Beni bilirsiniz içine kendimi sokmazsam hiçbir şey anlatamam. Öyle bilimsel, teorisel, teknik, politik… Falan beni bağlamaz. İlle özne ben olacağım. Ki o olay her ne ise, bana etkisini anlatmaya çalışacağım. E şimdi de konu dostluksa anlatacağım şey dostluğun ne kadar yüce bir şey olduğu değil, benim dostlarımın beni ne kadar iyi hissettirdiğidir. Tüme varanım unutmayın, Ben demek biz demek…
Neyse giriyorum konuya…
Bunalımlı bir güne merhaba demişken bir yazının gizli öznesinde buldum kendimi. Bütün o büyülü iltifatları mütevazı olmaya uğraşmadan, bir hediye paketini parçalayarak açarcasına heyecanla, sahiplendim. Taktım başıma taç misali. Sonra arkamda gizlice sakladığım yazımı çıkardım uzattım “al bak bu da benim kalbimden sana” demek için…
&
İşte o yazım…
Nedense, burnumu her işe sokmaya çok meraklıyımdır, yaparım diye atlayayım sonrada altında pestilim çıksın. Yahu bir rahat bırak kendini kadın. Tek tek yap, zamanı gelince yap. Hatta yapma, zorun mu var senin aklından?
Kendimi nasıl programladıysam artık biyonikleşiyorum sanırım. Ama bu sıralar sık sık “eror” veriyorum. Biraz askıya alıp, yeni sürümümü yüklemek gerekecek, yoksa dijital patlama 1 filmini çevireceğim yakında. Benden geriye H2O zerrecikleri yayılacak atmosfere.
Böyle zamanlarda çok geveze olurum , beynim o kadar hızlı çalışmaya başlar ki onu sadeleştirmek için ha bire anlatırım,konuşurum.vıdı vıdı ….
Bir dişlim kırılır ve boşa sarar zincir, ben anlamam. Ne zaman ki bakarım yerimde sayıyorum “hımm”derim “sarmışım gene”
Ya da tam tersi,
Hani sanki çok dik bir yokuştan, bayır aşağı son sürat gidiyorum ve şaşkın şaşkın manzarayı seyrederken birde bakıyorum ki frenler patlamış!. Son sürat, deli inat, işte ben…
İşte öyle zamanlarımdan biri. Her şey kontrolden çıkmak üzere…
İnsanoğlunun en güçlü fren sistemi nedir bilir misiniz?
Söyleyeyim.
Dostları!.
Siz ne zaman kayışı koparmış bayır aşağı yuvarlansanız gelir el frenini çeker ve sizi kazasız belasız yolun sağına alır. Kalbiniz yerinden çıkacakmış gibi soluklanırken sakince “tamam, geçti, her şey kontrolümüz altında, yanındayım…” der gözlerinize bakarak.
Sizi bilmem benim böyle el frenlerim var çok şükür birkaç tane. Gözlerimi kapatıp kumandayı onlara devretmekten bir an tereddüt etmeyeceğim insanlar bunlar. Bana yolun neresinde olursam olayım harita olan, kaybolmaktan alıkoyan insanlar.
Bazen hayatın deli temposunda unutuyorum onları sarı sayfaların arasında, bazen kısa sürede bazen yıllar sonra aynı coşkuyla fırlıyorlar karşıma, daha bir gün öncesiymiş ayrılığımız gibi “ …nerde kalmıştık…”diyorlar. Seviyorum bu duyguyu. “Yahu aradaki onca yılda başımdan neler geçti biliyormusun” u, bir kahve fincanı yudumunda anlatıveriyoruz birbirimize.
Hayat çoğunlukla ayrı şehirlere ayrı yaşamlara savurur dostları, kendi hayatımızı yakalamaya çalışırken ayrı düşeriz. Telefon, mail, kısa birkaç gün tatil demektir artık temasımız. Ama gönülden ama kalpten ama sımsıcaktır her daim.
Hepsinin de bıraktığı tat ayrıdır. Kimi acı kahve tadında tiryakilik yapar, kimi sıcak çikolata, içinizi ısıtır, neşe verir, kimi sohbetiyle sarhoş eder, kimi ayaklarınızı yere bastırır.
Böyle iki misafirim oldu bu ay. İkisiyle de dostluğum 12 yılı aşmış gitmiş. Birini en son 8 sene önce diğerini birkaç ay önce görmüşüm.
Ama daha ilk dakikada aynı şey oldu. “..nerde kalmıştık..”
Biri geldiğinin akşamı başladı serzenişe “…hadi daha yemek hazır değil mi?, aç bıraktın beni…”. Ben bütün yüzsüz ev sahibeliğimle “ yardım et o zaman da hemen hazırlayayım, hayret bir şey!..”dedim. Sonra bana bir harita çizdi dostum, son günlerin telaşlı trafiğiyle paniklemiş bana yol gösterdi. “Bak şöyle şöyle yaparsan bu işi halledersin” dedi.( Bu işin ne olduğunu pek yakında paylaşacağım sizinle merak etmeyin.). Sonra da “ben tatil yapacağım senle uğraşamam “dedi ve gitti.
Ama ben elimde haritam keyifle el salladım arkasından, yaptı gene giderayak yapacağını, umutları serpiştirdi bir yerlerime, düğmeme bastı, gitti.
Diğeri... Onunla gün içinde iş gereği o kadar telefon konuşması yapar ve mailleşiriz ki, ancak karşımda gördüğümde, en son 8 yıl önce görüştüğümüzü hatırladım. Doğal olarak o da beni karmaşa ve yoğun trafik içinde boğulmuş buldu. Ve farkında olmadan benim bıraktığım ipleri gözüme sokarak “..yapma, bırakma, sıkı sıkı sarıl, halledeceksin…”dedi.Ben ne kadar paniklemişsem o o kadar sakin ve emindi. Puzzle daki eksik parçam oldu. Bütün şekli görmemi sağladı.
Tam ihtiyacım olduğu anda iki dostum çıktı geldi ve kendi gözlüklerini uzattı bana, Onların gözüyle kendime ve olaylara bakayım diye. Dostluk bu dur işte. Doğru zamanda size kendi gözlüklerini uzatır ve hayata birde oradan bakmanızı sağlar, bir kez bakınca da işler mutlaka düzelir.
Bana benden çok inandıklarını gösterdiler, bana beni gösterdiler, ayna tuttular,..ışık oldular..
Sonuç çok işe yaradı. Ben bütün gücümü, enerjimi adadım bu işe. Döndüm normale. Yolun sağında moladayım şimdi. Güç topluyorum. Hepinize böyle güzel dostluklar diliyorum.
İyi haftalar...
|