gerçekleri görebilmemiz için uzun yıllar geçmesi gerekiyormuş demek. Şimdi ise veya günün birinde, başka bir yerde, başka bir zamanda bu duygularım yazılmayı bekleyecek benden… Ne tuhaf! şimdi yazamıyorum… Hava da çok sıcak üstelik.
Şuan şimdi bu eski 45 lik müzikleri dinlerken, ruhuma doğru ufaktan ufağa yayılan, suya, yağmura, denize, hasret çağrısı yapar gibi belirgin duygular hissediyorum. İnsanın içine işliyor anbean. Nem çok ya. Terliyorum dinlerken biraz. Tuhaf, bir tatlı heyecan da kaplıyor içimi. Müziğin o güçlü etkisi bu… Bir sessizlik atmosferinden geçiyor olmam, bozuyor düşüncelerimin akışını… Bir hüzün kapladığı için, susmayı tercih ediyorum zihnimdeki laf kumkumasına karşı. Yüreğimle zihnim birbirine karşı üstünlük taslıyor bu günlerde… Tuhaf, zıtlıklar yaşıyorum… Yaz iken kışı istiyorum, kış iken yaz mesela…
Sıcak hava, zaten yazı yazma, kitap okuma isteğimi alıyor elimden, bunu da itiraf etmeliyim buraya. Oysa okumak güzel şey. Okuyunca anlıyorum hayatı. Ama kitap okumanın sevinci yanında, bazen de bir hüzün, bir acı , buruk bir sevinç yayılıyor içime… Bazen ufak tefek, yerli yersiz ayrıntılara takılıp kalmakla geçiyor zamanım. Bu ayrıntıları atlamayı öğrendiğim an biliyorum ki yaşamım daha keyifli olacak sonra. Daha az yıpranacağım…
Bir de yazmanın hissettirdikleri var… Yazmanın durumu daha farklı. Her istediğini yazamamanın sıkıntısı ve zorluğu var biraz. Daha sonra yazarım diyerek ertelediklerim… Susmak… Yasakları kaldıramamak... Ya da yazarken, bazen de mutsuzluktan, ayrılıklardan söz etmeyi tercih ediyorum. Yaşanılan hüzün ve üzüntüler insanı kederli anlara doğru sürüklemesinin verdiği acıyıda yaşıyorum yersizce… Ama her şeyi yazıp bitirdikten, sonlandırdıktan sonra bir rahatlama duygusu yayılıyor içime doğru. Bitiyor bende herşey. Bir devir biter gibi kapatıyorum sayfayı. Benim olmaktan çıkıyor. Bu duygu da öyle bir şey ki kelimeler yetersiz. Büyük bir haz verici… Ve ben hayalleri ve duyguları olan biri olarak genede yazmayı hep tercih edenlerdenim…
Ne mutlu…
|