Bazı sabahlar zordur. Kalkarsınız, çıplak ruhunuza tek tek görevlerini yani giysilerini giydirirsiniz. Dakikalarca gardırobun başında ne giysem diye düşünürsünüz, bedeni giydirmek kolay da ruhu giydirmek en zoru.
Küçük çocuk inadıyla isyan eder sabah sabah “ben onu çevmiyommm, bunu da çevmiyommm….” Derdi giyinmemektir çünkü. Sorumluluklarını tek tek üzerine geçirmekten hoşlanmıyordur o anda.
Bu günlerde ne kadar rengârenk çiçekli böcekli elbiseler giymeye çalışsam olmuyor. Hani derler ya çok sakil durdu bu sende diye, aynen öyle. O kadar yorgun ki ruhum ne yaparsam yapayım neşelendiremiyorum.
Eski fotoğraflarda gülümseyen o surata bakıyorum, bakışlardaki o yanıp sönen kıvılcım, enerji şimdi yok!.
Şu günlerde yok diyelim ya da.
İlk defa, enerji verecek vitaminler mi alsam derdindeyim. Sanki eski model telefon gibiyim, her gün yeniden şarz edilmem lazım. Batarya bitmiş te haberim mi yok acaba.
Hüzün hüzün hüzün…
Eteklerim dolmuş taşıyor. Ben neşeli olmak istiyorum, enerji dolu olmak istiyorum. Ajandamda haftalardır ertelediğim projelerimi gerçekleştirmek istiyorum.
Gidip gidip duygusal, hüzünlü müziklerde sonsuzluğa dalmak değil, şıkır şıkır oynak bir müzikte raksetmek istiyorum.
“Tamam, harikasın ha gayret, bak oluyor, biraz daha dayan… “diye kendimi motive etmek değil, “yeter patlayacaksın, otur biraz dinlen…” demek istiyorum.
Bıkkınlıktan, yılgınlıktan, tembellikten değil, koşuşturmaktan eklemlerim ağrısın ama içimi sonsuz bir tatmin ve huzur kaplasın istiyorum.
Şöyle kuvvetlice “silkelen ve kendine gel!” demek istiyorum, ama ona bile halim yok.
“bak, hadi bu sefer son, şimdi kalkıyorsun şu tembel köşenden, randevularını alıp çıkıyorsun dışarıya tamam mı!” diyorum, bunun için hazırlanıp süslenip, evraklarımı hazır hale getirdiğimde birden bu kadar hareketin beni ne kadar yorduğunu görüyorum ve biraz dinleneyim SONRA, kısmına geçiveriyorum kolayca.
Dayanılmazım yani bu günlerde.
Tamam mevsim dönüşümü dedik, bahar yorgunluğu dedik, Satürn’e çattık, iş stresi dedik,…
Dedik de suçluyu bulmak, suçu başkasına atmak çözmüyor ki sorunu.
Çözüm nerde onu bulmalı. O sihir, o güç her neyse, her nerdeyse, kimdeyse…
Onu bulmalı işte. Bir an önce!
Gittiği gibi gelsin demek çözüm olabilir mi?
Aslında bazen olur. Hiç yüz vermem içimde büyüyen huysuza, yatar kalkar, tembel tembel dolaşır ortalıkta pijamalarıyla. Dikkatimi çekmek için taklalar atar, umursamam.
İçerde bas bas bağırmasını duymazdan gelirim, bakar benden fayda yok, gider değiştirir üstünü, tıkıştırır gardıroba huysuzluklarını. Giyer üstüne cıvıl cıvıl şakıyan ben’i çıkar karşıma…
“Tamam, işte böyle” derim, göz kırpar aynada kendime, çıkarım dışarıya…
Ama bu günlerde aynaya bakmak da gelmiyor içimden. Gözünün feri sönmüş beni görmeye dayanamıyorum. Bu kadar cıva modunda olmak her an şekil değiştirmek ve süreklilik sağlayamamak posamı çıkardı benim.
Kendimi bu kadar didiklerken dışarıda olan biteni takip edemiyorum. Hayat koşuyor önden ben boş gözlerle bakıyorum ardından.
Birileri optimist taklalar atarken, ben, bardağımdaki yarım bardak suyun sıkıntısındayım. Biterse kim kalkıp dolduracak yeniden…
İşte böyle…
Açtım bu sabah gardırobumu ve tek tek giyindim. neler varmış bu günkü menüde; çocuklara kahvaltı hazırla, onlarla oyun oyna, işyerindeki sorunlu hasar ve tahsilatları takip et, öğleden sonra üniversite de ders vereceksin, eve geçerken markete uğra, yemek hazırla, çocuklar la ilgilen, masal oku, uyut, yarın ki ders hazırlığı…
İyide yoruldum şimdiden ben!, güne başlamadan şöyle bir çay-gazete keyfi mi yapsam acaba!
Hayırlı sabahlar…
|