Hayaller, büyüdükce hayaller yerini hedeflere bırakıyor ve onları gerçekleştirmek için çok ciddi bir mücadeleye.
O mücadele de bizi yoruyor,yıpratıyor.
E sonuçta küçükken oyuncak araba hayali kurarken şimdi dizelini alma hayali kuruyorsun bunuda baban yapmıyor sen daha fazla çalışarak yapabiliyorsun,o zaman da keyfi kaçıyor.
Yani baba parasıyla hayal kuruluyorken kendi paranla hedef gerçekleştiriliyor.
Buna da büyümek deniyor.
Teneke kutular,
Gelin arabası süslenmiş, içinde duvağını rüzgara karşı tutmaya çalışan gelin, yanında mutlu gülümsemesiyle konuklara hoşçakal eli sallayan damat. Siyah eski model üstü açık chevrolet içinde kahkalarla yeni hayatlarına sürüyorlar direksiyonu. Arkadan tangır tungur sesler geliyor.
Muzip arkadaşların gelenekselleştirdiği teneke kutu bağlama ritüeli gerçekleşiyor.
Rengarenk kutular ,uzunlu kısalı iplerle arabaya bağlanmış,büyük bir gürültüyle sürükleniyor…
Bazen arkamızda görünmez iplerle bağlı, görünmez teneke kutuların olduğunu hayal ediyorum. Biz yürüdükçe, koştukça tangur tungur geliyorlar peşimizden.
Niye teneke diyorum. Çünkü o kadar çok ve o kadar yarım yamalaklarki içlerinin dolmasına fırsat vermeden yeni bir tanesine atlıyoruz. Onuda yapayım, bunuda deneyeyim, biraz ondan biraz burdan. Bir sürü ama hiç birine hakkı verilememiş.
Sadece yarım bırakılmış işler, hobiler, hevesler değil bahsettiğim. Korkular da var …
En çok tangırdayan da o korkular. Halbuki adı üstünde teneke kutusu kadar boşlar. Çıkardığı sese bakıp aldanmamak lazım. Ne kadar dikkat çekerse çeksin, ne kadar “ben hep buradayım” sinyali verirse versin. İçleri boşlar! Bunu bilmek lazım.
Kendi gölgesinden korkar derler bilirmisiniz.
Köşeyi dönüp aniden gölgesini görür ve zıplar “Hay bin kunduz bu dev yaratık da ne“ diye. Sonra “aman gölgemmiş yahu“der. Onun gibi. Ha gölge ha teneke kutu,ikiside bizden olan bizim yarattığımız.
Bizim yarattığımız ama yaratıp da taptığımız.
Yükseklik korkumu,otokontrol hastalığımı yenmek için paraşütle atladım geçen yıl. Niyetim korkumu en tepeden aşağı atmaktı, ondan kurtulmak için iyi bir plandı. Resimlerim çekildi poz poz. Herkes cesaretime, çılgınlığıma, methiyeler düzdü. “bende yapmak istiyorummmm” çığlıkları geldi dostlarımdan.
Sonra bir öğrencim yorum yaptı. “Hocam yüzünüzde korku okadar belirgin ki, sıkı sıkı tutunmuşsunuz iplere….”
Yakalandım bingo!
Ardımdaki teneke kutu titredi, Hani şu içinde korku doldurulmuş olanı.
Dedimki kendime “O korkuyu 2600 metreden aşağıya atmak için nerelere tırmandın,ondan kurtuldum sandın. Buyur işte, senin suratına yapışmış sırıtıyor kameraya. Aylar sonra alıyorsun mesajı.
Diyorki “ Benden kurtulmak istiyorsan bırak ellerini, birlikte düşelim aşağıya…”
Şu idrak anları çok fena oluyor gerçekten. Yeni sitcom dizilerdeki gibi yazılı olarak “dannkkk!” diye geliyor sağdan sağdan.
Anladım ki ölmeden korkularıdan kurulmak hikaye. Onlarla yaşamayı öğrenirsin, üçbuçuk atarak ondan kurtulma denemeleri yaparsın ama o gözbebeklerinde fiesta yaparken izler seni…
İlk bölüm böyle kapanır. Bu idrak hazmedilir hazmedilmez, bükemediğin elle tokalaşma dönemine geçilir.
Onunla yaşamayı, ama kuralları koyan olmayı deneme dönemi,
Ya da
El mi yaman bey mi devri başlar….
|