“Huu komşu komşu,oğlun geldi mi?- Geldi.- Ne Getirdi?- İncik boncuk- Kime Kime?- Sana bana.- Başka Kime?- Kara kediye.- Kara kedi nerde?-Ağaca çıktı.- Ağaç nerde?- Balta kesti.- Balta nerde?.-Suya düştü.- Su nerde?- İnek içti.- İnek nerde?- Dağa kaçtı.- Dağ nerde?- YANDI BİTTİ KÜL OLDUUUU.
İşte çocukluğumuzdan aklımızda kalan en büyük felsefi tekerleme budur!. Her biri kendinden önce gelen sorunun cevabı, kendinden sonra gelen sorunun nedenidir. Ve biz minik beyinlerimizde sebep sonuç ilişkisini kurmayı öğreniriz bu şekilde. Ya da sebepsiz ve sonuçsuz hiçbir eylemin olmadığını.
Bir çocuğun öğrenme sürecinde en sıkıntılı dönemi somutluktan soyutluğa geçiş dönemidir. Gözüyle görmediği, eliyle tutamadığı başka bir gerçeklikten bahsedilir. Görece kıyaslama yapmak kolaydır “ benim elimdeki kalem senin elindeki kalemden daha uzun…, sen kardeşinden daha büyüksün gibi. Bunu anlar ama daha mutlu, daha üzgün olmayı, kalbiyle sevip beyniyle düşünmeyi… Tanımlamakta zorlanır.
Dini bilgiler bu aşamada yerleştirilir çocuğa. Misal bir yaratanın varlığından, ona Allah ya da Tanrı dendiğinden bahsedilir. Minik beyninde ve kalbinde hiç görmediği bu çok büyük güç’ü nasıl kabulleneceği soruları vardır. Onu bir şekle, bir surata, bir isme etiketlemesi gerekir beyhude bir çabayla.
Dışarıda korkunç bir fırtına ve yağmur varmış, 5 yaşlarındaki çocuk babasına sormuş “Baba Allah’ın şemsiyesi var mıdır? Yoksa şu anda çok ıslanıyor olmalı!”
…
5–6 yaşlarındaki, mahallenin çocukları oturmuş, Allah ne dir? Kimdir? Onu sorguluyorlar.
— Allah beni yaratandır.
— ha ha seni annen baban yarattı olummm!
- Allah annemi ve babamı da yaratandır..
- ninen ve deden yarattı onları da..
- Allah onları da yaratandır..
Bu sohbet ilk insan Âdem ve Havva’ya kadar gider, orada tıkanırlar,
— e onları kim yarattı peki”
—ben biliyorum, Allah!
—E peki Allah’ı kim yarattı ?
Sessizlik…
Bir an Allah’ın da kendi annesi babası olabileceği gelir akıllarına ama bu işin sonu olmadığını ve sıkıldıklarını fark ederler, üstelik kafaları da çok karışmıştır;
Orda durmaya karar verirler, “ Onu yaratan olmaz, O en son noktadır!”
Buyurun, böylece 6 yaşında, bilimsel olarak Tanrı’nın varlığı ispatlanmış ve oyunlarına gönül rahatlığı ile dönmüş olurlar.
Ve inanırmısınız o günden sonra o konu bir daha kurcalanmaz, Herkes son derece ikna olmuş şekilde ömrünü geçirir bu ispatla!
“Allah baba”.
Zamanla öğrendik tamam o’nun cinsiyeti yoktur, şekli yoktur, her yerdedir her şekildedir falan da… o geçiş döneminde O’nu etiketleme derdindeyken yani, Çok büyük oluşu, en güçlü oluşu, son sözü söyleyen, bizi koruyan ama bizi korkutan da aynı zamanda. Bütün bu tanımlamalar kimlik olarak “baba”ya daha çok uyar genellikle
Çünkü anne de şefkat, anne de nazlanma, anne de sabır ve hoşgörü vardır. Ama baba da disiplin, baba da son söz, otorite, çekinme vardır. O zaman Tanrı da olsa olsa “Baba” olur’!.
Buyurun size bilimsel bir ispat daha!
Bu gün hala çocuklarıma şöyle cümleler kuruyorum “ İyi ki Allah Baba sizi bana vermiş!”
Sonuca bakalım,
Tanrı soyut bir gerçekliktir. Onu Algılamak, sindirmek ve sağlıklı bir şekilde bünyemize yerleştirme aşamasına inanç deriz. Doğruluğu yanlışlığı kişiye göre değişir. Önemli olan tek bir şey vardır. Hangi etiketlemeyi yaptığımızda kendimizi iyi, huzurlu, güvende hissediyoruz. Bunun her insan için kendine özel bir yolu vardır. Hiç ısrara, yaptırıma gerek yoktur. Önemli olan sonuçtur.
Çünkü sonunda her şey ama her şey
“YANDI BİTTİ KÜL OLDU” noktasına gelecektir.
|