23 yaşındaki benle 38 yaşında ki ben aynı değil. Ben de biliyorum. Ben de değişiyorum.
Hayatı paylaştığınız insanla değişiminiz paralel olmadığında, farklı sapaklarda birbirinizden koptuğunuzda ve maalesef bunu fark etmediğinizde zordur beraberlik. Ağırlaşır, hantallaşır, mutsuzlaşırsınız…
İçiniz de bir dolu öfke birikir, hazımsızdır artık kalbiniz. Günlük konuşma diline girmiştir sitem geçirilmiş laflar. Büyük tartışmalara, kendinizi anlatmaya, kırılmaya, küs kalmaya mecaliniz kalmadığı için laf arasına sıkıştırmaya çalışırsınız içinizde birikmişleri.
Çünkü İnsan beyninin, en fazla dürüstlüğe ihtiyacı vardır.
Kendine dürüst olmaya.
Bu da öyle zordur ki. Çünkü içiniz de kimseye söyleyemediğiniz itiraflar vardır. Kendi kendinizi kandıramadığınızdan, ikna edemediğinizden yalanlarla…
Her şey berrak olmalıdır orada. Ve dil o berraklığı sağlayana kadar döker bütün artıkları. İçerden çağlayarak gelir, tutamazsınız. İlle çıkacak bir delik, bir an yaratır kendine. Sonrasında söylenenler pişman etse de, öyle görünse de aldanmayın sakın. İçerde derin bir “OHH” dur yaşanan. Ve büyük bir temizliktir yapılan…
Beyin, temizliğini yapmış ve rahatlamıştır. Ha sonra yine biriktirmeye başlar ufak ufak o başka. O kaçınılmaz…
Üniversite bitip, iş aramaya başladığım dönemde, bir iş görüşmesinde, daha kapıdan girer girmez, görüşme yapacağım yönetici bana bakıp “Defne Samyeli’ne ne kadar benzediğinizi biliyor musunuz” demişti. O zaman fark ettim Defne’yi ve ilgi alanıma girdi ister istemez. Yıllarca ne kadar SEVİYELİ bir evliliği, iş hayatı, başarıları var diye takip ettim onu beğenerek. Geçirdiği ağır hastalık, eşinin ciddi iş hayatı krizi ve birbirlerine verdikleri destek, güzel çocukları hep artılarla yüklü bir yaşam kalitesi olarak önümüze serildi…
Ama…
Bu evliliğin bitişinin ardından ortaya dökülenler gösterdi ki;
İçerde olan biteni, bir Kadın la bir Erkek arasında yaşananları kimsenin anlamasına, yorumlamasına imkân yok muş gerçekten. Onu gördük bir kez daha…
Son günlerde medya da karşılıklı dökülen, haykırılan çirkinlikleri gördükçe yukarıda yazdıklarım şekillendi beynimde.
Bu bir magazin haberi yorumu değildir. Bu yazdıklarım Kadın ve Erkek dünyasının, ilişkinin, evliliğin, insanın özüdür. Yaş, konum, beraberliğin süresi, kişilikler, yaşanan yer, konuşulan dil …ne olursa olsun tek gerçek Bir Kadın ve Bir Erkek tir.
Her ilişki kendine özeldir, Tetikleyen sebepler, kırılma noktaları farklıdır ama süreç hep aynıdır.
BİRBİRİNE PARALEL DEĞİŞMEYEN KİŞİLİKLER, HAYATLAR, BİRİKİMLER…. VE NİHAYETİNDE YABANCILAMIŞ İKİ İNSAN.
Hayat o kadar yorucu bir şekilde çıkar ki karşımıza, bir bilgisayar oyunundaki araba yarışı gibi. Önümüze aniden çıkan virajlar, uçurumlar, yolda ki engeller ve son sürat giden biz. Frene basmadan, basamadan, kontrolü kaybetmeden bir de üstelik yanımızda ki diğer arabayla yani partnerimizle aradaki mesafeyi açmadan, farklı yollara girip kaybolmadan bitirmeye çalıştığımız bir yarış bu hayat denilen.
O kadar hızlı gidiyoruz ki başımızı yana çevirip bir an göz göze gelmeyi atlıyoruz çoğu zaman. Ama yapmalıyız. Sık sık yan camdan, dikiz aynasından takip etmeliyiz, göz göze gelmeli gülümsemeliyiz.
Bazen yan yana gitmeli camı sonuna kadar açıp ona göz kıpmalıyız. Sis bulutuna girdiğimizde güçlü olan öne geçip arkasındakini kollamalı. Bazen ardına geçip moral vermeli “sen yaparsın, ben hemen buradayım” demeli. Bazen yola yalnız devam etmesine izin vermeli kısa bir süre, sessizce ardında gitmeli. Ama hep fark etmeli birbirinin yolunun nasıl olduğunu. Virajlı mı, sisli, buzlu mu, kır yolu mu, uçurum kenarı mı? Hep farkında olmalı ve kollamalı birbirini.
Basıp gaza gitmeyi düşünen, Bu benim yolum diyen, gerektiğinde durup yetişmesini beklemeyene ne demeli bilmem. Ya da yolda başka bir araç bulup yola onunla devam etmek isteyenlere ne demeli.
Aslında HİÇ BİR ŞEY…
Her kesin kendi kararıdır demek ve saygı duymak ve eleştirmemektir hayat görüşüm. Dedim ya bir Kadınla bir Erkek arasında olanları başka hiç kimsenin anlayabileceğine, yorum yapabileceğine ve hatta karışmaya hakkı olduğuna inanmıyorum.
Ama bir tek şey olmalı diye düşünüyorum ısrarla.
SUSABİLMEYİ BAŞARMAK!...
Gördüğümüz, duyduğumuz bütün o SEVİYELİ ilişkilerin sonunda SUSABİLMEYİ BAŞARAN İnsanları takdir ediyorum. Ve ne kadar güçlü olduklarını düşünüyorum. Zor çünkü biliyorum. Şu beynimize söz geçirmek, o içerde temizlik yapmak için delirirken dilimize SUS diyebilmek!.. Zor!
Ama bilinmeli ki anlatılanlar üçüncü kişiler için sadece kendi değer yargıları, kendi yaşanmışlıkları içerisinde bir anlam ifade eder. Ve o anlam kesinlikle yaşayanın ya da anlatanın gerçekliği değildir.
Ve en büyük cevap susabilmektir başarabilirseniz. Direk alır muhatap cevabını o zaman.
Ama derdiniz anlaşılmak değil can yakmaksa konuşun konuşabildiğiniz kadar ne diyeyim.
Başa gelen çekilir.
Son söz o zaman ;
Neyzen Tevfik’in dediği gibi “ Hayat üç buçukla dört arasındadır. Ya üç buçuk atarsın ya da dört dörtlük yaşarsın!.
|