Mutluluk… Hepimizin aradığı ama çok azımızın bulmayı başardığı müthiş bir duygu. Peki herkes mutluluğu isterken neden çok azı bulabiliyor? Bunu hiç düşündünüz mü? Mutluluk içimizde. Mutluluğu hep uzaklarda ararız. Aslında yanı başımızdadır mutluluk. Öten bir kuşun sesinde, pırıl pırıl parlayan güneşin ışığında, şırıl şırıl akan bir dere kenarında, yüreğimizdedir mutluluk.
Çevremiz her şeye sahip olduğu halde (ki bunlar sağlık, iyi bir aile, iyi iş, maddi imkanlar vs ) mutsuz insanlarla dolu iken, diğer tarafta maddi sıkıntılar içinde doğuştan bedensel engelli olan bir kişi etrafına neşe saçıyor olabiliyor. O kişi ki bir çok engeli aşıp başarılar da kazanabiliyor.
Yıllarca uğraşarak elde ettiğimiz maddi şeyler bizi mutlu etmeye yetmez. Belki kısacık bir an mutlu olduğumuzu hissederiz. Ama sonra yine mutsuzluğun kollarına atılırız. Mutluluk sevmekle başlar bence. Doğayı, insanları, hayatı kısacası her şeyi sevmekle başlar. Sevdiğimiz bir işi yaparken mutlu oluruz, sevdiğimiz ortamlarda , sevdiğimiz kişilerle beraberken mutlu oluruz.
Genelde mutluluğumuzu hep erteleriz.Sınavlarım bitsin mutlu olacağım, okul bitsin o zaman bakın nasıl da mutlu olacağım, o kızla evlenince mutlu olacağım, işe başlayım sonra, çocuklar büyüsün sonra, emekli olayım bakın göreceksiniz nasıl da mutlu olacağım….. Sürer gider hep bu şekilde ertelemelerimiz. Mutluluk ertelenerek bulunamaz. O yanı başımızdadır, yaşadığımız an’dadır.
Aynı olaya iki kişinin bakış açısı nasıl farklı oluyorsa, bizimde aynı olaya iki farklı zamanda bakış açımız da farklı olabiliyor. Moralimiz bozukken baktığımızda dünya üzerimize yıkılmış gibi düşünürken, daha pozitif anımızda aynı olay bizi o kadar etkilemeyebiliyor. Hatta o olay sonucunda kendimize yeni bir çıkış yolu bile bulabiliyoruz.
Olaylara daha pozitif çerçeveden baktığımızda ve bunu alışkanlık haline getirdiğimizde aslında hayatımızın düşündüğümüz kadar da kötü olmadığını görebiliriz. Yüreğimize göz atmayı ihmal etmezsek ve oradaki ışığı açığa çıkarmayı başarabilirsek, mutluluğu da yakalayabiliriz diye düşünüyorum. Çünkü mutluluk büyük şeylerde gizli değil. O yanı başımızdaki küçük şeylerde gizli. Belki iş yerinde içtiğimiz o nefis kahvede, belki camdan dışarıya baktığımızda gördüğümüz gülümseyen küçük çocukta, belki gökyüzünde süzülen uçurtmada…
Hadi ne duruyorsunuz? Şu an nerede oturup okuyorsanız makalemi, oturuşunuzu dik konuma getirin. Derin derin nefes alıp içinize temiz havayı çekin. Sizi mutlu eden bir şeyi düşünün ve kocaman gülümseyin. Hadi gülümseyin. Bizler her güzelliğe layığız ve unutmayın, yaşamamız gereken sadece bir hayatımız var. Kin ve nefret bizi sadece bitirir. Mutluluk ise yaşamımıza canlılık getirir. Hadi durmayın gülümseyin…
‘’Başarı istediğini elde etmek, mutluluksa elde ettiğini sevmektir.’’ Brawn
‘’Mutluluk varacağımız bir istasyon değil, yolculuk şeklidir.’’ Anonim
İnsan Olmak
(Bu haftaki hikayemiz Dr. Yaşar Ateşoğlu’nun ‘’Hayatınızı Değiştirecek Bilgelik Öyküleri’’ İsimli kitabından. Keyifli okumalar diliyorum.)
O, yoksul bir taşçıydı. Her gün kayaları parçalıyordu. İşi çok ağırdı. Ama çok az aylık alıyordu. Bu yüzden hayatından hiç memnun değildi. ‘’Ben başkalarından daha çok çalışıyorum’’ diye düşünüyordu,‘’Benim işim onlarınkinden ağır ve ben onlardan daha az kazanıyorum. Zengin olmak istiyorum. Biraz dinlenirim ve güzel elbiselerim olur.’’O anda gökten bir melek indi. Ona ‘’Zengin olacaksın, güzel elbiselerin olacak’’ dedi. Taşçı hemen zengin oluverdi. Artık onun da güzel elbiseleri vardı ve bir iş yapmak zorunda da değildi.
Günün birinde kral, onu sarayına davet etti. O, sarayın güzelliğine hayran oldu. Kral ondan daha zengindi. Bu yüzden üzüldü.’’Ben de kral olmak istiyorum’’ dedi. Gökten bir melek geldi ve onu kral yaptı. Bütün gün hiç çalışmıyordu.
Çok sıcak bir gündü… Güneş ışınlarını saçıyor, yeryüzü yanıyor mu yanıyordu. Kral kızdı; güneş ondan nasıl güçlü olurdu ki… Yaşamı yine sevmez olmuştu. ‘’Güneş olmak istiyorum’’ dedi. Melek onu bu kez de güneş yaptı. Güneş, ışınlarını saçıyor ve dünyada her şey yanıyordu.
Ama bir bulut geldi… Dünyayla onun arasına girdi. Güneşin ışınları artık dünyaya ulaşmıyordu. Güneş kızdı,’’Buluta hiçbir şey yapamıyorum. Derhal ondan daha kuvvetli olmak istiyorum’’ deyince melek onu bu kez bulut yaptı. Bulut, yağmura dönüştü, yağmurlar toprağa, oradan nehirlere ulaştı. Nehirlerin suyu çoğaldıkça çoğaldı. Evleri, tarlaları seller bastı. İnsanlar, hayvanlar, tarlalar perişan oldu. Ama sular, kayalara hiçbir şey yapamıyordu. Bulut öfkelendi: ‘’Bu kadar çok su nasıl olur da kayaları aşamaz?’’
Ama kayalar sulardan daha güçlüydü. Bulut bağırdı,’’ Kaya olmak itiyorum!’’ Melek hemen geldi ve onu kaya yaptı. Artık güneşten ve buluttan daha güçlüydü. Aradan çok zaman geçmedi. Elinde balyozla bir adam çıkageldi ve ondan parçalar koparmaya başladı. ‘’Bu da nesi?’’ dedi kaya, ‘’ ben bu adamdan zayıfım!’’ Sonra birden anladı kuvvetin kaynağının mutluluk olduğunu ve pişmanlıkla haykırdı, ‘’ İnsan olmak istiyorum!’’ Melek onun bu dileğini de yerine getirdi. Kaya insana dönüştü.
Şimdi yine kayalardan taşlar koparıyor. İşi çok ağır ve aylığı az ama yaşamı seviyor ve mutlu.
Demek ki önemli olan ne olduğumuz değil, onları nasıl görebildiğimizmiş. Bakış açımızı değiştirdiğimizde aslında ne kadar şanslı olduğumuzun da farkına varabiliriz. Sevgiyle hoşçakalınnn…
Not: Sevgili okurlarım, sizlerle daha fazla iletişimde olmayı çok arzu ediyorum. Bunu nasıl sağlayabilirim diye düşündüm. Aklıma şu geldi; Sizler makalemde değinmemi istediğiniz konular varsa bana mail yoluyla ya da makaleme yorum olarak ekleyip bana ulaşabilirsiniz. Ben de bu şekilde sizin sesiniz olmaya çalışabilirim. Sevgilerimle…
Dr. Hülya Ünal
Aile ve Yaşam Koçu
hulyaunal@hotmail.com
|