Hüzünler biriktirmişsin gönlünde. Mum ışığının ürkek titrekliğiyle aydınlatıyorsun etrafını. Ama dibine kadar sokulmak gerek, yoksa loşluğun engeller gerçek seni görebilmeyi.
Hüzün biriktirmişsin gene gözbebeklerinde. Bir baksalar derinlerine, kaybolacaklar geçmişinin özleminde. Uzaklaşmak sevgilerinden, yılların ardına toprağın altına atmak en sevdiklerini…
Yormuş seni.
Haykırmışsın umutsuzca, kabullenmişsin çaresizce.
Dönüp gitmişsin sessizce…
Hüzünler doldurmuşsun her veda da bavuluna tıka basa.
Açılmamış, yerleştirilmemiş bir daha yerlerine. Öylece tıkılı kalmış, hapsolmuş kalbinin derinliklerinde. Daha az önce çok yorucu bir yoldan dönmüş bir yolcu gibi.
Biraz dinleneyim, kendime geleyim açarım bavulumu, yerleştiririm içinde taşıdıklarımı. Kimini kirliye atarım kimini dolaba yerleştiririm demişsin.
Demişsin ama yıllar var açamamışsın. Korkmuşsun, yüzleşememişsin.
Yıllar hüzün tozları biriktirmiş üzerlerinde,
Aslında sevmişsin de kuytu gizini galiba. Beslemiş seni fark etmesen de, demlenmişsin, olmuşsun yani aslında.
Atmaya kıyamadan hiçbir hatırayı hep biriktirmişsin. Hepsini kendi bavulunda açmadan saklamışsın.
*
Ne garip.
*
Şimdi...
*
Şimdi bavullar dolusu geçmişin saklı. İlk günkü gibi. Üzerine yılların tozuyla birlikte hüzün tozları birikmiş.
Biliyor musun en sevdiğim halin olmuş bu halin.
Yani gözlerini daldırıp geçmişine, her bir bavulun önünde geçirdiğin ayinsel tören anların. Dışarıya tamamen kapalı, tek kişilik bir filmin galasını yapıyorsun her seferinde. Hayatının bir şeridi geçiyor bütün gerçekliği ile.
Aynı aşkı, aynı hayal kırıklığını, aynı coşkuyu, aynı kaybedişi yaşıyorsun. Dolup dolup taşıyorsun. Farkında oldukların ve yeni fark ettiklerinle tek tek katlıyorsun içindekileri.
Ne kadar zengin olduğunu görüyorsun her seferinde. Ne çok şeye sahip olduğunu yıllarla birlikte.
Neden vazgeçmediğini, bu bavullardan anlıyorum. Seni sen yapan her detayı çıkarıyor, katlıyor, özenle yerleştiriyorsun gerçek yerlerine.
Bavullar biriktirmişsin, hüzün tozları üzerinde.
Hepsi sen, hepsi sana ait, hepsi senin.
Senim 7 yaşın,17 yaşın,27 yaşın 37 yaşın…
seninle yola çıkanlar, sana katanlar ve senden çalanlar!..Ve senin kattıkların onlara! …
Hepsi orada, hepsi sende saklı.
Ne cesur bir yolculuk bilemezsin. Yanına sadece kendini alıp dalıyorsun bilinmeze. Meşalen kalbin, gözlerin rehberin.
Duygu yüklü, hüzün yüklü onlarca şarkı çalıyor kulaklarında, her birinin sözleri yol gösteriyor, ışık oluyor, evet diyorsun. Evet tam olarak bu, şu anda hissettiğim.
Şarkılardan kendi falını tutuyorsun ve her seferinde şaşırıyorsun.
Kendini özlüyorsun geçmişinden bir kesitte.
Gülümsemen yayılıyor dudaklarına, gözlerine hüzün. Yaşadığın coşkuyu özlüyorsun. Yaşadığın acıya üzülüyorsun.
O en sevdiğinin yılların ardında kalmasına isyan ediyorsun. Seni var edenin sadece bir mezar taşından ibaret kaldığını görüp isyan ediyorsun. Gerçeğin acımasızlığı çarpıyor ıslak yanaklarına. Onsuz ne kadar yalnız, ne kadar çorak kaldığını, ne kadar eksik kaldığını hissediyorsun için kavrularak. Özlemek ne demek dibine kadar öğreniyorsun.
Sonra gündelik hayatın çarkında özünden ne kadar koptuğunu hissediyorsun.
“benim en güzel düşlerim içimde kaldı” diyor kulağına gelen nağmeler, bir daha, bir daha dinliyorsun… Garip, bu şarkıda deli gibi anneni özlüyorsun! Belki de onun ardından, iki kaşının arasında oluşan o ince çizgiye baktıkça hiç unutmuyorsun aslında, kimbilir!
Hatıraların çıkıyor yılların ardından karşına. En son nerde, nasıl bıraktığını hatırlamaya çalışıyorsun. Sonra kendi geldiğin nokta şaşırtıyor seni,hayat denilen yolculukta “kimdim kim oldum bunca zamanda “ diyorsun bir anda..
Yaşadığın her anın seni bugüne hazırladığını, seni sen yaptığını görüyorsun. Ve aslında çoktan hesabını kestiğini geçmişle.
Ve aslında ne kadar dolu yaşadığını. Ne kadar şanslı olduğunu, Ne kadar değerli hatıralar biriktirebildiğini...
Ve o hazan renkli kıyafetin en sevdiğin kıyafetin olduğunu düşünüyorsun. Sana en çok yakışan. Yalnız ayin gecelerinde üzerine geçirip aynada bakıyorsun kendine. O buğulu gözlerle bakan, yaşanmışlıklarla bakan kadın, çok güzel geliyor gözüne. Asil, zarif ve hüzünlü…
Yaşadığı her anın hakkını vermiş, dibine kadar sevmiş, zor da olsa dik durabilmiş, hep biriktirmiş. “Ne küslük var ne pişmanlık kalbimde… Yürüyorum…” diyor fondaki şarkı.
Sessiz, derinden… Katmış… katmış narin ruhuna hayatı. Yaşanmışlıkların içinden gelen o dopdolu gözlere, dudağının kenarındaki kendinden emin, mağrur gülümsemeye takılıyorsun ve göz kırpıyorsun ona.
Çok Şükür, diyorsun. Bütün yaşanmışlıkların için!
Çok şükür diyorsun, söyleyemediğin hiçbir şey kalmadığı için!
Bir ayin daha bitiyor, çıkartıp hazan renkli elbiseni bavuluna yerleştiriyorsun…
|