Hayatımızın bir rüyadan ibaret olduğuna inanıyorum. İlkönceleri bu konuda zihin karışıklığı yaşıyordum, rahatlılıkla kendimi ikna etmeyi başardım diyebilirim. İnsanlardan bir şeyleri kısıtlamaya çalıştıkça isteklerinin hep ihtiyaçlara yönelik olduğunu görebiliyorum. Kızım Başak mesela. oyun oynamak ve oyuncak almak hep önceliği. Birlikte dışarı çıktığımızda her defasında oyuncak alma arzusunu dile getiriyor, bu isteğini geçiştirebilmek için uygun kelimelerle ikna etmeye çalışıyorum. Neden hep oyuncak almak istediğini sorduğumda; “bilmiyorum, seviyorum, oynamak istiyorum” diye cevap veriyordu.
Neden istediğini dahi bilmeyen kızımda aynen benim gibi galiba. Bu yeryüzüne nereden gelip nereye gittiğimizi bilmiyorum ama hep bir şeyler yapmaya çalışıyordum. Oyuncak bebeklerini defalarca giydirip çıkaran kızım gibi bir şeyler üretebilmek için elime geçen her kitabı okuma isteği, her defasında yeni bir şeyler öğrenme arzusuyla dopdoluyum.
Zihnim öğrenmeye aç. Neden okuyorum veya neden yazmaya çalışıyorum. Zaten sonumuz ölüm olmayacak mı? Bizi sevenler biraz üzülecek sonra unutup maziye gömmeyecekler mi? “Olsun ama ben yine barbie bebek istiyorum” diyen kızım gibi evet öleceğiz ama ben genede birşeyler üretmek istiyorum. “madem yaşıyorum, yazayım.” . “madem yaşıyorum okuyayım” diyorum. İhtiyaçlar listesinin en başında yer alıyor. Çocuk ruhu gibi. çocuklar gibi istiyorum.Bazı insanlar var mesela. Adi meşguliyetlerine veya liyakatsız sahip olduklarına veyahutta kendi ihtiraslarını en yüksek tepeye koyarlar, kıymetlendirirler olağanüstü iş yaptıklarına inanırlar ki onlardan değilim.
Bu kimseler kendilerini pek de mutlu görürler ya. Oysa bizim gibiler de kendi dünyamızda, küçük bahçemizi çiçeklendirmeye çalışmak; güneş ışığını daha çok görmeye daha çok aydınlanmaya çalışmak; ilerlemek için gayret göstermeye çalışıyoruz ufaktan ufağa. İç dünyamdayım. Sohbetimi yapıyorum insanların hayrına, iyilik uğruna güzel şeyler yapmalıyım diyorum. Başak kendine oyun arkadaşı ararken ve kalabalık ortamları severken ben ise yalnızlıklara koşuyorum. O, gürültü patırtıyı severken ben sessizliği seviyorum. O, karı severken ben yağmuru seviyorum. O, dışarıda bulunmayı severken ben eve kapanmayı seviyorum. O, gündüzü severken ben geceyi seviyorum.
Eh! nihayetinde, ne zaman yalnız kalırım ne zaman kendimle başbaşa kalırım diye ortam değerlendirmelerini yaparım. Çoğu kez de yapamıyorum. Zihnim karmakarışık oluyor. Başağın uyku saatini beklerken kendimi o saatten sonrasına hazırlamaya çalışmak hiç de kolay olmuyordu. Ömer’in eve geç saatte gelmesi benim için avantaj gibi gözükse de beni zaten rahatsız etmemeye özen gösteriyor. Özgürlüğüme sesini çıkarmaz çünkü. ortak noktamızdır özgürlüğümüz.
Başak ne de olsa daha çocuk. Bizleri anlayacak yaşa gelinceye kadar ona mümkün olduğunca ilgi alaka göstermek durumundayız. Arkadaş ortamlarında onunla oynamaya çalışan arkadaşlarıma beni şikayet dahi ediyor bu arada. “annem benimle oynamaz ki”. Haklı. Ama iyiki var hayatımda. Ondan çok şey de öğreniyorum . Onun çocuk ruhu farklı benim çocuk ruhum farklı olsa da. Saat akşamın dokuzu olunca oyuncak kuzusunu alır ve yatağına gider.
Bende kendimle başbaşa kalıyorum. Başak gibi benimde isteklerim bu saatten sonra başlıyor.
Elime geçen fırsat bu! Değerlendirmeliydim. İç dünyamla geçirdiğim vakit bana o sizin bildiğiniz yalnızlığı hissettirmiyordu. Benim yalnızlığım daha çok yapmak istediğimi yapabilmem için değerlendirdiğim, ihtiyaç duyduğum zamandı. Kimseye bağımlı kalmadan, özgürce. El etek çekildiğinde bütün birikimimle başbaşa kalma halimdi bu. En benimsediğim, sevdiğim anlarımdır. Dünyanın o gizemli derinliğine doğru ilerleyerek kapılarını bana açtığı anda; karşılaştıklarımla yaptığım sohbetleri kayıt altına almayla geçen zamanım en kıymetlisindendi..
Yapacak o kadar çok işim vardı ki. Zamanımın nasıl geçtiğini anlayamıyorum bile. kafamı eğiyorum saat on. Kafamı kaldırıyorum saat üç. Yelkovan koşuyordu habire. Yalnız kalmanın planlamasını yapamazsın. O kıymetli zamanı sana yaşam verir. Son söz onundur her zaman. İçinde bulunduğun gerçek senin yaşamındır.
|