Tatilde dikkatimi çeken bir konudan bahsetmek istiyorum sizlere. Ben çok etkilendim ve sizlerle paylaşmak istedim. Açıkçası bizim ülkemizde pek görmeye alışık olmadığımız bir tablo, vefanın , sevginin, fedakarlığın canlı örneğiydi.
Kaldığım otelde çoğunlukla Alman yaşlı turistler vardı. Bunların yaş ortalaması da yaklaşık 70-80 civarıydı .Yaşlı çiftler tatil için ülkemize gelmiş ve denizin, güneşin, havuzun tadını çıkarıyordu. Bizim ülkemizde o yaşa gelen kişiler artık inzivaya çekilirken onlar tatile üstelik yurt dışı tatile büyük cesaretle çıkabilmişlerdi.
Tabii ki beni asıl etkileyen konu bu değil. Orada 3-4 çift vardı ve eşlerden biri bedensel engelli olduğu için tekerlekli sandalyedeydi. Bu çiftlerin hepsinde de bayan bedensel engelliydi.
Engelli çiftlerden birini yakından gözlemleme şansım oldu. Erkek havuz başında iken eşini tekerlekli sandalyeden şezlonga itina ile yerleştirdi. Ayak bilekleri arasına koruyucu pedler yerleştirip, boynuna boyunluğunu taktı. Başının altına da yastığını yerleştirip, eşinin istediği içeceği almaya gitti. Gün boyu eşinin ihtiyacı ile ilgilendi.
Bir başka gün, aynı çiftle yemek salonunda yan yana masaya denk geldik. Orada da erkek yine eşinin tekerlekli sandalyesini büyük dikkatle masaya yaklaştırdı. Eşine yiyeceği şeyleri sorup açık büfeye gidip onları getirdi ve sonra kendisi için tekrar gitti. Yemek sonrası ise meyve tabağı getirdi. Elinde sadece bir tabak meyve olup onu da kendi önüne koyunca ben eşinin meyve istemediğini düşündüm. Ama şaşkınlıkla gördüm ki eşinin meyvelerini küçük parçalar halinde özenle doğradı ve tabağı eşine uzattı. Ancak ondan sonra kendisi için meyve almaya gitti.
Belki bu yapılanlar basit gibi görülebilir. Ama bence büyük özveri ve vefa örneğiydi. Çünkü tatile çıkıldığında herkes dinlenmek isterken , bir başkasının bakımını tek başına üstlenmek vefa değil de nedir?
Bir de kendi ülkemizde yaşadığım olaylar aklıma geldi ve o zaman bir kez daha anladım ki medenileşmek, modernleşmek sadece teknoloji ile olmuyor. Modernleşmek, medeniyet yürekte, insanca yaşamakta.
Dializ doktoru olarak yıllarca o kadar çok olayla karşılaştım ki… Eşi dializ hastası olanlarda, eğer hasta eş erkekse bayan iyi ya da kötü de olsa muhakkak ilgileniyor, bakımını sağlıyordu. Ancak eğer hasta kişi bayansa nadir istisnalar hariç erkek kadının yanına hiç uğramıyordu.
Sizlerle yaşadığım iki olayı paylaşmak istiyorum. Bunlardan birincisinde hastamın kocası yanıma geldi ve dedi ki; ‘’Doktor hanım buna iki iyilikten birini yap. Ya tamamen iyileştir ya da öldür!!!’’
Diğer vaka ise daha vahimdi. Hastanın kocası kadın ölsün diye, diyalizden çıkıp eve gittiğinde onu çırılçıplak soyup banyoya sokmuş. Hortumla üstüne buz gibi suları sıkmış dakikalarca. Sonra da üzerine kapıyı kilitlemiş ve hastam saatlerce o durumda kalmış.
Hastamın kızının da şahit olduğu olayı duyar duymaz hemen şikayette bulundum. Ancak hastam ve kızı, adamdan çok korktukları için şikayetçi olmadılar ve maalesef cezasız kaldı. Sonra ne mi oldu? Ben o merkezin bulunduğu şehirden taşındıktan bir süre sonra öğrendim ki hastam ölmüş ve adam da genç bir bayanla(Adam 70 yaş civarı ve çok varlıklıydı.) evlenmiş.
Bunu duyduğumda içimin nasıl yandığını sanırım tahmin edersiniz…
Sakın erkek okurlarım alınmasın. Herkes aynı şeyi yapıyor demiyorum elbette. Çok vefalı, duyarlı erkekler de var toplumumuzda. Ben sadece çarpıcı bazı şeyleri vurgulamaya çalışıyorum. Kadınlarımızın bir çoğunun ne durumda yaşadığı da bilinen bir gerçek.
Bir tarafta eşleri tarafından hor görülen, aşağılanan, dayak yiyen ve son günlerde sanki moda olmuş gibi eşi tarafından doğranan, kurşunlanan kadınlar… Diğer tarafta ise her şeyiyle ilgilenilip hatta meyvesine kadar hazırlanıp önüne sunulan kadınlar…
Yorum sizin…
‘’Bir insanın davranışının evrensel ölçüsü, düşündüğü veya inandığı değil, yaptığıdır.’’ B.C.Leeming
Gerçek Değer
(Bu hafta sizlerle Sayın Cevdet Kılıç’ın hazırladığı ‘’Bilgelik Hikayeleri’’ isimli kitaptan bir öykü paylaşacağım. Keyifli okumalar…)
Avrupa’nın ünlü sanat merkezi kentlerinden birinde gezen çocuğun biri, bir vitrinde çok hoş bir tablo görür. Tablo bedeli oldukça pahalıdır. Çocuk bu tabloyu, bir sonraki sene ağabeyinin doğum günü için almayı düşünür ve bir iş bulup kıt kanaat geçinerek biriktirdiği tüm para ile mağazaya gider.
Şanslıdır, tablo hala satılmamıştır. İçeri girer ve tabloyu bir süre yakından izledikten sonra, resmi yapan sanatçıyı bulur ve ‘’Ağabeyimin doğum günü için bu resmi satın almak istiyorum, tüm param da bu kadar’’ der. Ressam bir süre düşündükten sonra, resmi paketler ve satar. Çocuk paketini alır ve teşekkür ederek çıkar. Mağazada ressamın arkadaşları da vardır ve şaşkın şaşkın sorarlar:
‘’Sen ne yaptın? O resmin değeri milyonlar ederdi. Neden bu kadar az bir rakama sattın?’’
Ressam cevap verir:
‘’Evet, ben bu resme milyonlarını verecek pek çok insan bulabilirdim ancak tüm servetini bu resme verecek kaç kişi bulabilirdim?’’
Dr. Hülya ÜNAL
Aile ve Yaşam Koçu
|