Çığlık atabilir misiniz?. Korktuğunuz için değil, ani bir refleks olarak değil, laf olsun diye, çılgınlık olsun diye, oyun olsun diye, atabilir misiniz? Yalnızken değil yanınızda biri ya da birileri varken. Ama avaz avaz ama ciğerlerinizi patlatırcasına?
Ben atamıyorum!.
Yeni fark ettim bunu yapamıyorum. Çok mu lazım, ya da bu da nereden çıktı demeyin bir deneyin. Niye böyle saçma bir şey yapacakmışım da demeyin deneyin.
Eşinizin, çocuğunuzun, dostlarınızın kısaca size delirdi yazık demeyecek birilerinin yanında deneyin bakalım o çığlık çıkacak mı?
Hafta sonu arabada gidiyoruz, çocukların çok sevdiği bir club müziği var CD de. Hani şu otellerde animasyon ekibinin çocukları eğlendirmek için kullandıklarından. İngilizce olarak komutlar veriyor; sağ el havaya…,şimdi sol el…, zıpla…,yerinde dön…, falan filan …ritim çok yüksek ve çıldırıyorlar arkada. Önce babaları söylüyor sonra onlar tekrarlıyorlar, bende onlara eşlik ediyorum neşeyle, sonra “çığlık at…” kısmı geliyor, üçü birden çığlığı basıyorlar. Ben yapamıyorum!, kitlenip kalıyorum.
Çok mu önemlinin cevabı burada işte, çok önemli çünkü çığlık atmak da bir kontrol meselesi. Vücudunu, aklını standartların, kuralların, dışında yönetebildiğinin göstergesi. Toplum kuralları o kadar sarmalamış ki bizi çizgi dışına çıkabilmek için ya deli ya sarhoş ya da çok korkmuş olmak gerekiyor yani. Bunların dışında çığlık attıramıyoruz kendimize ne ilginç.
Çocuklar henüz bu kalıplarda şekillenmediğinden kolay çığlık atabiliyorlar, hatta yeterince abartıyorlar. E kocam da bunu çok rahat yapıyor. Ben niye yapamıyorum. Çünkü ben yapı olarak “aman başkaları ne der…” kısmına çok takılıyorum hayatımda. Eskiden bu çok daha yoğundu, zamanla bundan sıyrılmak için ciddi mücadele ettim ama hala kat etmem geren yolum var demek ki. Gösterge çığlık mı?. Evet benim için çığlık. Şöyle kim ne der diye düşünmeden çığlık atabildiğim zaman bunu başarmış sayacağım kendimi.
Kahkaha atmak da aynı biliyor musunuz? Hani şöyle bir Saba Tümer kahkahası kaç kişi atabilir. ..Ben onu da atamam. Çünkü hep ölçülü olmak, başkalarını rahatsız etmemek üzerine kuruldu eğitimimiz. Her şey ölçülü, kendi kabı içinde yaşanmalı taşmamalı…
İnsanları ikiye ayırmaya başladım. Bireyselliğinin farkında olanlar ve olamayanlar. Ben maalesef ikinci guruptan listeye giriyorum. Bu türler hep verici olur, kendinden önce karşısındakini düşünür, başkalarının ne düşündüğü ne hissettiği kendi hissettiklerinin hep bir adım önündedir.
İlk grupta olanlar içinse tam tersi. Onlar hep “ben ne hissediyorum, nasıl daha mutlu, daha iyi olabilirim” ayrımındadır. Ha burada çok ince bir çizgi var aman takılıp düşmeyelim. Bireyselliğinin farkında olmak bencillikle karıştırılmamalı, O zaman başkalarının haklarına tecavüzden bahsetmek zorunda kalırız çünkü. Anlatmak istediğim o değil. Karşısındakinin haklarına sonuna kadar saygılı ama kendi haklarının da çok çok farkında bir kişilikten bahsediyorum.
Maalesef dedim ya ben ikinci grup kişilik eğitimiyle büyüdüm. Benim ailemde de böyleydi. Ama bunun ben dâhil insanları ne kadar yıprattığını da iyi biliyorum. Sürekli empatik bir şekilde ortalıkta dolaşmak, bakıştan, duruştan, kısaca leb demeden leblebiyi anlamaktan kendini unutuyor insan. “Bana uyar, sen nasıl istersen, olur tabii….” Cümleleriyle yaşıyor.
Oysaki “Hayır…” diyebilmeyi öğrenmek en büyük meziyetmiş biliyor musunuz?
“Hey bir dakika orada dur lütfen, sana katılmıyorum, bunu yapmak istemiyorum, ama sen istediğini yapabilirsin….” Ne kadar sağlam basan bir cümle….
Hiç de zor görünmüyor söylemesi üstelik. E ben niye yıllarca bu kadar zorlandım o zaman.
İşte çocuklarımı büyütürken onlara vermem gereken en önemli eğitim bu olmalı. Hayır demeyi bilen, bireyselliğinin farkında, istemediği sürece kimsenin kimseye bir şey yaptırmaya hakkı olmadığının bilincinde. Kendine de en az başkalarına duyduğu kadar saygı duyan, haklarının farkında ve koruyan olan…
Yani diyorum ki çığlık atan çocukları susturmayalım lütfen. Sustukça sıra bize gelecek!.
Hani reklâmların dediği gibi;
‘Kirlenmek Güzeldir…’
Bir versiyonu da benden olsun
Çığlık atmak güzeldir!...
|