Bizim evin halleri.
İki gündür suluboya resim yapma hevesindeler iki kardeş.
Biz resmin kâğıda yapılanını biliriz, hadi koltuk ve duvarlardaki “kazara oldu anne” imzalı olanlara da alışkınız bir süredir de…
Kendi vücudunu Avatar misali boyamak, hızını alamayıp birbirinin yüzünü gözünü boyamak fazla geliyor anne denen sonsuz sabır küpüne bile.
Benim bazen abartılı şekilde müsamahalı olduğumu düşünür teyzem. “pes artık bu kadar da olmaz “ diye hem bana söylenir hem çocuklara, Bizimkiler benden yüzlü olmanın şımarıklığıyla “ama annem izin verdiiiii…” derler. Ben bakarım Acuş çok kızgın sessizce çocuklara işaret ederim yok oluruz ortadan, o sakinleşene kadar. Allahtan uzun sürmez cinnet anları, Adile Naşit’in bizim ev şubesi olarak, kıyamaz hiçbirimize alır gene kanatları altına.
Anneciğim son günlerinde beni ona emanet etmişti, kapı ardından konuşmalarını duymuştum ve ağlayarak uzaklaşmıştım oradan. Şimdi kendimi annesiz hissettiğim her anda çocuklarımdan çok ben şımararak, nazlanarak uğraştırıyorum onu. İki kendi çocuğu, iki benimkiler birde hepsine bedel benimle uğraşıyor ve inanırmısınız hepimizin hakkından geliyor. Aslında atlamayalım kocamı da ekleyelim listeye…o bile kendi annesine yapmadığı nazları yapıyor Acuş’a.
Ona neden böyle sesleniyoruz?. Ata yeni konuşmaya başladığında Teyze diyemediği için kendi kendine bu ismi taktı ona. Hepimizin o kadar hoşuna gitti ki artık ona gerçek adıyla seslenen yok. Ada doğduğunda direk bu kelimeyi duyduğu için gerçek isminin Acuş olduğunu düşünüyor.
Cumartesi akşamı parktan dönüşte ikisine de duş aldırdım, sabah kalktık boyalarını istediler. Onlar içeride resim yaparken! Bende diğer oda da ders çalışmaya başladım. Arada gelip benden yeni kâğıt istediler ben gözümü bilgisayardan ayırmadan bir kâğıt alıp uzattım…
Tam o anda burnumun dibine masmavi minik bir el uzandı kâğıdı almak için. Başımı ekrandan çevirmeden gözlerimle o mavi şeyin geri çekilişine kitlendim ve Aman Tanrım!!
“yoo hayır, bunu yapmış olamazsınız…” derken, o mavi şeyin daha büyüğü girdi içeriye!, boyalı suratın içinden güçlükle gördüğüm o afacan yeşil gözleri tanıdım hemen, bu benim oğlum!, yani öyle olmalı…
İnsan bilemiyor tabi ne yapacağını, Anne olarak direk, boyanın vücut tarafından emilmesi çocuğuma zarar verir mi falan diye düşünüyor insan.
Tamam, peki, yalan… İlk olarak bu mavi şeyler nasıl eski beyaz hallerine döner diye düşünüyor ve onları takip eden dağınıklık için çıldırma pozisyonuna geçiyor…
Ama
Ama işte bende saklı bir iflah olmaz yaramaz var ya içerde, işte o galip geldi ve kahkalarla güldüm hallerine.
isim taktım onlara AvATAr , bir de ADAvar!. Onlar zaten benden keyifli pek mutlu oldular. Neyse, tekrar banyo, ortalığın toplanması,iş seyahatindeki babamıza telefonda ballandıra ballandıra anlatma faslı….
Bu sabah, acuş geldi, ben yine bilgisayarda çalışıyorum, onlar yine içeride boya! Yapıyor, Fonda Acuş’un çığlığı!. Ama gerçekten çıldırmış, savunmaya geçiyorlar hemen “ ama annem bize kızmıyo kiiiii….” .
“Annenize de başlarım size de….” Cümlesini duyduğum anda apar topar kaçtım odama. Söylenerek masayı, sandalyelere dökülmüş boyalı suları temizlemeye başladı.
İki minik Avatar’ı sessizce kaptım banyoya götürdüm- Allahtan zekiler deliyi görünce değneklerini saklıyorlar- gık demediler, yoksa boyaları ellerinden alındı diye kıyametler kopardı evde.
36 saat içinde üçüncü banyolarını da yaptılar. Sanırım bir süre boya yapmazlar, bir süre de yıkanmazlar. Bir de sanırım uzunca bir süre Acuşu kızdırma-zlar(yız!).
En azından akşama kadar!
|